Aile-Sağlık |
Duyguya ceza verilmez Duygularımızı güzel bir dil ile ifade etmeyi ya öğrenemedik ya da çok geç öğrendik. Ne zaman ki içimizde taşıdığımız bizi sıkmaya, bunaltmaya başladığında karşımızdakine onu kötü bir dille ifade eder olduk. Çünkü artık taşıyamaz hale geldik. Zamanında söylenmeyen her duygu sonradan misliyle çıktı. Zamanında yaşanamayan her acı ise defalarca yaşandı yüreğimizde. Belki de çocuklarımıza öğreteceğimiz en değerli şey, duygularını zamanında ve güzel bir dil ile ifade etmeleri olacaktır. Bunun içinde hoşlanmadığımız bir şeyi yapmak istemediğimizde söylememiz gereken hayır diyebilmekte var elbette. Yaşadıkları ânı fark etmek, tahlil etmek ve ifade etmek... Bu da ancak insanın kendi hakkındaki farkındalığı ile olabilecek bir şey sanırım... Ne kadar olumsuz olursa olsun içimizdeki sesin aslında ne demek istediğini, neye ihtiyacı olduğunu ve ne yapmaya çalıştığını doğru okumanın büyütücü etkisini kaçırmamamız gerekli. İçimizde bir çok ses konuşur aynı anda. Nefsimiz ayrı konuşur, kalbimiz ve aklımız ayrı konuşur. Bazen de hepsi aynı anda sıkıştırır bizi. Her bir sesle tanışmadan ve onları ayrı ayrı tanımadan kendimizle de gerçek anlamda tanışmış olamayız. Duygularının farkına varan, onları inkâr etmeyen, yüz yüze gelmekten korkmayan insan, onları kontrol etmeyi de, doğru ifade etmeyi de öğrenir. Yıllar sonra geriye baktığında, nice söylenmemiş duygunun, nice acının da yasını tutmaktan kurtulur. Kandırılması en kolay olan kendimize rağmen önce kendimize dürüst olmak. En aşağı duygularımızı önce kendimize itiraf etmek, “evet kıskandım, aslında ne kadar belli etmesem de çok korkuyorum kaybetmekten ya da kızgınım, öfkeliyim” diyebilmek. Ama önce kendimize, sonra muhatabımıza... İtiraf edilen her duygunun elektriği azalır, daha az zarar verir. Ne zaman ki abartsak, saçmalasak ve aşırılık yaşasak davranışlarımızda, akşamla sabah arasında değişir duygularımız. Akşam çocuğumuza kızmışsak ve öfkenmişsek eğer, sabah olduğunda hatta o uyuduğunda bile, çoktan pişman olmuşuzdur bile... Nice zamanlar baş ucunda ağlarız, “neden kızdım ona, aslında bugün başkalarına ifade edemediğim şeyler yüzünden tahammülüm azalmıştı. Onun hiçbir suçu yoktu” diye.. Enerjimi tükettiğim nice yalanlardan geriye kalan bir şey olmaması ne kötü. Asıl gereken yerde bir de bakıyoruz ki bitmiş, tükenmiş. Sonsuz bir hazine değilmiş, sabır ve tahammül. Ne gereksiz yerlerde bitirilmiş duygularmış meğer... Çoğu zaman bu pişmanlıklar bereketli sonuçlar doğurmaz, sabah aynı süreç yeniden başlar. İlk ertelediğimiz kendimiz ve çocuklarımız olur. En çok beklettiğimiz de çoğu zaman onlardır. İtiraf etmeden gerçek anlamda yüzleşemeyiz bu durumla. Ve bir gün çocuğumuzu karşımıza alıp, aslında abarttığımızı, ona öfkelendiğimiz ve onu dinlemediğimiz için ne kadar üzgün ve ne kadar pişman olduğumuzu söyleyebilsek. Bundan çok pişmanlık duyduğumuzu ve bunu değiştirmek için çabalayacağımızı itiraf etsek... İnanın gözünde küçülmeyiz, aksine büyürüz, kocaman oluruz. Sert bir kalıbın içindeki, mükemmel görünümlü bir anne-baba olmaktansa, duygusunu ifade eden yumuşaklıkta gerçek bir anne-baba olmak her zaman daha etkileyicidir. Sahte bir doğruluk, gerçeği itiraf edilmiş bir yalandan daha kıymetli değildir. Zaten onlar tertemiz ve kocaman yürekleriyle hissederler, esnek ve güçlü olan kalpleriyle yaralarını çabucak tamir ederler. Yeter ki içimizdekini doğru ve güzel bir dil ile ifade edebilelim. Bu hem bizi büyütür, hem de onlara duygularını ifade etmek konusunda model oluşturur. Şu anda genç birer insan bile olsalar, geçmişte yaptığımız hatalarımız için, ertelediğimiz bütün sevgi sözcükleri için, dinlemediğimiz bütün zamanlar için önce kendimizle, sonra da onlarla yüzleşebilsek. Bundan dolayı pişmanlık duyduğumuzu ve bunu değiştirmek için çabalayacağımızı söyleyebilsek. Bilmeden ya da bilerek yaptığımız bütün davranışlarımız için, söylediğimiz bütün kötü sözler için üzgün olduğumuzu ifade edebilsek. Ne kadar zor olsa da, keşke yapabilsek bunu... Aslında hiçbir şey için geç kalmış sayılmayız....
