Dizi Yazı |
|
Kaptanın seyir defterinden altı ayda altı kıta. - Vebi Horasanlı - 5 |
Cihana hakim olmak istersen Eskiden Avrupa’dan Amerika’ya giden bir gemi, 100 mil hatalı olarak varış limanına varsa başarılı olarak addedilirdi. Zira pusula ile ve yıldızlar yardımı ile konulan mevkilerde hatalar oluşuyordu. Havanın sıcaklığı da dahil olmak üzere rüzgâr, akıntı, basınç gibi faktörler hatta sekstant cihazını kullanırken elimizin küçük bir hatası dahi büyük mesafe farklarına sebep olur. Ayrıca pusulanın da hatası vardır. "Variation" adı verilen bu hata dünyanın her yerinde farklı farklıdır. Hatta sabit bir hata değil, her yıl değişen bir miktarda farklılıklar gösterirler. Arjantin civarında bu hata 20 dereceye yakındır. Bir de geminin bünyesinden kaynaklanan hata vardır ki buna da “deviation” denir. Gemideki metallerin durumuna göre her yöndeki hata miktarları belirlenir ve Köprü üstüne asılır. Buna göre her yöne göre pusula üzerindeki değer ya arttırılır ya da azaltılır. Böylece gittiğiniz yönün hakikî olarak kaç derece olduğunu ancak anlayabilirsiniz. İşte GPS, bütün bu bilgilerin unutulmasına yol açan bir cihaz. Her şey neredeyse sıfıra yakın bir hata ile küçücük bir cihaz tarafından size bildiriliyor. “Denizcilik mesleği artık çok farklı bir şekilde icra ediliyor” desem inanın mübalâğa etmemiş olurum. Arjantinli kılavuzların nehirde kullandıkları GPS’ler bilgisayar ekranı ile geliştirilmiş cihazlar. Yaptığımız seyir aynı zamanda bilgisayara kaydedilip hukukî bir problem anında delil olarak sunulabilecek bir yapıya sahip. Parana Nehri bizim boğazlardan çok daha dar ve sığ. Bu sebeple GPS çok faydalı. Karşılıklı gemi geçişlerinde birbirimize çok yakın düştüğümüz için ister istemez insan heyecanlanıyor. İşte iki gün boyunca nehirde bu şekilde yol aldık. Bu arada bahriye hatıraları ister istemez gündeme geliyor. Benim gibi birçok kılavuz kaptan da asker kökenli. Haliyle askerî konular gündeme geliyor. Arjantin Deniz Kuvvetlerinden emekli kaptanlarla “Falkland Savaşını” konuştuk. Onlar bu adalara "Malvinas" diyorlar. Arjantin Diktatörü General Galtieri’nin yanlışlarını ve 2500 kişinin öldüğü Amiral Belgrano Kruvazörü faciasını konuşuyoruz. Gerçekten de Arjantinliler için çok kötü bir olay. İngiliz denizaltısı bu kruvazörü savaş sahası dışında torpido ile batırıyor ve Atlantik sularında tam 2500 deniz askeri ölüyor. Savaşın ve teknolojinin acımasızlığı çok açık bir biçimde belli oluyor. Bu savaşta Arjantin uçakları da boş durmuyor ve dünyanın en gelişmiş fırkateynlerinden Sheffield ve Gazelle gemilerini batırıyor. Hem de İngiliz-Fransız ortak yapımı bir silâh ile. İngilizler az daha kendi ürettikleri bir silâh ile yenilgiye uğramak üzereydiler ki; ABD devreye girmiş ve İngilizler tarafında yerini alınca savaşın kaderi belli olmuştu. Zaten sınırlı sayıdaki Exocet füzeleri de bitmiş, Arjantin’in elinde güdümlü mermi kalmamıştı. Savaş sonunda İngiltere Malvinas Adalarını Arjantin’den geri almış binlerce Arjantinlinin ölümüyle sonuçlanan bu macera da sona ermişti. Arjantin’in tek