H. İbrahim CAN |
|
Tarih yapıyor muyuz? |
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün önceki gün Bursa’da Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan ile görüşmeleriyle ilgili olarak söylediği şu sözler ilgi çekiciydi: “Biz burada tarih yazmıyoruz. Tarih yapıyoruz”. Ermenistan ile ilişkilerde önce futbol diplomasisi ile başlayıp, ardından protokollerle devam eden sürecin önemli bir adım olduğu bir gerçek. Nitekim Sarkisyan’ın diasporayı ikna turuna çıkması, gördüğü tepkiler ve Bursa’da bundan dert yanması da yaşananların Ermeniler tarafından da beklenmedik gelişmeler olduğunu gösteriyor. Günümüzün önde gelen tarihçilerinden İlber Ortaylı, “Türkler gerçekten tarih yapımında müessirdirler; şuradan belli ki, bu bölgedeki hiçbir kavmin tarihini Türklersiz incelemek mümkün değil” diyor. Bu tesbit geçmiş için önemli bir hakikatin ifadesidir. Ancak ülkemiz 1800’lü yıllarla birlikte tarihi yapan konumundan yapanlardan etkilenen konumuna gelmeye başladı. İstiklâl Savaşımız aslında dünya tarihi açısından son büyük izimiz oldu. Türkiye’nin bölgesinde yeniden proaktif hale gelmesi, komşularıyla sıfır sorun politikası çerçevesinde ikili diyalogları arttırması hem ülkemiz hem de komşularımız için önemli sonuçlar doğuruyor. Suriyeli ve Türk bakanların sınırda bariyerleri kaldırıp atması görüntüleri bir çok insanın gözlerini yaşarttı. Şimdi ise Ermenistan sorunu konusunda önemli gelişmeler kaydediliyor. Ancak bu konuda tarih yapılması iki tarafın karşılıklı gayreti ile olabilir. Protokoller ancak noter satış vaadi gibidir. İyiniyet beyanıdır. Gerçek adımlar ise iki ülkenin parlamentolarında onaylanması olacaktır. Ermenistan’ın protokolleri öncelikle Anayasa Mahkemesinde inceleteceği açıklandı. Aslında burada bir ikilem var. Eğer anayasa mahkemesi protokolü anayasaya uygun bulursa; protokollerin Türk tezlerine tamamen aykırı olduğunu gösterecektir. Zira protokoller ulusal sınırların tanınmasını öngörürken, Ermenistan Anayasasının 13. maddesinin 2. fıkrasında Ağrı Dağı devlet arması olarak kabul ediliyor. Bundan daha önemlisi Anayasanın giriş bölümünde “Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesinde yer alan ulusal arzuların… devletin temel prensibi olduğu” belirtilmektedir. Bu ulusal arzuların ülkemizin bir bölümünün de Ermenistan’a katılması olduğu bilinmektedir. Ayrıca Sarkisyan’ın Yukarı Karabağ ile ilgili soruları “daha önemli konularımız var” diyerek geçiştirmesi de bu konudaki isteksizliklerini ortaya koymaktadır. Protokollerin iyiniyetten ileri geçip geçmeyeceğini kısa süre içinde göreceğiz. Tarihi yalnızca iki ülkenin değil, bu yapımdan etkilenen bütün tarafların yapacağı açıktır. Bu açıdan Azerbaycan’ın bekleme halinde olduğunu, Yukarı Karabağ sorunu çözülmeden sınırların açılması halinde, bir yandan yaparken diğer yandan yıkacağımızı unutmamamız gerekir. Ermenistan’ın haksız işgalci konumunda olduğu Yukarı Karabağ’la ilgili olarak müzakereleri süren çözümü bir an önce kabul etmesi, Kars Antlaşmasının tanınması, Ağrı Dağı’nın devlet armasından çıkarılması, tarihî iddiaların incelenmesi için bir an önce komisyonun kurulup arşivlerin açılması Ermenistan’ın bu tarih yapma sürecinde atması gereken acil adımlardır. Bunları yapmadan ‘protokolleri önce siz meclisten geçirin’ gibi ucuz oyalama taktiklerini sürdürmeleri, samimiyetsizliklerini ortaya koymaktan başka işe yaramayacaktır. Umarız bu sorun ve Türkiye’nin bütün komşularıyla olan sorunları çözülür ve yirmibirinci yüzyıl gerçekten de Türkiye’nin yeniden tarih yazmaya başladığı bir yüzyıl olur. 16.10.2009 E-Posta: [email protected] |