Yasemin YAŞAR |
|
Gerçek pozitiflik nedir? |
G
üzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır” hakikatindeki güzel görmek, güzel düşünmek hakikatbînliğin ta kendisidir. Çünkü bu vecizedeki güzel görmek, yaşanan her âna nazar etmek, fark etmek, tefekkür penceresiyle bakıp, Rabbinin isim ve sıfatlarını anlamaya çalışmak, hikmetlerini okumak anlamındadır. Bu nazarın altındaki asıl maksat, kulluktur. Her şeyin O’ndan gelen bir mektup olduğu düşüncesi ve mânâ-i harfî bakışı bu görmeyi güzelleştirir. Dolayısıyla, bakılandan ziyade bakan kişinin niyeti asıldır. Durum böyle olunca her şey, yaratıcıyı gösteren bir mürşit hâline gelir ve zahiren çirkin hadiseler de güzelleşir. Bu nazar güzel düşünceyi, o da hayattan lezzet almayı netice verir. Gerçek anlamda pozitiflik de budur. Bir de hodbîn kişisel gelişimcilerin, pozitiflik algısı vardır. Bunlar âleme enaniyetleri zaviyesinden bakıp, Yaratıcı ile bağlantısı olmayan, mânâ-i ismi bakışıdır. Çoğu zaman engin hoşgörü sahibi gibi gözüken, her şeye iyi anlamlar veren bu insanların günahları, çirkinlikleri, sefahati bile hoş gören bir bakışları vardır. Hatta bunlar, içine düştükleri bataklığı misk-ü amber diyerek ellerine, yüzlerine bulaştıran tiplerdir. Bu bakış, elbette gerçek anlamda güzel görmek değildir. Hayatın hakikatlerinden bir kaçış olarak uyguladıkları maksatlı bir bakış olup, iptal-i histir. Deve kuşu örneği gibi olan bu insanlar, kulluğun hafif külfetinden kaçıp, maddî ve mânevî daha büyük zahmetlere katlanmayı göze alan ahmaklardır. Böyle insanların hayata dair pozitif söylemleri, kendilerini kandırmaktan başka bir şey değildir. Polyannacılık oynamak anlamında olan bu enaniyetten kaynaklanan bakış, kulluktan kopuş ve Yaratandan uzaklaşmak anlamına gelir. Zaten hakikati de güzel göremedikleri için güzel de düşünemezler. Çünkü onlar, öyle ruh hallerine sahiptirler ki, kendilerinin düştüğü bataklığa birçoklarını da sürüklemekten zevk alırlar. Dolayısıyla hakikî lezzet bunlardan çok uzaktır. Yılan gibi ısırmaktan zevk alan bu insanların zevkleri, artık tahribat olmuştur. Hayatın değişmez gerçekleri vardır. Bu insanlar bu gerçeklerle karşılaştıkları zaman, maddî, mânevî hastalanırlar. Bu hakikatlerin en büyükleri ise, ölüm, ihtiyarlık ve hastalıktır. Negatif düşüncenin (bedbinlik), insanı hasta ettiği bir gerçektir. Fakat hakikatlere göz kapatmak anlamında, enaniyetten kaynaklanan, her şeyi güzel görmek (nikbin) de, insanı hasta eder. Yani bedbinlik ve nikbinlik değil, olması gereken hakikatbinliktir. Hakikatbînlik ise, iyiyi iyi görmek, kötüyü de kötü görmektir. Kişisel gelişimcilerin gelip geçen telkinleri gibi, gerçek pozitiflik, hakikatlere göz yummak, görmemek, yıldız böceği gibi olup, gün ışığına kendini kapamak anlamında değildir. Kişisel gelişimin pozitif algısı, sadece dünya temelli olduğu için, gerçek anlamda bir pozitiflik olamaz. Gerçek pozitiflik, dünya ve ahiret dengesini kurarak yaşamaktır. Yenilginin de, mutsuzluğun da, başarısızlığın da, ihtiyarlığın, hastalığın, musîbetin de kabullenildiği bir bakıştır. Her olumsuzluğun neticesinde, hodbinler dünyaya daha bir dört elle bağlanmayı öğütlerlerken, Hüdabinler dünyanın fani yüzünün algılanıp, asıllarına talip olmanın gerekliliğini, bu dünyada yaşanan hiçbir şeyin boşa gitmediğini, her sıkıntı sabır içinde şükredilmek şartıyla dünya-ahiret huzuru getireceğini, yaşanan musîbetlerin günahların affına sebep olacağını düşünür ve öğütlerler, işte