kazancı darbecilerden kurtularak demokratik bir yönetime kavuşmuş olmalarıydı. Bu olaydan yaklaşık 8 yıl önce Kıbrıs Barış Harekâtı gerçekleşmiş Yunanistan’daki “Albaylar Cuntası” bu savaşın ardından yıkılmıştı. Yani Yunanlılar da savaş sonunda darbeci askerlerden kurtulmuşlardı. Biz Türkler ise hâlâ askerî cuntalarla uğraşıyor, her on yılda bir askerî müdahale ile karşılaşıyorduk. Arjantin-İngiliz Savaşı klâsik silâhlarda yeni bir dönemin başladığını gösteriyordu. Zira güdümlü mermiler bundan sonraki bütün savaşlarda en önemli silâh olduklarını ispatlamışlardı. Sadece denizde değil; karada ve havada da güdümlü mermiler çok can yakıyor, kendilerini yok etmek pahasına bütün düşmanlarını da ortadan kaldırıyordu. Bunlarda korku diye bir şey yoktu. İster gemi ister uçak veya tank olsun güdümlü mermilerden hiçbir askerî araç kurtulamıyordu. Bu gerçeği ilk olarak İsrailliler fark etmişler, Mısır’ın kullandığı bir mermi ile “Golyath” isimli muhriplerini kaybetmişlerdi. Derhal muhripleri bırakmışlar güdümlü mermilere karşı daha etkili olan hücumbotları kullanmaya başlamışlardı. Çünkü bu mermiler büyük hedefleri seviyorlardı ve küçük hedefleri yakalamakta güçlük çekiyorlardı. Yıllarca güdümlü mermi subaylığı yapmış biri olarak bahriyeli kılavuz kaptanlarla bu konuları konuşuruz. Bütün dünya, silâh teknolojisindeki yenilikleri anladı da bizimkiler hâlâ anlayamadı. Hâla eski kafayla “mükellef askerlik” sisteminin devamına çalışıyorlar. Dünya, Aya giderken biz hâlâ yaya yürüyoruz. Profesyonel askerlik konusunda maalesef bir adım atılmış bile değil. Güdümlü mermilerin konuşulduğu savaşlarda hâlâ zorunlu askerlik sevdasından kurtulabilmiş değiliz. Arjantin’in başına gelen felâket güneydoğu bölgemizde kısmen bizim başımıza gelmiş durumda. Eşkıyaya karşı profesyonel askerlerden özel harekât timlerinden yararlanmamız gerekirken hayatında eline ilk defa asker ocağında silâh almış gençlerimiz ile mücadele ediyoruz. Allah, bütün yöneticilerimize bu konuda feraset versin, ne diyeyim… Pilotlardan Arjantin’in en büyük sorununun gençlerde her geçen gün artan uyuşturucu belâsı olduğunu öğrendim. Aslında dünyanın da en ciddî tehlikelerinden biri olan uyuşturucu bağımlılığına karşı en güçlü tedbir din faktörü. Bunu herkes kabul ediyor, lâkin bizim profesörlerimiz bunu anlamak şöyle dursun hâlâ başörtüsü sorunu ile meşguller. Avrupa, Amerika, Asya ve Afrika uyuşturucu tacirlerinin tuzağına düşmüş durumda. Bir denizci arkadaşımdan Türkiye’de de uyuşturucunun yaygın olarak kullanıldığını duymuştum. Minibüs şoförleri başta olmak üzere öğrenciler arasında hızla yayılan uyuşturucu belâsı eğer yeterli tedbirler alınmaz ise ülkemizi de tehdit edecek. Maazallah… Sonunda Parana Nehri'nin bizim gibi büyük gemilerin ulaşabildiği son noktası olan San Lorenzo Limanı'na kadar gittik. Bir müddet demirde kaldıktan sonra yanaştık ve aynı gün içinde kalkarak bu sefer Rosario Limanı'na hareket ettik. Burada demirde iki gün beklemek zorunda kaldık. Fakat yarım gün içinde yüklememizi yaparak dönüş yolculuğumuza başladık.
