Şükrü BULUT |
|
Cinâyetin 30. yılı… |
Hepinizin bildiği bir cinâyet. Ya duydunuz veya yaşamışsınızdır. Faili meçhul bir cinâyet değil… Güpe gündüz herkesin gözü önünde işlenmiş bir cinâyetin otuzuncu sene-i devriyesini idrak ederken hâlâ işleyenler devletin koruması altında… Alkışlayanların çoğunun başı yere baksa da, hâlâ işbirlikçileri devletin saygın kişileri olarak korunuyorlar. Cumhuriyet tarihimizin en münâfıkâne cinâyeti veya darbesi millet olarak yargılayamamanın zilletiyle yaşarken, hâlâ makus baykuşların tek tük seslerini duymanın derin hüznünü yaşıyoruz. Yarasalara rahmet okutturacak o huffaşdideler her ne kadar tarihin izbelerine doğru uçsalar da, millet olarak yaramız derin ve acımız hâlâ fazlacadır. Çünkü münâfıkâne olunca darbe, milletçe yargılamamızı hayli geciktiriyor. Varsın devlet yargılamasın… 27 Mayısı millet hemencecik yargılamıştı. Beş sene geçmemişti üzerinden… Devlet otuzbeş sene sonra ıkıla sıkıla özür dilemişti. Gel gör tarihin en münâfıkâne darbesinin üzerinden tam otuz sene geçmesine rağmen, hâlâ mahiyetini millete anlatamadık. Anlatamayınca da yargılama süreci tam manasıyla bir türlü başlayamıyor. Millet desteğinin yüzde elli üç gibi ekseriyetine sahip siyasî bir iktidar; menfaatperest bir cunta ile alaşağı ediliyor. Meclisi kapatıyorlar ve milletin temsilcileri askerî hapishanelere gönderiliyorlar. Devletin yapısı silbaştan tahrib edilerek istibdada müsait bir şekil veriliyor. İhtilâlin kanla olgunlaşması için gençlerin eline silâh verenler, ta 12 Eylül gecesine kadar bekliyorlar. Yalan, iftira, hile, ikiyüzlülük ve ahlâksızlıkla darbe yapılıyor. Tarihin bütün kara lekelerini sahifesinde toplayan 12 Eylül´ü yargılayamadan başka darbecileri yargılamak mümkün mü? Millet iradesiyle istihza eden bu cuntacıların uydurdukları anayasayı düzeltmeden ve hiçolmazsa şerhini koymadan yeni anayasalar hazırlanabilinir mi? İşin en acı ciheti de bu münâfıkâne ihtilâlin tüm kurum ve kuruluşlarıyla hâlâ milletin sırtında kırbasıyla devam etmesi değil mi? 12 Eylül aynı zamanda global şerlere bir anahtar olmuştur. Güneydoğumuza düşmanlarımızca konuşlandırılan “Çekiç Güç” belası bu ihtilâlin ve ihtilâl ürünü ANAP´ın hediyesi idi. Irak´a 11 Eylül´de yapılan müdahalelerin altyapısına 12 Eylülle başlandı. Sebep sonuç niteliğindeki 12 Eylül ile 11 Eylül arasındaki bir çok irtibatı kaçıranlar, dünyayı ateşe veren terör guruplarını nasıl tesbit edecekler ki… Zulüm adalet külahını giymeye görsün. Bir de bakarsın ki, katil maktülün cenazesinde mahzun pozu veriyor. 12 Eylül´de cuntacılara hizmet eden zevatın AKP hükümetinde ergenekonculuk oyununu seyrettikçe, milletle yapılan istihzanın boyutlarını ölçmeye çalışıyoruz. Düşününüz ki darbe avcısı hükümetin değişmez sözcüleri, otuz sene önceki cinayeti işleyenlerin hizmetinde çalışmışlar. Partinin ikinci öncemli adamı hakeza… Gerçi bunları konuşmak da abes sayılmalı. Zira iktidarda görünen parti 12 Eylül başdarbecisinin fetvasıyla kuruldu ve emirleri istikàmetinde icraat ediyor. Öyle olmasaydı o ihtilâlin getirdiği insanlık dışı kısıtlamalara azıcık dokunurdu… 28 Şubatın bir tahkim olduğunu da biliyoruz. 12 Eylül´ün bir tahkimi. Bülent Ecevit bunu müteaddit toplantılarda dile getirmişti. 12 Eylül´deki zabt u rabtı 28 Şubatta tazelemişlerdi. Ana çerçeve 12 Eylül´e, ince ayarlar 28 Şubata aittiler. Doğuyu teröre teslim eden ihtilâllerin neticesinde kurulan ve ihtilâlcilerce hergün kontrol eden bir hükümetten “demokratik veya kürt açılımı” bekleyenler, ancak cehaletlerine kurban giderler. Küresel ahlâksızlığa ülkenin kapısını açan 12 Eylülcüleri diğeleri taakib ettiler. Okulların müfredatlarından dinî, millî ve örfî terbiyeyi dışlayan bu bedbahtlar, dinsiz felsefe ile kemalizmi eğitimin besmelesi yaptılar. Ortaya çıkan manzaradan ihtilâlcilerin de pek mutlu olmadıklarını düşünüyoruz. Seri cinâyetler, sistematik hırsızlıklar, parçalanan aileler ve milletin kaybolan ümit ve emniyeti işte bu ihtilâlin okullarda sunduğu eğitiminin eseri değil miydi? İhtilâli yaşayanların teslim edeceği bir iki hakikati belirtmek istiyorum. 1) 12 Eylül ihtilâlini alkışlayanların hiçbirisi bekledeğini bulamadı ve inkisarlarla ahirete gidiyorlar. 2) 12 Eylül´le servet, makam ve statü kazananlarların hemen hepsi bir süre sonra acınacak kayıplara uğradılar. 3) Türkiye´nin bugün maruz kaldığı bozulma, fukaralık, terör ve tereddîde en büyük pay sözkonusu ihtilâlcilere aittir. 4) 12 Eylül´ün en büyük başarılarından bir tanesi Kemalizm ile bir kısım dinî cemaatleri barıştırması oldu!… 5) Bu derin ve münâfıkâne ihtilâl ile millete üfürülen korku maalesef tesirini gösterdi ve halkta kötüye tepki refleksi azaldı. 6) 12 Eylül İhtilâlciye Türkiye medenî Avrupa ekseninden, Kemalizm ve bolşevik eksenine kaymış oldu. 7) Cumhuriyet tarihinde görülmemiş derecede diyanet, Kemalistlerin emrine girdi ve hakikî vazifesinden uzaklaştırıldı… 11.09.2009 E-Posta: [email protected] |