Süleyman KÖSMENE |
|
Âyetü’l-Kübrâ’nın bir hülâsası |
Mahmut Bey: “Emirdağ Lâhikası’nın 78. Sayfasında geçen ‘Arabiyyü’l-İbâre’ nedir? Hangi ibâre kastediliyor?”
Bahsettiğiniz mektupta Üstad Bedîüzzaman Hazretleri, takrîben 1943 yılı Ramazan ayında telif edilen Âyetü’l-Kübrâ’nın bir hulâsası olan Hizb-i Nûriyeyi okuduğunu; bunun bir saatten fazla çektiğini; o hülâsanın da bir hulâsasının, on-on beş dakika zarfında yine Ramazan ayında tezâhür ettiğini; bu Hülâsatü’l-Hülâsa’nın, okunduğu takdirde bütün Âyetü’l-Kübrâ’yı okumuşçasına bir îmânî inkişaf veren ve “Bir saat tefekkür, bir sene ibâdetten hayırlıdır”1 hadîsinin sırrına mazhar iki veyâ üç sayfalık bir “Arabiyy’ül-İbâre” olduğunu kaydeder. Üstad Hazretleri bu parçanın tesbîhâttan ve duâdan sonra otuz üç defa “Lâ İlâhe İllallah” kelimesinin yerinde, yalnız sabah namazı tesbîhâtında mânâsını da düşünerek okunmasını tavsiye eder.2 Aynı eserin bir diğer sayfasında Bedîüzzaman Hazretleri, Âyetü’l-Kübrâ’nın bir özeti olan Hizb-i Nûriye’nin, otuz üç Tevhid mertebesinde, otuz üç küllî lisan ile tezâhür eden hulâsasından; ruha, hayâle ve kalbe genişlik, derinlik, açılım ve inkişaf veren “Lâ İlâhe İllallah” şehâdetini okuduğu vakit, otuz üç küllî dilde azametli bir Tevhîd hissettiğini; bunun bir geniş îzahı olan Âyetü’l-Kübrâ Risâlesinin ruhlara güneş gibi îman nurlarını telkin edebileceğini beyan eder.3 Diğer bir sayfada ise, Hizb-i Nûriye’nin bir Hülâsâtü’l-Hülâsa’sı hükmünde olan otuz üç Tevhid kelimesini namaz tesbîhâtında eskiden beri okuduğunu; burada, kâinâttan muhtelif mahlûkât tabakalarının hâl diliyle söylediği otuz üç mertebe “Lâ İlâhe İllallah” kelimesinin, onların dilinden, söz diliyle ifâdelere döküldüğünü kaydeder.4 Üstad Saîd Nursî; “Bir saat tefekkür...” hadîsinin sırrını taşıyan Âyetü’l-Kübrâ’nın mertebeleri anlaşılırsa, bu Hülâsâtü’l-Hülâsa’nın da anlaşılacağını; Arapça bilmeyenlerin bir kaç defa bu ikisine (Âyetü’l-Kübrâ ile Hülâsâtü’l-Hülâsa’ya) berâber bakması halinde bu Arapça Hülâsâtü’l-Hülâsa’yı tam anlayacağını; bizzat kendisinin yirmi dört saatte bir defa sabah namazının tesbîhâtında veya en ziyâde ihtiyaç hissettiği her zamanda okuduğunu; bu ibârenin ulvî bir inşirah verdiğini ve her usancı izâle ettiğini beyan eder.5 Yine “Hülâsâtü’l-Hülâsa”yla ilgili olarak şöyle bir ifade de kaydetmiştir: “Arasıra, bazı vakitte mütefekkirâne (tefekkür ederek) okunsa güzel olur, imana kuvvet verir.”6 Cevşenü’l-Kebîr içerisine derc olunarak basılmış bulunan Hülâsâtü’l-Hülâsa’yı (çok küçük bir numûne olsun diye) özetleyecek olursak: Göklerin, yıldızların, güneşlerin, ayların ve gezegenlerinin dilleriyle; atmosferde bulunan bulutun, rüzgârın, şimşeğin, gök gürültüsünün ve yağmurun dilleriyle; san'atlı bir biçimde elementlerle yaratılmış olan toprağın, demirin, suyun, havanın, bitkilerin, hayvanların ve insanların dilleriyle; yer kürede bulunan canlıların dilleriyle; denizlerin, çeşmelerin, çayların dilleriyle; dağların, vâdilerin, sahrâların dilleriyle; bütün Peygamberlerin dilleriyle; salih insanların dilleriyle; meleklerin ve rûhânîlerin dilleriyle; semâvî kitapların dilleriyle; Hazret-i Muhammed’in (asm) kemâlâtının ve mu’cizelerinin dilleriyle; Kur’ân âyetlerinin dilleriyle; bütün kâinât kitâbının dilleriyle; Allah’ın sıfatlarının, isimlerinin ve fiillerinin dilleriyle şehâdet ederim ki: Kemâlât, Kibriyâ, Azamet, Hâkimiyet, Âmiriyet, Rubûbiyet, Ulûhiyet ve Fettâhiyet Sahibi olan Allah’tan başka İlâh yoktur! Verdiğiniz sayfadaki “Arabiyyü’l-İbâre” tâbirinin, Âyetü’l-Kübrâ’nın Arapça olan Birinci Makamı içerisinde husûsî bir şekilde derc olunan ve zengin bir Tevhid virdi olarak Cevşen içerisinde yer verilen “Hülâsâtü’l-Hülâsa” olduğu anlaşılmaktadır.
Dipnotlar:
1- Keşfü’l-Hafâ, 1/1004. 2- Emirdağ Lâhikası, s. 83. 3- A.g.e., s. 62. 4- A.g.e., s. 82. 5- A.g.e., s. 83. 6- Büyük Cevşen ve Türkçe Açıklaması, s. 221, Yeni Asya Neşriyat. 24.10.2009 E-Posta: [email protected] |