Gibraltar ve İspanya
Arjantin Parana Nehrinden çıktıktan sonra Uruguay Montevideo önünde demirleyerek yakıt ikmalimizi yaptık. Yakıt ikmali sonunda yeniden Atlantik sularına açıldık. Tahliye limanlarımız sırası ile İspanya ve Portekiz idi. Yaklaşık on günlük seyir sonunda Cebelitarık Boğazı'na geldik. Zira burada tekrar yakıt almamız gerekmişti. Cebelitarık Limanı oldukça kalabalıktı. Bizim gibi yakıt ikmali için gelen gemiler yarımadanın doğusuna geçip demirlemişlerdi. Biz de demirleyerek sıramızın gelmesini bekledik. Bu arada yaklaşık üç ay sonra Akdeniz’e girmiş oluyorduk. Akdeniz’e gelince kendimizi evimizde hissediyorduk zira okyanuslara göre her şey daha tanıdık geliyordu. Bu denizdeki belli başlı limanlara girip çıkmış neredeyse gitmediğim yer kalmamıştı. Akdeniz kültürü her bakımdan Türk kültürü ile iç içe geçmiştir. Yüzyıllarca egemenlik kurduğumuz bu deniz ne yazık ki denizcilik mesleğine gereken önemi vermediğimiz için elimizden çıkmıştı. Fakat son yıllarda Türk denizciliğindeki atılımlar Akdeniz’i yeniden “Türk Gölü” haline getirmiştir. Gemi inşa sıralamasında dünyanın ilk dört ülkesi içine giren Türk denizciliği, işletmeci firmalarımızın da hızlı artışı sonucunda sektörün en önemli ülkelerinden birisi olmuştur. Akdeniz’de Türk denizcilerini herkes tanır. Çünkü hangi limana gitseniz bir tane Türk gemisi görmeniz mümkündür. İngiltere, Fransa ve İtalya gibi Avrupalı denizci devletler, nüfuslarının azalması ve biraz da zor meslek olmasından dolayı bu mesleği yavaş yavaş Türklere bırakmaktadır. En büyük rakibimiz olan Yunanlılar da aynı dertten muzdarip olduğu için önümüzde Avrupalı hiçbir rakip yok diyebiliriz. Denizcilikte rekabet edeceğimiz ülkeler Avrupa dışından Çin, Japonya, Hindistan ve Endonezya gibi devletlerdir. Belki rakip olarak Rus denizcileri öne sürülebilir lâkin serbest piyasa ekonomisinde yabancı Rusların bu işi öğrenene kadar çok zahmet çekeceği aşikârdır. Kaliteli denizci sorunu Ruslarda da mevcuttur. Denizcilikte, sadece paranız varsa denizlere hakim olamazsınız. Dörtte üçü denizlerle kaplı dünyaya hâkim olmak için iyi denizcilere ihtiyacınız vardır. İyi denizci için de iyi okullar ve kaliteli eğitim lüzumu vardır. İşte bunu becerebilirsek denizlere ve sonrasında da dünyaya hakim olabiliriz. Denizlere hâkim olan cihana da hâkim olur demiş, Hızır Hayrettin Paşa. Gerçekten de önce İngiltere sonra ABD, Barbaros’un sözlerinin haklılığını ve strateji konusunda da büyüklüğünü göstermiştir. Yeri gelmişken Cebelitarık’ın öneminden ve daha önce yapmış olduğum bir yolculuktan bahsedeyim. “Denizlere hakim olan cihana hakim olur demişti” büyük denizci Hızır Hayrettin Paşa, fakat öyle kara parçaları vardır ki denizlere adeta bir kilit vurur, Gelibolu Yarımadası gibi. Çanakkale’nin karşısında küçük kasabaya Kilitbahir denmesinin sebebi de bu olsa gerektir. Zira Gelibolu Yarımadası bir zamanlar Karadeniz’in kilidi olmuştur. Koca İngiliz ve Fransız donanması bu küçücük kara parçası için aylarca mücadele etmiş fakat sonu hüsran ile biten bir savaş sonucunda bu kilidin denizgücü ile aşılamayacağı