25 Ekim 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Dizi Yazı

‘HABER TÜRK’ PROGRAMINDAKİ ÇARPITMALAR VE ÇELİŞKİLERE CEVAP-2

Bediüzzaman’ın İstanbul’daki çalışmalarını, vatan ve millete hizmetini yakından tâkip eden Millet Meclisi’ndeki mebuslar ve eski arkadaşları kendisini Ankara’ya dâvet ederler. Önce bu talepleri reddeden Bediüzzaman, sayıları onsekizi aşan ısrarlı dâvetler sonucu Kasım 1922’de Ankara’ya gelir.

MECLİS’TE BEDİÜZZAMAN’A ‘HOŞAMEDİ’

MERASİMİ YAPILDI

İŞGALE KARŞI HALKI UYANDIRMAYA ÇALIŞIR…

Haber Türk’teki programda tarihçilerin çarpıttığı bir diğer tarihî gerçek, Bediüzzaman’ın Meclis’e dâvet edilmediği ve Meclis’i ziyaret etmediğidir. M. Kemal’le görüşmediğidir. Bediüzzaman, Kasım 1918’de İstanbul’a geldiğinde büyük bir ilgiyle karşılanır. Tanin gazetesi onun İstanbul’a gelişine birinci sayfada yer verir.

Said Nursî’nin Dâr-ül Hikmeti’l İslâmiye’ye tayin edildiği günlerde Osmanlı Devleti, Mondros Mütârekesini imzalamış, yıkılış sancılarıyla kıvranıyordu.. Mütârekenin sonucunda 13 Kasım 1918’de İstanbul, Müttefik Kuvvetler tarafından işgâl edilmeye başlanmıştı. İstanbul’a asker çıkaran İngilizler önce Şehzâdebaşı Karakolunu basıp hızla başşehri ele geçirmişlerdi.

Müttefik devletlerden İngiltere, sâdece İstanbul’u işgâl etmekle kalmaz, aynı zamanda Türkiye’de kendi politikalarını destekleyecek bir kamuoyu oluşturmaya çabalar. Bu sebeple İngiliz yanlısı kamuoyu oluşur. Bunun üzerine Bediüzzaman, İngiliz propagandalarına destek verenlerin etkisini kırmak ve halkı ikaz edip uyandırmak için “Hutûvat-ı Sitte” (Şeytanın altı aldatması) adlı eserini neşreder.

İstanbul’u işgâl edip Müslümanları tahakküm ve tasarrufları altına almak isteyen İngilizlerin işgâl kuvvetlerine karşı yazdığı ve gizlice çoğalttırarak dağıttığı bu eserinde Bediüzzaman, İngilizler’in Osmanlı vatandaşlarını çıkar ve emellerine hizmet ettirme plânlarını haber verir; desîselerini açığa çıkararak halkı uyandırmaya çalışır.

İstilâcı İngilizlere, “Tükürün İngiliz lâininin (lânetlisinin) hayasız yüzüne!” diye işgâl ve zulümlerini suratlarına çarparak meydan okur. Yine bu sırada İngiliz Anglikan Kilisesi’nin, Meşihât-i İslâmiyeden (dönemin Diyanet dâiresinden) sorduğu altı sualine mağrurâne altıyüz kelime ile cevap istemesine karşı, “bir tükürük”le cevap verir. Peşinden “altı tükürük mânâsında mâkul ve sert cevaplar”la cesaretle, İslâmın izzetini büyük bir kemâlât ve şecaatle fiilen ortaya koyar. İngilizlerin desiseleriyle, Şeyhülislâmı ve diğer bazı ûlemayı lehlerine çevirmeye çalışmalarına mukabil, âlem-i İslâm ve Osmanlı aleyhindeki müstemlekecilik siyasetine ve entrikalarına dikkat çeker.

Ardından başlayan Anadolu’daki Millî Kurtuluş Hareketini destekleyen makaleleri, konuşmaları ve mukabil fetvaları, bu husustaki iftiralara en büyük cevaptır.