BANU YAŞAR / Psikolog&Psikoterapist
|
25.10.2009 |
Astım ve KOAH, bütün dünyada önemli ve öldürücü bir hastalık İSTANBUL Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Arzu Mirici, KOAH (tıkayıcı bronşit) ve astım bütün dünyada ve ülkemizde önemli bir hastalık ve ölüm sebebi olduğunu bildirdi. “Kronik hava yolu hastalıkları Astım ve “tıkayıcı bronşit olarak tanımlanan” KOAH’dır” diye açıklayan Prof. Mirici, “KOAH ve Astım tüm dünyada ve ülkemizde önemli bir hastalık ve ölüm nedenidir. Bu hastalıkların oranları ülkeden ülkeye değişmekle birlikte dünyanın her bölgesinde geçmişe göre daha fazla saptanmakta, önemli bir işgücü kaybına ve yüksek miktarda sağlık harcamasına yol açmaktadır. Astım ve KOAH birbirine benzeyen hastalıklar olmakla birlikte bazı temel farklılıklara sahiptir” diyerek, ortak noktaları yeterince teşhis edilemeyen ve yeterince kontrol edilemeyen hastalıklar olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Mirici, “Astım tekrarlayan nefes darlığı, öksürük ve hırıltılı solunum ile seyreden bir hastalık olduğunu, ülkemizde çocuk yaş grubunda % 5-10, erişkin yaş grubunda ise % 2-6 oranında görüldüğünü, kalıtsal eğilim ve yaşanılan çevre hastalığın başlıca sebeplerini oluşturduğunu kaydederek, “KOAH (tıkayıcı bronşit) ise bir erişkin hastalığıdır. Kalıtsal faktörler yanında sigara ve diğer çevresel kirleticilere bağlı olarak gelişir. Yıllar içinde artan bir nefes darlığı ile seyrettiğinden, tıkayıcı bronşit olarak adlandırılır. Dünyada 40 yaşının üstündeki her 10 kişiden birinin KOAH olduğu hesaplanmakta ve bu oranda ülkeden ülkeye değişmektedir. Yapılan araştırmalar ülkemizde bu oranın maalesef daha yüksek olduğunu göstermektedir. Gerek astım gerekse KOAH kalıtsal faktörler yanında çevre şartlarından ve kişisel alışkanlıklardan kaynaklanmaktadır. Bu sebeple korunmada sigara ve hava kirliliği ile mücadele önemli yer tutmaktadır” diye konuştu.