anlaşılmıştı. Nitekim bu sefer yüz binlerce asker ile tekrar saldırdılar. Bu defa karadan geliyorlardı. Sonunda Türk askerinin imanlı gücü sayesinde yine yenilgiye uğradılar. Çanakkale’de gömülen İngiliz, Fransız, Avustralya ve Yeni Zelandalı güçler, Karadeniz’in ve Çarlık Rusya’nın elden gitmesine yol açmıştı. Müttefikler güçlü bir ordudan yani Ruslardan mahrum olarak savaşa devam etmek zorunda kalacaklardı. Fakat ABD ve İtalya’yı elde etmeyi başarmışlardı. Almanların Rusya’ya karşı kullandığı Lenin silâhı geri tepmiş Almanya ve Avusturya’da komünistler büyük grevlere başlayarak bu ülkelerin savaştan yenik çıkmalarına sebep olmuşlardı. Osmanlı Devleti de yalnız başına kalınca savaştan çekilmek zorunda kalmıştı. Yoksa ordularımız çok kötü yönetilen Filistin savaşları dışında yenilgiye uğramış değildi. Gelibolu gibi başka bir yarımada olan Gibraltar’da büyük bir denize yani Akdeniz’e kilit vurmaktadır. Sıcak bir yaz akşamı vardığımız küçücük bir yarımada olan Gibraltar, II. Dünya Savaşında İngilizlerin deniz hâkimiyetini sağlamasında büyük bir rol oynamıştır. Akdeniz’in birçok kıyısını ele geçiren Almanlar bu kilitten mahrum kaldıkları için deniz hâkimiyetini ele geçirememiş ve savaştan yine yenik çıkmışlardır. Gibraltar ya da eski ismiyle Cebelitarık’a bu üçüncü gelişimdi. Bir defasında makine parçası onarımı için diğerinde ise yakıt alımı için bu küçük toprak parçasını ziyaret etme fırsatı bulmuştum. Hâlâ İngiltere tarafından yönetilen bu küçük ama önemli kara parçasına Müslümanlar tam 1200 yıl önce gelmişlerdi. Tarık bin Ziyad bu toprak parçasına adımını attığı zaman getirdiği gemileri yakmıştı. Zira bu hareketiyle geri dönmeyeceğini kararlı bir şekilde göstermiş oluyordu. Hicrî 2. yüzyıl, milâdî 811’deki bu olaydan sonra Müslümanlar İberik yarımadası'na yerleşmişler ve bu bölgede büyük bir İslâm medeniyeti kurmuşlardı. Yaklaşık 800 yıl boyunca devam eden Endülüs Emevi Uygarlığı, Avrupalıların ortaçağ karanlığından kurtulmasına sebep olmuştu. (DEVAM EDECEK) |
Emeklilik yolun sonu değil |
Daily Telegraph’ın haberine göre, yeni bir araştırma, çalışma hayatını tamamen geride bırakanların, emekliliğin ardından yarı zamanlı işlerde çalışanlardan daha az sağlıklı olduklarını ortaya koydu. Araştırmaya göre, emeklilikten sonra bir işle meşgul olanlar çalışmayı tamamen bırakanlardan daha az ciddî hastalıklara yakalanıyor. Daha önceki işleriyle bağlantılı bir yarı zamanlı işle meşgul olanlarınsa, zihni olarak daha iyi durumda olduğu belirtildi. Araştırmacılar, ABD Millî Yaşlılık Enstitüsünün 51-61 yaş arasındaki 12 bin kişinin sağlık, maliye, istihdam ve emeklilik hikâyelerini 6 yıl boyunca inceleyen verilerini değerlendirdiler. Araştırmacılar bu kişilerin tansiyon, şeker, kanser, akciğer ve kalp hastalıkları, inme ve psikiyatrik sorunlarına baktılar. Sonuçlar, çalışmaya devam eden emeklilerin bu temel hastalıklardan daha az muzdarip olduğunu gösterdi. Belli başlı akıl sağlığı problemleri açısından da incelenen bu kişilerden, emekliliğin ardından önceki kariyerleriyle bağlantılı bir işle meşgul olanların, iş