Hüseyin GÜLTEKİN |
|
Evvelâ Allah’ın rızası |
Herkes tarafından beğenilmek, takdir edilmek, iltifat edilmek belki de en çok hoşumuza giden durum... Hatta övülmek, pohpohlanmak, alkışlanmak yine nefsin istek ve beklentileri arasında... Pek az insan bunların tehlikeli şeyler olduğunu, bunlara tâlip olmanın doğru olmadığını bilir ve insanı gurura, kibire götüren şeylerden uzak durmayı tercih eder. Bediüzzaman ve emsâli din büyüklerinin bir çoğu ise, insanların medih ve iltifatlarından, teveccüh ve tazimlerinden şiddetle kaçınmışlardır. Hiç kimse tarafından beğenilmemek, sevilmemek ne derece anormal bir durum ise, bütün insanlar tarafından beğenilmek, sevilip sayılmak da ona yakın normal olmayan bir durumdur insan için. Yani çevrenizdeki—size göre—iyi insanlar da, kötü insanlar da sizi beğenmiyorlarsa, bu durum sizin için iyiye işaret sayılmayabilir. Yine çevrenizdeki iyi veya kötü insanların hepsi de sizi beğenip, iltifatlarda bulunuyorsa, bu durum da sizin açınızdan doğru ve isabetli bir değerlendirme olmayabilir. Şunu unutmamak lâzım ki, bizimle aynı inançta olmayan, bizimle aynı değerleri paylaşmayan insanların durup dururken bizi medh-ü senâ etmeleri de hayra alâmet değildir. Böyle durumlarda kendimizi bir kontrolden geçirmemizde fayda var. Bizimle aynı değerleri paylaşan, aynı ortak paydalarda birleştiğimiz din kardeşlerimizin bizi sevip saymaları, beğenip takdir etmeleri, aşırıya kaçmamak kaydıyla kabul edilebilir. Buradaki tehlikeli durum ise şudur: İnsanların teveccühünü, beğenilerini, takdir ve iltifatlarını bekleme arzusu içinde bulunmak... Böyle bir beklenti içinde olmakta istenmeyen durumlara sebebiyet verme ihtimâli söz konusudur. Bu meyanda Bediüzzaman’ın “Teveccüh-ü nâs (insanların teveccühü) istenilmez, belki verilir. Verilse de onunla hoşlanılmaz” tavsiyesini nazara alıp, ayrıca yine o büyük insanın “Eğer teveccüh-ü rahmet varsa, yeter. İnsanların teveccühü, o teveccüh-ü rahmetin in’ikâsı ve gölgesi olmak cihetiyle makbuldür; yoksa arzu edilecek bir şey değildir. Çünkü kabir kapısında söner, beş para etmez” tesbitini de unutmamak gerekir. Ehl-i din için, din-i mübine hizmeti şiâr edinen hizmet ehli insanlar için her şeyden önemlisi, halkın rızasından önce Hakk’ın rızasıdır. Yüce Allah’ın memnuniyeti ve hoşnutluğudur. Bundan ötesi çok önemli değildir; olsa da, olmasa da olur. Ama Yüce Yaratan’ın rızası, memnuniyeti, teveccühü olmadıktan sonra, yeryüzündeki bütün insanlar bizi medh-ü senâ etse, takdir ve iltifatlarda da bulunsa beş para etmez. Onun için Bediüzzaman’ın İhlâs Risâlesi’ndeki; “Amelinizde rıza-yı İlâhî olmalı. Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer O kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok” tesbitini akıldan çıkarmamak lâzım. Böyle bir davranışı esas alıp o yönde bir yaşantı içinde bulunduktan sonra gerisi kolay. Hâl ve hareketlerimizde, iş ve amelimizde yalnız ve yalnız Allah’ın (cc) rızasını esas aldığımız zaman, biz istemediğimiz halde bu hâlimizden dolayı, başka bir gaye gütmeden, sırf Allah için bizi sevecek, sayacak insanlar da olacaktır. Bu noktada Üstadın şu tesbitlerine kulak verelim isterseniz: “O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder. Onun için, bu hizmette, doğrudan doğruya, yalnız Cenâb-ı Hakkın rızasını esas maksat yapmak gerektir.” Görüldüğü gibi hizmetlerimizle ilgili söylediklerimizin muhataplarımızca kabulü için kabul-ü Rabbânî gerek. Konumuzla alâkalı olarak bir de Efendimizin (asm) şu hadis-i şerifine kulak verelim isterseniz: “Kim insanların kızması pahasına da olsa Allah rızasını elde etmek düşüncesiyle bir iş yaparsa, Allah onu insanların kötülüğünden korur. Kim de Allah rızasını nazara almadan, O’nun gazabını celbetme pahasına insanların gönlünü kazanmaya çalışırsa, Allah da onu insanların eline bırakıp, felâkete uğramaktan kurtarmaz.” Görüldüğü gibi Yüce Allah’ın rızasını düşünmeden, O’nun gazabını hesaba katmadan, sırf insanların memnuniyetini, hoşnutluğunu düşünerek sergilenen hâl ve davranışların sonucu, insanlardan en büyük darbeyi yemekle neticeleniyor. 25.10.2009 E-Posta: [email protected] |