gerçek pozitiflik budur. Hakikatbin insanın ümitleri, hayalleri, hedefleri ahiret ve dünya dengesi içerisindedir. Gözünü ahirete diktiği ve oradaki nimetlerin farkında olduğu için, ne dünya umurundan kazandığına mesrur, ne de kaybettiğine mahzun olur. Pozitif insan, sevinç, neşe, mutluluk, keder, hastalık, ihtiyarlık ve hatta ölüme bile, şükrederek ve gülerek bakan insandır. Çünkü hakikatbin olması, onu, her şeyin hikmetlerini okumaya ve her şeyin Yaratıcısından gelen birer mektup olduğu mülâhazasına götürür. Bu ise, insanı gerçek anlamda pozitif kılar. Çünkü insan anlam veremediği, hikmetlerini okuyamadığı şeylerin düşmanıdır. Hakikatbin insanda tevekkül düşüncesi hâkim olduğu için kalbi huzurludur. Kader ve kazaya rıza hayatı kolaylaştırır. Ümitsizlik hastalığından kurtarır. ‘Vardır bir hayır’ diyerek sinelere çekilenler, moral dünyasını alt-üst edip, kırıp dökmez, tam tersi ümit tohumları eker. Hodbin olan kişisel gelişimcilerin yakaladığı bazı hakikatler de yok değildir. Meselâ, “Yarın için zihninizi yormayın, çünkü yarın sizin değildir. Bu günün dertleri size yeter” düşüncesi, içinde hakikati barındırır. Fakat bütün bu telkinler, sadece dünyaya dönük olduğunda ve nefisten kaynaklandığında nakıstır ve devamlı değildir. Bir başka telkin, “Her gün akıllı bir insan için yeni bir hayattır.” Bu da bir hakikattir. Çünkü Cenâb-ı Hak insana, her gün yeni bir sayfa bahşeder. İnsan akşama kadar bu sayfayı nakşeder. Ya hayırlarla doldurur, ya da şerlerle. Hakikatbin insan, bu sayfasını doldururken, ahiret düşüncesini bir an bile aklından çıkarmazken; hodbinler sadece dünyaya hasr-ı nazar ettiklerinden bu düşünce onları dünyaya bağlamaktan başka bir işe yaramaz. Dünyadaki hayat, hızla giden bir trene benzetilir. Bu trenin pencerelerinden gayr-i meşrûlara uzatılan eller, boş kaldığı gibi, parça parça olur. Dünyalıklara sıkı sıkı bağlanmak, müfarakatında elleri kanatır ve insanı elim elemlere atar. İşte hodbinlerin göremediği hakikat noktaları bunlardır. Kendini bilmek, hakikatbinliktir, basirettir; kendini görmek ise, hodbinlik ve körlüktür. Güvenilir görünmek ile güvenilir olmak; hoş görülü görünmek ile hoşgörülü olmak arasındaki farklılıklar ne kadar derin ise, hakikatbin ile hodbinler arasındaki fark da o kadar derindir. Nikbinlik, yani enaniyetten kaynaklanıp, hakikatlere göz yumarak güzel görme hastalığı, ya haysiyetsizlikten (yüzüne tükürülse, ya Rabbi şükür diyen bir yapı), ya korkaklıktan ya da iffetsizlikten kaynaklanır. Bunların neticesinde şeytanî hoşgörü, bir şey olmaz düşüncesi, tepkisizlik, zevkperestlik, vur patlasın çal oynasın mantığı gelişir. Nikbinlikle meşhur Ömer Hayyam’ın şu dörtlüğünde, her şeyi cismaniyet ve bedeni, yani nefsi hesabına değerlendiren bir bakış hâkimdir. “Bir geçmiş gün için beyhude feryat etme Bir gelecek günü boşuna yad etme Geçmiş-gelecek masal hep Eğlenmene bak, ömrünü berbat etme.” Oysa, hakikatbinin gözünde geçmiş, bugünden ve yarından kopuk değildir. Asıl olan nefsin bulunduğu ânın derece-i hayatından kurtulup, ruh ve kalbin geniş dairesi olan derece-i hayatında yaşamaktır. Hâsılı, hakikatbinlik, itidal ve denge hâlidir. Kusur ve kısıtlamalarla yüzleşebilen, kendini ve kâinatı okuyabilen insandır. Böyle bir insan ancak hayatından lezzet alır ve yaşadıkları ne olursa olsun, dimdik ayakta kalır. Nimet mektuplarından da musîbet mektuplarından da istenen neticeleri ve meyveleri toplar. 18.10.2009 E-Posta: [email protected] |