KUVAYI MİLLÎYE’Yİ

DESTEKLEYEN MUKABİL FETVASI

Bu arada Hutûvat-ı Sitte’yi gizli olarak matbaalarda çoğaltarak İstanbul’un önemli yerlerinde dağıttırır. Böylece İstanbul kamuoyunda İngiliz aleyhtarlığı uyanır ve İngiltere lehindeki propaganda etkisini kaybeder.

Bunun içindir ki İstanbul’daki İngiliz işgâl kuvvetleri komutanı General Harrington’un emriyle “idam kararı”yla ölü veya diri ele geçirilmek üzere her tarafta aranan Bediüzzaman, yakalanma tehlikesine karşı sürekli yer değiştirir.

İngilizler, bu asil millî direnç ve direnişi kırmak için kontrol ettikleri resmî makamları ve resmî hocaları kullanmaya koyulurlar. Anadolu’da başlayan İstiklâl Savaşının ve Kuvayı Millîye’nin aleyhine İngilizlerin etkisinde kalan bazı çevrelerin de baskısıyla başta dönemin Şeyhülislâmı Dürrizâde Abdullah Efendi olmak üzere aleyhte fetvalar çıkartırlar.

Baskıyla yazdırılan bütün bu fetvalara karşı harekete geçen 76 müftü, 36 ilim adamı ve 11 mebus, fetvaları tesirsiz hale getiren mukabil fetva neşrederler. Bunların başında Bediüzzaman gelir. (Osmanlı Şeyhülislâmları, 260; Sarıklı Mücâhitler, 300; Risâle-i Nur Hakkında İlmî Bir Tahlil, 71)

İşgâl altındaki bir memlekette İngilizlerin emri ve tazkiyi altında bulunan bir idârenin ve meşîhatın fetvasının muallel olduğunu ve dinlenilmeyeceğini açıkça belirten Bediüzzaman, “Düşman istilâsına karşı harekete geçenler asî değillerdir, fetva geri alınmalıdır” diye açıkça mukabele eder.

Daha sonra Tulûat adlı eserinde de yayınlandığı gibi, “Anadolu aleyhine çıkmış olan fetva”yı “dine ve Müslümanların maslahatına göre verilmiş bağımsız ve objektif bir fetva” olmadığını belirtir. Bu fetvanın, işgâli meşrûlaştırmak ve Müslümanların direnişini kırmak kasdıyla verildiğini izâh eder. “Kim nazar etse bizzarûre muradı anlar” diyerek fetvanın maksadını deşifre eder. Kuvayı Milliye aleyhindeki fetvanın aksine, Müslüman halkı Anadolu’daki işgâlcilerin aleyhine sevk etmenin gerekli olduğunu ifâde eder.

Fetva verilmeden önce Anadolu’nun konuşturulması ve Anadolu harekâtı aleyhindeki dâvâda işgâlcilerin değil, ülkenin durumuna vakıf siyasetçilerden ve hiçbir tesir altında kalmayan ulemadan müteşekkil bir heyet tarafından “İslâm’ın menfaati ve geleceği” noktasında muhakeme edildikten sonra ancak fetvanın verilebileceğini kaydeder. Kuvayı Millîye’ye ve cihada karşı işgâlcileri temize çıkaran fetvaları şiddetle reddeder. (Tulûat, 81)

Anadolu’daki Millî Mücadele harekâtı aleyhinde, İngilizlerin emri ve tazyiki altında bulunan bir idârenin ve meşîhatın fetvası “mualleldir/hastalıklıdır”, “Dinlenilmez ve dinlemeye değer değil” açıklamasını neşreder…

MECLİS’TE, BEDİÜZZAMAN’A

HOŞÂMEDİ MERÂSİMİ

Bediüzzaman’ın İstanbul’daki bu çalışmalarını, vatan ve millete hizmetini yakından tâkip eden Ankara’ya taşınan yeni Millet Meclisi’ndeki mebuslar ve eski arkadaşları kendisini Ankara’ya dâvet ederler.