hayatından tamamen el etek çekmiş oranlara kıyasla akıl sağlıklarının daha iyi olduğu belirlendi. Ancak, akıl sağlığı konusundaki bu olumluluk, emeklilikten sonra önceki kariyerleri dışındaki bir işle meşgul olanlarda görülmedi. Bunun sebebinin, esas meslekleri dışında bir işte çalışmaya başlayanların, farklı bir işe ve iş çevresine adapte olmanın getirdiği zorluklardan dolayı strese girmeleri olabileceği belirtildi. Yapılan bu son araştırma, uzun süreli çalışma hayatından sonra emekli olanların emeklilikten kısa bir süre sonra ölebilecekleri yolundaki araştırmayı teyit ediyor. Londra / aa |
Nintendo’dan egzersiz bisikleti |
DünyanIn en çok kullanılan oyun konsolu Wii’nin üreticisi Nintendo, bu konsola özel egzersiz bisikletini yakında piyasaya sunacak. İnteraktif Wii Balance Board ile oyunseverlere yoga ve kayak yapma imkânı tanıyan oyun konsolu Wii’ye özel “Cyberbike” adlı egzersiz bisikleti Ocak ayında satışa çıkacak. Egzersiz bisikleti, çok soğuk ve sıcak havalarda dışarda bisiklete binmek istemeyenlerin evde eğlenceli bir egzersiz yapmaları için kolaylık sağlayacak. Pedal çevirdikçe ekrandaki görüntü ilerleyince, kullanıcısı da sıkıcı bir egzersizden kurtulmuş olacak. Ankara / aa |
Wi-fi ile cihazlar doğrudan bağlanacak |
Wi-Fi teknolojisine yakında getirilecek standartla, fotoğraf makinası, cep telefonu ve bilgisayar gibi elektronik cihazların yeni versiyonları, ilk başta bir kablosuz ağa bağlanma ihtiyacı olmadan, Wi-Fi teknolojisini kullanarak birbirleriyle iletişim sağlayabilecek. Yeni Wi-Fi Direct teknolojisinin fotoğraf makinaları, akıllı telefonlar veya PC’lerde yığılan dijital aile fotoğraflarını başka cihazlara aktarmakta büyük kolaylık sağlayacağı belirtilerek, bu teknolojiyle cihazların dijital fotoğraf çerçevelerine, TV’lere veya yazıcılara doğrudan kolaylıkla bağlanabileceği ifade ediliyor. Ankara / aa |
Uçaktan daha gürültülü horluyor |
İngİltere’de yaşayan 60 yaşındaki Jenny Chapman, horladığında bir uçaktan daha fazla gürültü çıkarıyor. Daily Mail gazetesinin internet sitesinde yayımlanan habere göre, 4 torun sahibi Bayan Chapman, her gece 111,6 desibel şiddetinde horluyor. Chapman’in çıkardığı bu gürültü, bir uçağın çıkardığı gürültüden 8 desibel daha yüksek. Chapman horlamaya başladığında da 62 yaşındaki 18 yıllık kocası Colin, mümkün olan en uzak odaya kaçıyor. Uzmanlar Chapman’e, bu sorununu gidermesi için sağlıklı beslenmesini ve spor yapmasını tavsiye etti. Londra / aa |
Sigara şirketinin sahtekârlığı |
Kanada’da bir sigara şirketinin, sigaranın zararlarını gösteren belgeleri imha ettiği bildirildi. Kanada Tabipler Birliği dergisine açıklama yapan üç araştırmacı, İmperial Tobacco şirketinin, 1967 ile 1984 yılları arasında yapılan sigara araştırmalarını 1992’de imha ettiğini gösteren belgeler bulduklarını belirtti. Şirket, iddiaya henüz cevap vermedi. Araştırmacılardan Prof. David Hammond, “Sigara sanayii, sigara dumanının toksik olduğunu, kansere yol açtığını gösteren araştırmalar yapmıştı, ama halka bunun tam tersini söylüyorlardı” ifadesini kullandı. Montreal / aa |
17.10.2009 |