Astım ve KOAH yeterince teşhiş ve tedavi edilemiyor
“ASTIM ve KOAH bu kadar sık görülmesine rağmen hastaların tamamı belirlenememektedir. Hastalığın yeterince belirlenmesi için kamuoyunun bilgilendirilmesi çok önemlidir. Hastalığa uygun; özellikle tekrarlayan öksürük, nefes darlığı ve hırıltılı solunum yakınmaları olanların mutlaka sağlık kuruluşuna başvurması gereklidir. Bu yakınmalara sahip olan bütün bireylerin solunum testlerinin yapılması hastalığın teşhisini sağlayacaktır. 40 yaşını geçen her 10 kişiden birinde KOAH (tıkayıcı bronşit) olduğu hesaplanmasına rağmen bu kişilerin de ancak onda biri doktor tanısı almaktadır, diğer dokuzu hastalıklarını bilmeden yaşamaktadır. KOAH yıllar içinde nefesin azaldığı, bir solunumsal sakatlık halidir. Hasta yakınmalar sebebiyle doktora başvurduğunda solunum kapasitesinin önemli bir bölümünü kaybetmiş olacaktır. Bu sebeple hastalığı erken belirlemek için 40 yaşını geçen herkese solunum testi yapılmalıdır. Tedavi konusunda da benzer yetersizlikler yaşanmaktadır. KOAH’ın tedavi edilebilir ve daha önemlisi önlenebilir bir hastalıktır. Aynı şekilde astım da kontrol edilebilen ve böylece hastaların normal hayatlarını sürdürmelerinin sağlanabildiği bir hastalıktır. Ancak bu hastalıkları yeterince ve uygun şekilde tedavi edilmediği görülmektedir.” |
25.10.2009 |
Grip aşısı konusunda bilgi kirliliği var SAĞLIK Bakanı Recep Akdağ, domuz gribi aşısı konusunda bilgi kirliliğinin halka pahalıya mal olma ihtimali bulunduğunu belirterek, ‘’Yarın bir vatandaşım bana gelsin desin ki ‘ben televizyondan falanca kişiyi dinledim, etkilendim, onun için astımlı çocuğuma aşı yaptırmadım ve öldü’, ben Sağlık Bakanı olarak suç duyurusunda bulunacağım’’ dedi. Sağlık Bakanı Akdağ, domuz gribi salgını süreciyle ilgili bilgilendirme amacıyla medya kuruluşlarının üst düzey yöneticileriyle bir araya geldiği toplantıda domuz gribi aşısı konusunda ortada bilgi kirliliğinin dolaştığını söyledi. Buna sebep olan az sayıda kişinin varlığına dikkati çeken Akdağ, ‘’Bilgi kirliliğinin halka pahalıya mal olma ihtimali var’’ dedi. Domuz gribi aşısıyla ilgili kararlarda dünyanın bu konudaki en saygın kuruluşlarının otoriteleri ve Türkiye’deki bilimsel kurumların görüşlerinin dikkate alındığını anlatan Akdağ, şunları söyledi: ‘’Meselâ bir emekli göğüs hastalıkları profesörü çıkıyor, beyanatlarda bulunuyor. Veya bir eski bakan kendi kafasına göre, yani delile dayandırma ihtiyacı duymadan birtakım iddialarda bulunuyor, insanların kafası karışıyor. Bu kafa karışıklığından dolayı astımlı bir kişi kendine yarın aşı yaptırmaz, 50 yaşında kalp hastası bir kişi, hamile bir kadın veya küçük bir çocuğu ailesi aşılatmazsa, eğer bu kişiler yarın hastalanır, ağır hasta olup hayatlarını kaybederlerse, hepimiz çok üzülürüz.’’ Birtakım iddialarda bulunan kişilerin, dünyada bu konuda uzman kuruluşları da yanına alması veya kaynak göstermesi gerektiğini ifade eden Akdağ, şöyle devam etti: ‘’Yarın bir vatandaşım bana gelsin desin ki ‘ben televizyondan falanca kişiyi dinledim, etkilendim, onun için astımlı çocuğuma aşı yaptırmadım ve öldü’, ben Sağlık Bakanı olarak suç duyurusunda bulunacağım. Zaten bana lüzum yok. Vatandaşım kendisi suç duyurusunda bulunur. Bilim adamının özgürce fikir öne sürmesine karşı değilim, ama delilleriyle konuşmalıdır.
AŞI, HASTALIĞA KARŞI ÖNEMLİ BİR SİGORTA
HANGİ bilimsel kuruluş bu aşıya karşı çıkıyor? Gelsin bunu söylesin. Enfeksiyon Hastalıkları, Toraks, Çocuk Hastalıkları Derneği mi, mikrobiyologlar mı, Türkiye’de bu kuruluşlar karşı çıkmazken, böyle parmakla sayabileceğimiz birkaç isimden bahsediyoruz. Bunlar karşı çıkıyorlar, ama bunun sorumluluğunu üstlendiklerini bilsinler.’’ Aşının, hastalığa karşı önemli bir sigorta olduğunu vurgulayan Akdağ, öncelikle sağlık çalışanları, kritik görevlerdeki kamu personeli, kolluk kuvvetleri, silâhlı kuvvetler personelinin aşılanacağını belirtti. Aşı uygulamasının ücretsiz olacağına ve zorunlu olmadığına dikkati çeken Akdağ, velilerinin rızası olmayan çocuklara aşılama yapılmayacağını bildirdi. |
25.10.2009 |