Dizi Yazı |
|
Kaptanın seyir defterinden altı ayda altı kıta. - Vebi Horasanlı - 2 |
Risale-i Nur denizi tefekküre yeter -2 Denizler, tefekkür için her türlü ihtişam ve güzelliğin bulunduğu mekânlardır. İşlerin yoğunluğundan, dünyevî meşgalelerden arada sırada kurtulup bize cennetin bir numunesi olarak gösterilen bu güzellikleri tefekkür etmek en akıllıca işlerin başında gelir. “Ben deniz kenarında yaşamadığım için böyle bir fırsatım yok” diyenlere, denizlere çoğu zaman rengini veren gökyüzüne bakmayı ve tefekkür etmeyi öneriyorum. Gece bir başka, gündüz bir başka güzel olan gökyüzü hiç de sahil kenarlarına gitmeyi gerektirmez. Başımızı bir parça kaldırsak bu eşsiz güzelliği fark edebiliriz. “Ben tefekkür etmesini bilmiyorum, bana bu konuda yardımcı olur musunuz?” diyenlere, Bediüzzaman’ın adı gibi güzel olan kitaplarını öneriyorum. Tefekkürün birbirinden eşsiz binlerce yolunu bu kitaplar aracılığı ile bulabilirsiniz. Gemiye giderken onlarca kitabı alarak okumaya çalışır bazen bu güzel yazılardan tefekkür etme fırsatı yakalarım. Herkese yolculukları esnasında bu kitaplardan hiç olmaz ise bir iki tane almayı tavsiye ederim. Risâle-i Nurları okuma fırsatı bulan her insan, kâinata “Rabbimizden yani bizi terbiye eden yaratıcımızdan gönderilmiş bir mektup” nazarı ile bakabilir. Bir parça zaman ayırmak, düşünceye dalmak yeterlidir. Peygamber Efendimiz (asm), tefekkür etmenin bin yıllık nafile ibadet etmekten daha üstün olduğunu söylemiştir. O halde ne duruyoruz, deniz kenarlarına eğer yoksa kırlara o da yoksa sakin bir yere koşalım. Cenâb-ı Allah’ın bizlerin okuyup anlaması için göndermiş olduğu mektupları okuyalım. Bunun bir parça tadını alabilirsek eğer, daha hiçbir zaman vazgeçemeyeceğimizi düşünüyorum. Gelelim Kızıldeniz’e ve buradaki yolculuğumuza… Dünyanın en nemli denizlerinden biri Kızıldeniz’dir. Nemli bir denizde sıcaklık çok daha fazla hissedilir ve insanı bunaltmaya başlar. Fakat gemimizin air condition sistemi gayet iyi çalışıyordu ve aynı zamanda gemimizin bir de küçük havuzu vardı. Bu sayede mesaî saatlerinden sonra gemiciler serinleme fırsatı bulabiliyorlardı. Sonunda Kızıldeniz’i geçip Babülmendep boğazına varmıştık. Artık önümüzde neredeyse Karadeniz büyüklüğünde olan Aden Körfezi bulunuyordu. Korsanlar yüzünden bu bölge denizcilerin korkulu rüyası hâline gelmişti. Aden Körfezi'nin bulunduğu denizin ismi Arap Denizi’dir. Lâkin şu anda Arap yerine Koalisyon Savaş Gemileri ve korsanlar bu denizde cirit atıyor. Arap Denizi’nin ve genelde de Hint Okyanusu'nun en önemli özelliklerinden bir tanesi de çok sık yakamoza rastlanmasıdır. Peki, aklınıza geldi mi, nedir bu yakamoz? Birçok insan ay ışığının denizde yansımasına “yakamoz” der. Fakat bu isimlendirme çok yanlıştır. Yakamoz ışık yansıması değildir. Yakamoz, hurdebini yani mikroskobik deniz canlılarının ısı kayıpları ile meydana gelen fosfor ışımasıdır. Yakamoz görmek istiyor isek mehtap ışığı veya herhangi bir ışığın olmadığı zamanları ve mekânları seçmeliyiz. Zira yakamoz, ışığı sevmez. Zifiri karanlıkta ve