Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
DTP’deki ayrışma |
Dağdan iniş sürecinin test niteliğindeki ilk aşamasında yaşanan şov görüntülerinin, DTP cenahında öteden beri sözü edilen “güvercin-şahin” ayrışmasını bir kez daha su yüzüne çıkardığı gözleniyor. Bir tarafta, hassasiyetleri “iplemeyen” tahrikçi ve sorumsuz güruh; diğer tarafta Genel Başkan Türk’ün ağzından “Aman dikkat, duygularımızın yerine aklımızı kullanalım, kamuoyundaki tepkileri önemsemezsek süreci tıkarız” uyarıları yapan kanat. Birinci gruba kalsa, üniformaları ve zafer işaretleriyle karşılanıp otobüslerin üzerine çıkarılan PKK’lıları, o halleriyle Türkiye’nin her yerine götürüp, tahrik ateşini bütün ülkeye yayacaklar. Ama neyse ki, Türk’ün başını çektiği mutedil grubun tavrı ağır basmış görünüyor. Teslim olup, hakimin ilgili kanunları açılım mantığına ve maslahatına uygun bir yaklaşımla yorumlaması neticesinde serbest kalan PKK’lıların, bilâhare üniformalarını çıkarıp sivil kıyafetler giymeleri ve otobüs şovlarının başka yerlerde tekrarına müsaade edilmeyeceğine dair haberler buna işaret. Bu bağlamda, yine Türk’ün dağdan inişlerle ilgili olarak yaptığı “Bu gelişme ne zaferdir, ne kahramanlıktır, ne de yenilgidir” şeklindeki serinkanlı değerlendirme de son derece önemli. Türk’ün Eylül başındaki Diyarbakır mitinginde ve sonraki günlerde, bilinen DTP söylemlerinden farklı bir dil kullanarak, “Ramazan ayının hatırına da olsa barış tesis edilmelidir” deyip, bu sürecin barışa çevrilmesi için Allah’a yalvardıklarını ve duâ ettiklerini söylemesi ve “Barışın geldiği günü göreyim, ertesi gün Allah canımı alsın” demesi de samimiyetinin ifadesi olmalıydı. Türküyle, Kürdüyle ve diğer unsurlarıyla bütün milletin içtenlikle paylaştığı bu yakarış ve duâ inşaallah ind-i İlâhîde kabule mazhar olmuş olmalı ki, kısa süre sonra dağdan inişler başladı. Müslüman milletimizin Ramazan ve duâ gibi ortak değerlerini seslendiren bir söylem, hem DTP’yi milletin ekseriyetine yaklaştırarak ona bölge değil, Türkiye partisi olma yolunu açabilir, hem de sorunun çözümüne ciddî katkılar sağlayabilir. Türk’ün Ramazan’da yaptığı barış duâsı ne kadar sıcak ve birleştirici olduysa, başkanı olduğu partinin milletvekillerinin birkaç yıl önce yine bir Ramazan günü gittikleri tatil beldesindeki lüks otelde kahvaltı yaparken çekilen görüntüleri de o ölçüde yadırganmış ve eleştirilere konu olmuştu. Oradan bu noktaya gelinmesi son derece önemli ve takdire şayan bir gelişmeyi ifade ediyor. Ancak DTP’deki ayrışmada, dağdan inişi şova dönüştüren kanadın, aynı zamanda Ramazan ve oruç gibi değerlere alenen saygısızlık göstermekte beis görmeyen kişilerden oluşması ilginç. Türkiye’nin terör fitnesi başta olmak üzere diğer hassas alanlardaki provokasyonları da boşa çıkararak sağlam, muhkem ve kalıcı bir barışa kavuşması açısından, itidal, denge ve saygı son derece önemli. Ve bunun PKK-terör-Güneydoğu’ya bakan cihetinde, DTP’de Ahmet Türk’ün başını çektiği mutedil tavrın öne çıkması, açılım sürecinin başarısı için hayatî bir öneme sahip. Gerçi PKK ve İmralı söz konusu olduğunda Türk’ün de diğerlerinden pek farkı kalmıyor. O da her fırsatta “Çözüm için kilidin anahtarı İmralı’da, oraya kulak verilmeli” sözünü tekrarlıyor. Bu bir handikap. Ama partisinin tabanındaki gerçekler dikkate alındığında, belki de şu ortamda kaçınılması mümkün olmayan bir handikap. Ancak teslim olan ilk gruptaki PKK’lıların, dağ psikolojisini yansıtan provokatif söylemleri terk edip üniformalarını çıkarmaya ikna edilmesinde Türk’ün oynadığı pozitif rol, sorunun çözümünde partinin şahin kanadından beklenemeyecek yapıcı bir misyon üstlenebileceğini gösteriyor. Dolayısıyla, DTP’deki bu mutedil çizgiyi zora sokacak toptancı değerlendirmelerden kaçınılması, bu meyanda bir taraftan dağdakileri indirmeye çalışılırken diğer taraftan DTP’lilere yönelik operasyonları aralıksız devam ettirme garabet ve çelişkisine de bir an önce son verilmesi gerekiyor. 24.10.2009 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (22.10.2009) - Başlangıç ve sonrası (18.10.2009) - Yolculuk hızlanıyor (15.10.2009) - Şüpheli ölümler |