Mehmet KARA |
|
Ne iyi iş yaptınız! |
Muğla İl Millî Eğitim Müdürlüğü’nün Çanakkale’ye düzenlediği geziye katılan imam-hatip lisesi öğrencisi Cemile Büşra Pirci’nin başörtülü olduğu gerekçesiyle otobüsten indirildiği haberlerini okumuşsunuzdur. Otobüs hareket ettikten 15 dakika sonra geziye katılamayacağı söylenen öğrenci, şehrin çıkışında indirilmiş. Gerekçesi ise başörtülü olmakmış. Ama onu otobüsten indirenler şehrin dışında onu bırakmamışlar, büyük bir fedakârlık örneği gösterip, Millî Eğitim Müdürlüğüne ait bir araçla şehrin merkezindeki ailesinin yanına göndermiş… “Sen başörtülüsün resmî araca binemezsin” deyip onu şehir dışında da bırakabilirlerdi (!) Aferin onu otobüsten indirenlere! Diğer arkadaşlardan ayırmakla ne kadar büyük bir iş yapmışlar! Bravo onlara! Ne kadar övünseniz azdır! Aslında size ödül de vermek lâzım. Onun dedeleri Çanakkale’de düşmana karşı savaşmış ta olabilir ama onun başında örtüsü var, şehit yakını olsa ne yazar ki! Muğla Millî Eğitim Müdürlüğü, konuyla ilgili yaptığı açıklamada olayı doğrulamış… Pirci’nin kılık kıyafet yönetmeliği konusunda uyarılınca geziye katılmak istemediğini (!) ileri sürmüşler. Ve de demişler ki, “Öğrencinin bilgilendirilmediğinin tesbiti halinde okul yöneticileri hakkında gerekli işlem yapılacaktır.” Ne güzel bakın, işlem de yapacaklarmış. Ama bu işlem “bilgilendirilmedilerse” yapılacakmış! Yoksa indirdikleri için değil. Peki, lise de okuyan bir çocuğun arkadaşları arasında düştüğü durumu telâfi edebilecekler mi acaba? Cemile Büşra Pirci, “Olay ailemi ve beni çok üzdü” demişti. Bu üzüntüsünü kim giderecek? Millî Eğitim Bakanı bu konuyu okuyup, incelettirdi mi bilemiyoruz ama “Kanunsuz başörtüsü yasağı” devam ediyor! Ve bu yasak milyonlarca insanı üzüyor. Artık açılım yapacakların bu tür açılımları acilen yapması gerekiyor.
VURAL’DAN CEVAP GELDİ Geçen hafta Pazar günkü yazımızda siyasetteki üslûbu eleştirmiş, milletinde bu üslûbu tasvip etmediğini söylemiştik. Son yıllarda yaşanan “üslûpsuzluk” hiçbir sorunun çözümü konusunda mutabakata varılmamasını netice veriyor. Yazıda ismi geçen MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural bu yazımızdan sonra bizi aradı. Söylediklerinin Başbakan Tayyip Erdoğan’a cevap niteliğinde olduğunu ve bu sözlerin Erdoğan’ın kendi sözleri olduğunu aktardı. Adap ve edep dersinin alınamayacağını söyleyen Vural, ağza alınamayacak bir üslûbunun olup olmadığını sordu. Ben de yazımda genel olarak siyasetteki üslûbu eleştirdiğimi söyledim. Vural, “Benim söylediklerimin hepsi Başbakanın üslûbu. Benim üslûbumda ne var? Başbakanın söylediklerini söylüyorum. Ben başbakanın söylediklerine cevap verdim” diyerek kendi üslûbunu savundu. Medyanın bir kesiminin siyasî manüplasyon sebebiyle bu üslûbu eleştirmemesinden yakınan Vural, “Bir yandaş medya bir de pazarlık eden medya oluştu. ‘Acaba bunu yazarsak bize bir şey yapar mı?’ düşüncesi ile iktidarın sözlerini eleştiremiyor. Eleştirileri sadece muhalefetin eleştirisi gibi yazılıyor” derken kendisinin de ağır ve ağza alınmayacak şeyler söylemediğini de ilâve etti. Yazımızda, milletin bu üslûbu tasvip etmediğini söylemiştik. Gördük ki, siyasetçiler de siyasetteki bu üslûbu tasvip etmiyor. Eleştiri yapıcı şekilde yapılırsa bir anlamı olur. Yoksa kördöğüşüne dönüşür. Bugün olduğu gibi…
“KÖR”E ÖZGÜRLÜK YOK MU? Aslında gözleri görmeyenlere “körsün” demeyi çok yanlış bulurum. Ya ‘özürlü’ denilmeli ya da ‘gözleri görmeyen’ denilmesi gerektiğini düşünürüm. Ama başlıkta yazmışsınız derseniz, “kör” kelimesinin benim olmadığının altını çizerek meseleyi özetleyelim. Meclis’te Borçlar Kanunu görüşmeleri sırasında verilen önerge ile görme özürlü vatandaşlara yapacakları resmî işlemlerde iki şahit bulundurma zorunluluğu istendi. Tabi bu durum, özürlülerin tepkisini çekti. Aslında bakıldığında yapılacak resmî işlemler ile görme özürlülerin çok büyük borçların altına sokulabileceği sanılabilir. Ama bunun böyle olmadığını AKP’nin görme özürlü olan milletvekili Lokman Ayva görüşmeler sırasında örneklerle anlattı. “Kâğıtta ne olduğunu bilmek ya da bilmemek. Kime okutturacağım, kime okutturmayacağım, bunu imzalayacak mıyım, imzalamayacak mıyım özgürlüğümün benim de olması lâzım” derken, temel hak ve hürriyetler kapsamında bu özgürlüğün de körlere tanınması gerektiğini söyledi ve şu çarpıcı örneği verdi: “Bunun yansımaları çok kötü oluyor. Ben Antalya’da 25 lira para çekemedim bankadan, sırf imzam geçmedi diye, 2 şahit bulamadım diye… Ben cep telefonu alamadım, sırf iki tane şahit gerektiği, onları bulup da iki saat noterde bekletemediğim için, vekâlet veremediğim için.” Maddeye verilen önerge oturumun bitmesine yakın AKP ve MHP’li milletvekillerinin oylarıyla kabul edildi ama ertesi gün tepkiler üzerine “tekriri müzakere” yapılabileceği söylendi. Yapıldı mı bilemiyoruz ama ümit ediyoruz ki, görme özürlü vatandaşların da “özgürlükleri” kısıtlanmasın. 25.10.2009 E-Posta: [email protected] |