özellikle de Hint Okyanusu'nda, Arap Denizi açıklarında çok görülür. Yakamoz bazen o kadar yoğun bir şekilde meydana çıkar ki deniz adeta süt rengini alır. Bembeyaz ve fosfor renkli bir ışıltı her tarafı kaplar. Öyle olur ki gemilerde vardiya tutan denizciler korkudan içeriye yani dümenevine kaçarlar. Arap denizinde ve Hint Okyanusu'nda seyir esnasında gemimizi kuşatan yakamoz ilginç bir görüntü veriyordu. Denize baktıkça sanki gemimiz bir fosforlu fener gibi gemiden bir metre ötesini aydınlatıyordu. Diğer okyanus ve denizlerde bu kadar yoğun bir yakamoz ışıması yaşanmıyor. Demek ki bu bölgenin plankton bakımından oldukça zengin olduğu anlaşılıyor. Gelelim biraz da korsanlara. Zira körfezi geçerken yakamozla hiç işimiz olmadı. Kimsenin denize yakamoz var mı? Yok mu? Diye baktığını da sanmıyorum. Bende dahil olmak üzere bütün denizciler gözcülük yapıyor gece gündüz korsan teknesi görmeye çalışıyorduk. Aden Körfezi'nde korsanlara karşı Koalisyon savaş gemilerinin koruduğu iddia edilen bir koridor açılmıştı. Bu sayede bölgeden geçen bütün ticaret gemileri emniyetle Körfezden geçebilecekti. Fakat alınan tedbirler yeterli değildi ve korsan saldırıları hız kesmek bir yana daha da artmıştı. İnmarsat uydu sisteminden aldığımız bilgilere göre son üç ayda 184 korsan saldırısı rapor edilmiş ve saldırılar sonucu 54 gemi korsanlar tarafından ele geçirilmişti. Elbette rapor edilmeyen saldırılarda bulunmaktaydı ve belki de bunlardan bazıları yine korsanlar tarafından kaçırılmış olabilirdi. Yine de verilen bu sayılar dehşet vericiydi. Ticaret gemilerinden bir konvoy oluşturması istenmişti. Bizde bu talebe uygun olarak aynı sür'ate sahip üç gemi bir araya geldik ve konvoyumuzu meydana getirdik. Birleşik Arap Emirlikleri'nde bulunan Korsan Önleme Kontrol Merkezi'nin tavsiyeleriyle üçlü bir konvoy oluşturduk ve bu şekilde yolumuza devam etmeye başladık. Uzunluğu 400 mil genişliği 5 mil olan bir koridoru güya içlerinde bir Türk gemisinin de bulunduğu Koalisyon Savaş Gemileri koruyordu. Bu koridora girmekten başka yapabileceğimiz bir şey yoktu. Nitekim çaresiz olarak Korsan Önleme Merkezi'nin tavsiyelerine uymak zorunda kalmıştık. Bu koridor aslında bizden çok korsanların da işine yarıyordu. Zira kaçırmak istedikleri gemileri koskoca körfezde değil de sınırları herkes tarafından bilinen bir koridor içinde buluyorlardı. Nitekim girişimizden sonra daha ilk saatlerde korkulan oldu ve “Titan” isimli bir Yunan gemisi korsanlar tarafından kaçırıldı. Bu olay gemiciler gibi benim üzerimde de çok moral bozucu oldu. Zira kaçırılan gemi kaptanı telsizden yardım istemiş, korsanların gemiye çıktıklarını söyledikten bir iki dakika sonra telsiz yayını susmuştu. Birkaç mil önümüzde olan bu olayı Horizon 1 adlı bir Türk gemisinden duyabilmiştik. Birkaç mil önümüzde olan bu olay dehşet vericiydi. Birkaç tane eli silâhlı adam gemiye tırmanmış ve hiçbir karşı tedbiri olmayan zavallı denizcileri etkisiz hale getirmişti. Yıllarca askerlik yapmış ve hemen hemen her türlü silâhı atış yaparak kullanmış birisi olarak