Önceleri, aralarında M. Kemal ve Maraşal Fevzi Çakmak’ın da bulunduğu, özellikle Van Valisi Mebus Tahsin Bey ve Millî Müdafaa İmamı ve Alay Müftülerinden Nuri Efendi gibi eski mebus ve İstanbul’daki âlim ve Millî Mücadele arkadaşlarının dâvetlerini, “Ben tehlikeli yerde mücahede etmek istiyorum, siper arkasına saklanmak hoşuna gitmiyor” diye reddeden Bediüzzaman, sayıları onsekizi aşan ısrarlı dâvetler sonucu Kasım 1922’de Ankara’ya gelir.

Ankara’da Büyük Millet Meclisi’ni ziyareti Meclis zabıtlarında kayıtlıdır. 9 Teşrin-i Sani 1338 (22 Kasım 1922) Perşembe günü Büyük Millet Meclisi’ni ziyaret eder. Meclis’te büyük tezahürat ve taltiflerle alkışlanarak karşılanır. Peşinden 1 Şubat 1923’te Meclisi ve mebusları ve kumandanları namaza ve İslâmın emir ve gereklerini yerine getirmeye dâvet eden tarihî on maddelik beyânnâmesini neşreder.

Bediüzzaman’ın Ankara’ya geldikten birkaç gün sonra Büyük Millet Meclisi’nde resmî hoşamedi (hoş geldin) merasimi ile karşılanır. Bizzat kendi kaleminden, hakkındaki hatıralardan ve mebus dostlardan bu konuda yazılmış ve kaydedilmiş bir dizi belge vardır. Ankara’da geçen bu yedi buçuk aylık dönemde Meclis’e ziyaretlerde bulunur, milletvekilleriyle görüşür…

Meclis Ceridesinin cilt: 24, sahife: 457 ve Rumî 9 Teşrin i Sani 1338 Milâdî 22 Kasım 1922 tarihli daha sonra yeni yazıya çevrilen “yevmiye tutanağı”nda ilk ziyaretinde Meclis’te Bediüzzaman’a “hoşâmedi merâsimi” açıkça belirtilir:

“Bitlis milletvekili Arif, Bitlis milletvekili Derviş, Muş milletvekili Kasım, Muş milletvekili İlyas Sami, Siirt milletvekili Salih, Bitlis milletvekili Resul, Ergani milletvekili Hakkı” imzasıyla verilen önerge ve hakkındaki müzâkereler zabıt ceridesinde aynen şöyle yazılır:

“Ulemâdan Bediüzzaman Said Efendi Hazretleri’ne beyân ı hoşâmedi:

Reis: Efendim, Bitlis meb’usu Arif Bey’le rüfakasının (arkadaşlarının) takriri (önergesi) vardır:

‘Riyaset i celîleye!; (Büyük Millet Meclisi Başkanlığına)

Vilâyât ı Şarkiye ulemâ i benâmından (nâmlı-meşhur, seçkin ve tanınmış âlimlerinden) olup, Anadolu gazilerini ve Meclis i Âliyi ziyaret etmek üzere, İstanbul’dan buraya gelerek, samîin (dinleyici) locasında bulunan Bediüzzaman Molla Said Efendi Hazretleri’ne hoşâmedi edilmesini teklif eyleriz.”

Önergenin alkışlarla milletvekili karşılanıp ve kabul edilmesinden sonra, Antalya Milletvekili Rasih Efendi’nin “Kürsüye teşriflerini ve duâ etmelerini kendilerinden rica ederiz” şeklindeki talebi üzerine Bediüzzaman Meclis kürsüsüne gelerek, Anadolu gazilerini tebrik edip zaferin muvaffakiyeti için duâ eder…

Bütün resmî belge ve zabıtların yanı sıra, aynı dönem Siverek milletvekili Mardinli Abdülgani Ensarî ile Bediüzzaman’ın talebelerinden Van meb’usu Tevfik Demiroğlu da hâtıralarında bu olaya şahitlik ettiklerini ayrıca belirttiler.

