Halil USLU |
|
Bediüzzaman’ın istediği ve geç kalışımız |
Şarktaki aşiretler “Dersaadet’ten (İstanbul’dan) geliyorsun, bize ne getirdin?” diyorlar. Hz. Bediüzzaman da: “Size müjde getirdim.” “Nedir o müjde?” diyorlar, o da “Meşrûtiyettir, gelin hep beraber sahip çıkalım diyor.” 1 Ve yine diyor ki: “Asya’nın bahtını, İslâmiyet’in talihini açacak yalnız meşrûtiyet ve hürriyettir. Fakat Şeriat-ı Garrâ’nın terbiyesinde kalmak şartıyla.” 2 Şuâlar eserinde Bediüzzaman diyor ki: “O zaman şimdiki gibi, hâlî bir türbe kubbesinde inzivâda idim. Bana çorba geliyordu. Ben de tanelerini karıncalara verirdim, ekmeğimi onun suyuyla yerdim. İşitenler benden soruyordular. Ben de derdim: ‘Bu karınca ve arı milletleri cumhuriyetçidirler. O cumhuriyetperverliklerine hürmeten, tanelerini karıncalara verirdim.’ Sonra dediler: ‘Sen Selef-i Salihine muhalefet ediyorsun.’ Cevaben diyordum: ‘Hulefa-i Râşidîn, her biri hem halife, hem reis-i cumhur idi. Sıddîk-ı Ekber (ra), Aşere-i Mübeşşere ve Sahabe-i Kirama elbette reis-i cumhur hükmünde idi. Fakat mânâsız isim ve resim değil, belki hakikat-ı adaleti ve hürriyet-i şer’iyeyi taşıyan mânâ-yı dindar cumhuriyetin reisleri idiler.’” Hz. Bediüzzaman Said Nursî, Hutbe-i Şamiye eserinde “Asyanın bahtının miftahı, meşveret ve şûrâdır” diyor. Münâzarât eserinde ise; Âl-i İmran Sûresi 159. ve Şûrâ Sûresi 38. âyeti tefsir ederken, bu âyetlerin meşrûtiyetin özü olduğuna dikkat çekiyor. Aynı sahifede meâlen “Meşrûtiyette şahıs yok, sistem vardır” diyor. Soruyorum, âlem-i İslâm ve bizler bunun neresindeyiz? Neresinde olmalıydık? Manzaralar ortada ve yorumunu zaman tefsir ediyor. Bediüzzaman diyor ki: “Meşrûtiyet hâkimiyet-i millettir” (Münâzarât) Yani birinci ve ikinci sınıf vatandaşlık yoktur, herkes hukuk karşısında eşittir ve hürdür. Nitekim 49. sûrenin 13. âyetinde “Ey insanlar, biz sizleri bir dişi bir erkekten yarattık, birbirinize yardım edesiniz diye..” buyuruluyor. Veda Hutbesi’nde Fahr-ı Cihan Efendimiz (asm) demiyor mu: “Siyah ırkın beyaz ırka üstünlüğü yoktur, mü’minler kardeştir.” Ve bu hutbesinde “Ey insanlar!” diye hitap ediyor. İnsanlık buna yetişti mi, meşrûtiyet cumhuriyet veya demokrasiler bunun neresinde? Dünya bunun neresinde? Âlem-i İslâm olarak da soruyorum, acaba âyetler mi bize küstü? Yoksa biz mi âyetlerden uzaklaştık? Bediüzzaman Hazretleri 1950’de dindar demokratların başa geçmesinden sonra, merhum Menderes hükûmetine İslâmiyetin kanun-u esâsiyesini hatırlatmış ve demiş ki: “İslâmiyet’in bir kanun-u esasîsi olan hadîs-i şerifte ‘Seyyidül kavmi hadimuhum’, yani: ‘Milletin efendisi, onlara hizmet edendir.’ Memuriyet, emirlik ise reislik değil; millete bir hizmetkârlıktır. Demokratlık, hürriyet-i vicdan, İslâmiyet’in bu kanun-u esasîsine dayanabilir. Çünkü kuvvet kanunda olmazsa şahsa geçer. İstibdad, mutlak keyfî olur.”3 Çünkü mevcut hükümetler ağlama yeri değil, çare üretmek meydanıdır. Millet “Çare bulun, icraat yapın” diye görev vermiştir ve veriyor. Ağlama duvarı ayrı, bahçede fidan yetiştirmek ayrıdır. Nitekim bu mânâda Hz. Bediüzzaman gündemde olan “açılım paketi” ve benzeri paketler yokken, takrîben 105 sene önce diyor ki: “Meşrûtiyet hakimiyet-i millettir… Hükümet hâdim ve hizmetkârdır..” 4 Bunun en harika misâli, Yavuz Sultan Selim Hanın 1517 ilâ 1518’de Halep’teki Cuma namazında cami imamına verdiği cevap ve âlem-i İslâmı Osmanlı haritasına dahil ettikten sonra, dönüşünde dört arkadaşıyla tantanasız bir şekilde gece vakti saraya kayıkla girmesidir. Şimdi bu sözlerin söylendiği diyardayım, aziz Van’dayım, bazıları bana “kimlik”ten bahsediyor. Dedim ki: İşte sizin ve bizim kimliğimiz bunlardır. Gelin geç kalmadan, dağılmadan, yılmadan ve kavga yapmadan gerçek kimliğe sahip çıkalım.
Dipnotlar: 1- Bakınız: B. S. Nursî, Münâzarât, Y.A.Neşriyat 2- B. S. Nursî, Muhakemat, Hâtimenin Hâtimesi 3- Emirdağ Lâhikası, B. S. Nursî, s. 163. 4- Münâzarât, s. 42. 16.10.2009 E-Posta: [email protected] |