bu durumdan fena halde rahatsız olmuştum. Aynı şey her an benim de başıma gelebilirdi ve üç beş tane baldırı çıplak adam tarafından esir alınabilirdim. Allah’a çok şükür çeşitli saldırılar sonucu aşağıda anlatacağım gibi aradan sıvışmayı başardım lâkin Horizon 1 gemisi yaklaşık üç ay sonra tekrar saldırıya uğrayacak ve korsanlar tarafından ele geçirilecekti. Kısaca Aden Körfezi bütün denizciler için berbat bir hale gelmişti. Her ne ise, körfezden geçerken yaşadıklarımı anlatmaya devam edeyim. Bölgedeki gemiler içinde en iyi olarak bizim telsizimiz çalışıyordu. Nitekim bizim telsiz sayesinde Türk savaş gemisine ulaştık. TCG Giresun son sür'at ile konvoya eskort yapmak üzere bize yaklaşıyordu. Diğer Türk Ticaret Gemisi (Horizon 1) ve Türk Firkateyni ile birlikte şimdi beş gemi olmuş ve koridorda ilerlemeye devam ediyorduk. Bu arada korsanlar tarafından ele geçirilmiş olan Yunan gemisi Titan hemen yanı başımızdan geçerek Somali sahillerine doğru ilerlemeye başlamıştı. Bu arada Koridordan geçerken makine personeli dâhil olmak üzere herkes gözcülük yapıyor bulabilirsek korsan teknesini görmeye çalışıyorduk. Bu şekilde koridor üzerindeki ilk gecemizi geçirmiş olduk. Sabahleyin vardiya zabitinin telefonu ile uyandım. Önümüzdeki konvoy gemisi (Grand Glory) ani bir şekilde dönüş yapmıştı. Köprüüstüne çıktığımda korsan teknesi ile yüz yüze geldim. 7–8 metre boyunda ahşap bir tekne hızla üzerimize geliyordu. Derhal dümeni iskele alabandaya bastım. Bu arada durumu Türk savaş gemisine bildirdim. TCG Giresun, son sür'at bize doğru yaklaşmaya başladı ve aynı anda ABD helikopteri üzerimize geldi. Bu esnada korsan teknesi bize yaklaşmaktan vazgeçmiş paralel bir rotaya dönmüştü. Bütün bu olaylar birkaç saniye içinde cereyan etmiş heyecandan herkes gibi ben de kaskatı kesilmiştim. Bir müddet sonra korsan teknesi etkisiz hale getirildi. Korsanları taşıyan ve saldırı esnasında boş olan ana korsan teknesi ABD helikopterinin açmış olduğu ateş sonucu batırılmış ve Türk Savaş Gemisi korsan saldırı teknesi üzerine giderek korsanları etkisiz hale getirmişti. Kısaca korsanlar ava giderken av olmuşlardı. Fakat eğer beş dakikalık bir süre fırsat bulsalar gemimizi ele geçirebilirlerdi. Daha sonra bulunduğumuz bölgeye Amerikan savaş gemisi de gelmiş ve korsanların sorgulanmasına başlanmıştı. Savaş gemilerinden telsizle öğrendiğim kadarıyla korsanların “kaçak insan ticareti” yaptıkları ifade edilmiş ve bu sebeple tutuklandıkları ifade edilmişti. Daha sonra Türk Savaş gemisi TCG Giresun yeniden konvoya katıldı ve konvoya eskortluğa devam etmeye başladı. Bir müddet beraberce seyir yaptıktan sonra Türk Savaş Gemisi büyük bir bayrağı göndere çekti ve gemimizin fotoğraflarını çekti. Karşılıklı olarak selâmlaştık. Akşama doğru TCG Giresun konvoydan ayrılacağını söyledi. Gemi komutanı ile telsiz görüşmesi yaparak “konvoyda iki Türk gemisi olduğunu ve en azından tehlikeli bölgeyi geçene kadar bize eşlik etmesini” rica ettim. Ayrıca 15 yıl bahriyede hizmet ettiğimi bunun 9 yılını muhriplerde geçirdiğimi