MİLLETE VE

MECLİS’E SAYGISIZLIK…

Anlaşılan o ki Bediüzzaman’ın Meclis’i ziyaretini kabul etmeyen Haber Türk programındaki tarihçiler, Meclis’in zâbıt ceridesini görmemişler, sözkonusu belgeleri okumamışlar, bu gerçekleri bilmiyorlar; bilmediklerini de bilmiyorlar…

Kaldı ki daha evvel İstanbul’da İngilizlere ve Anadolu’daki düşman işgâline karşı mücâdele etmiş âlimlerden, mücâhidlerden ve Anadolu eşrafından oluşan, hatta önemli bir kısmı İstanbul’daki Osmanlı Meclis-i Mebûsanı’ndan gelen mebuslardan teşekkül eden Ankara’daki Birinci Millet Meclisi’ndeki mebusların Bediüzzaman’ı tanımaması mümkün değildir.

Zira bu mebuslardan bazıları bizzat Bediüzzaman’ı Ankara’ya dâvet etmişlerdir. Bediüzzaman’ın, Kafkas Cephesinde Ruslara, Doğu’da Ermeni çetelerine ve İstanbul’da İngiliz işgâl kuvvetlerine karşı verdiği mücâdeleye muttalidirler. Kuvayı Millîye’ye verdiği desteği, Şeyhülislâm’ın cihâd fetvâsına mukabil yayınladığı fetvayı ve ilmî faaliyetlerini yakînen bilmekteydiler.

Bunun içindir ki Bediüzzaman’ı Meclis’te takdirle ve alkışlarla karşılamışlardır. “Hoşâmedi merasimi” yapıp kürsüye teşriflerini ve Anadolu gazileri için duâlarını tâlep etmişlerdir.

Bediüzzaman’ın Kuvayı Millîye’yi, Anadolu Hareketini desteklediğini bilen, büyük bir kısmı İstanbul’da birlikte çalıştığı mebuslardan oluşan Meclis’in Bediüzzaman’ı dâvet etmediğini ve ortadaki belgelere, Meclis zâbıtlarına rağmen Bediüzzaman’ın Meclis’i ziyaret etmediğini iddia etmek, Meclise ve milletvekillerine saygısızlıktır. Hâdiselerin içinden gelen gazilere hürmetsizliktir. Bediüzzaman’a ise büyük bir bühtandır…

Gerçekten, koca koca gazi ve mebuslar, ulema ve mücâhidler, tanımadıkları birisine nasıl olur da Meclis’te resmen “beyân-ı hoşâmedi” teklifinde bulunup “hoş geldin merâsimi” düzenlerler? Kürsüye teşriflerini ve duâ etmelerini kendilerinden rica ederler?

Anlaşılması mümkün değil…

—DEVAM EDECEK—

25.10.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Dizi Yazı

  (24.10.2009) - Memlekete 6 ay sonra kavuştuk

  (23.10.2009) - Çin dünyanın süper gücü olabilir

  (22.10.2009) - Çin'in en büyük problemi inançsızlık

  (21.10.2009) - Okyanusta bir gün daha az yaşadık

  (20.10.2009) - Dünyanın en önemli geçiş noktası: Panama

  (19.10.2009) - Kaptanın seyir defterinden altı ayda altı kıta. - Vebi Horasanlı - 7

  (18.10.2009) - Kaptanın seyir defterinden altı ayda altı kıta. - Vebi Horasanlı - 6

  (17.10.2009) - Kaptanın seyir defterinden altı ayda altı kıta. - Vebi Horasanlı - 5

  (16.10.2009) - Kaptanın seyir defterinden altı ayda altı kıta. - Vebi Horasanlı - 4

  (15.10.2009) - Kaptanın seyir defterinden altı ayda altı kıta. - Vebi Horasanlı - 3

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.