söyledim. Gemi Komutanı, beni tanıdığını söyledi. Benden üç yıl sonra Bahriye Mektebi'nden mezun olmuş. Fakat görevleri gereği konvoydan ayrılması gerekiyormuş. Bize bir ABD gemisinin eşlik edeceğini söyledi ve konvoydan ayrıldı. Nedense eskort edeceği bildirilen Amerikan gemisi konvoya katılmamış yolumuza korumasız olarak devam etmek zorunda kalmıştık. O gece korsan saldırıları yine devam etti. Ulusoy 8 adlı bir Türk gemisi saldırıya uğradı. Saldırıya biri ana gemi olmak üzere 3 tekne katılmıştı. Teknenin fribordu yüksek yani denizden çok yukarıda olduğu için korsanlar saldırıdan vazgeçmişler. Gemi kaptanı ile telsizden görüştüğümde bayağı tedirgin olduğu konuşmalarından belli oluyordu. Onlar bize doğru yaklaşıyorlardı ve ters rotadaydık. Bir müddet sonra ilerleyince aynı korsanlarla bu sefer biz karşı karşıya kalacaktık. Uydu telefonu ile koordinasyon merkezini arayarak yardım istedim. Bölgeye bir Polonya gemisi gönderildiğini söylediler. Fakat bu gemi de gelmedi. O gece bizim için çok endişeli geçti. Hiçbir savaş gemisi bize eskortluk yapmıyordu ve hâlâ tehlikeli sulardaydık. Bir ara koridor üzerinde iki tane balıkçı teknesi görünümünde radar ve göz temasımız oldu. Bizim geminin telsiz ve radarları iyi olduğu için bütün konvoy gemileri ile temas kurabiliyordum. Gemilere o iki tekneden uzaklaşmak için 90 derecelik dönüş yapmamız gerektiğini söyledim. Benim tavsiyelerime olumlu cevap vermişlerdi ve aynı bahriyede olduğumuz günlerde olduğu gibi “bir anda dönüş” yaparak her iki tekneden uzaklaşacak bir rotaya girdik. NATO ve millî tatbikatlarda 4–5 gemi aynı nizam taktiklerini dener, dönüş ve çark manevralarını uygulardık. Aradan 20 yıl geçtikten sonra bu sefer ticaret gemileri ile korsanlardan kaçış manevralarını yapıyorduk. Benim kaptanı olduğum gemi rehber gemi olmuştu ve diğer gemilere kumanda etmeye başlamıştım. Bahriyedeyken böyle bir fırsatı ancak Filotilla Komodorları yakalayabilir ve ancak onlar gemilere kumanda edebilirlerdi. Kaderde böylesine ilginç anları yaşamak da varmış. Her ne ise… Sonunda güç belâ, sabahı ettik ve koridordan çıkarak Umman denizine girdik. Tehlike nispeten geçmişti ama yine de bitmiş sayılmazdı. Zira Umman sahillerinde de korsan saldırıları olmuştu ve Pakistan’a kadar pür dikkat seyir yapmalıydık. Ayrıca bunun bir de dönüş yolu vardı. Nitekim dönüşte Aden Körfezi'nden değil de bu sefer Somali sahillerinden geçecektik. Yeni seferimiz Arjantin olmuştu ve Aden Körfezi'nden değil ama bu tehlikeli sahillerden geçecektik. Bize Doğu Afrika yani Somali sahillerinden en az 600 mil açıktan geçmemiz tavsiye edilmişti. Ben de rotamı, yolu uzatmak pahasına da olsa tavsiyeler doğrultusunda çizmiştim. Bu sayede korsanlarla karşılaşmadan Afrikanın güneyine kadar inebildik. Fakat aynı hafta içinde iki konteyner gemisi bir yat ve 29 kişilik bir açık deniz balıkçı gemisi, korsan saldırısına uğrayarak ele geçirilmişti. Biz kurtulmuştuk ama onlar fidyecilerin eline düşmüşlerdi. Şimdi ne haldedirler bilmiyorum, Allah yardımcıları olsun. —DEVAM EDECEK— |
14.10.2009 |