H. İbrahim CAN |
|
Yeni Türkiye karşıtı Avrupa Başkanı |
Avrupa Birliği ilk başkanını seçti: Küçük Avrupa ülkesi Belçika’nın başbakanı Herman Van Rompuy. Hayırlı olsun Avrupalılara. Bizi ilgilendiren yönü ise ilk başkanın Türkiye’ye bakış açısının değişip değişmeyeceği. Zira bundan beş yıl önce şunları söylüyordu Rompuy: “Türkiye Avrupa’nın parçası değildir ve hiçbir zaman da olmayacaktır. Avrupa’da geçerli olan ve Hıristiyanlığın da temellerini oluşturan evrensel değerler, Türkiye gibi büyük bir İslâm ülkesinin kabulü durumunda gücünü kaybedecektir.” Yaptığı ilk basın toplantısında ise daha önceki söylediklerinin kendi kişisel görüşü olduğunu, ‘üye ülkelerin oybirliği ile alacakları kararların kendi kişisel görüşlerinin bütünüyle üstünde olduğunu’ söyledi. Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkan Almanya Başbakanı Merkel ile Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin ittifakı sayesinde bu koltuğa Rompuy’un kişisel görüşlerinin bir süre sonra Birliğin politikasına yansıyıp yansımayacağını zamanla göreceğiz. Uluslar arası gözlemcilere göre; Rompuy’u seçmekle Avrupa bir lider değil, uzlaştırıcı aradığını ortaya koydu. Böylelikle dünya sahnesinde daha güçlü bir rol üstlenecek, Avrupa Birliğinde safları sıklaştıracak bir Avrupalı George Washington bekleyenlerin hayali suya düştü. Uzlaşmacı kişiliğini ise ‘AB Konseyi başkanı olarak her ülkeyi dinleyeceğim ve müzakerelerde her ülkenin kazançla çıkmasını sağlayacağım’ sözleriyle dile getirdi Rompuy. Böylelikle Sarkozy ve Merkel gibi popüler Avrupalı liderler de gölgede kalmaktan kurtuldular. İngilizler bu makama getirmek için çalıştıkları Tony Blair’den umudu kesince AB Dış Politika ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilciliğine (bir bakıma güçlü dışişleri bakanlığı) İngiliz Baronesi Catherine Ashton’u getirmekle avundular. Şimdi de bu görevin başkanlığa göre makam olarak daha düşük ama etkinlik olarak daha güçlü olduğunu savunuyorlar. Yeni başkanın her biri bir yana çeken üyeler arasında birliği güçlendirip güçlendiremeyeceğini zaman gösterecek. Ancak İngilizler, Fransızlar ve Almanlar arasında tarihin her döneminde mevcut rekabetin, yakınlaşmayı önlemeye devam edeceğini düşünüyoruz. Türkiye açısından ise yeni başkanın gelişi son iki yıldır egemen olan olumsuz havayı pek değiştirmeyecektir. Sarkozy-Merkel ikilisinin başı çektiği muhalif grubun ket vurucu tavırlarından bezen hükümetin üyelik müzakerelerine eskisi kadar sıcak bakmadığı bir gerçek. Eksen kayması tartışmalarına yol açan yeni Türkiye dış politikası da Avrupa Birliği üyeliğini birinci hedefe yerleştiren bir politika değil. Daha önce yazdığımız gibi, aklı başında Batılı uzmanlar Avrupa Birliğini Türkiye’nin bölgedeki konumu ve gittikçe artan önemi konusunda uyararak, önemli bir müttefiki kaybedebilecekleri yorumunu yapıyorlar. Ama Gümrük Birliği ile istediğini alan Avrupa’nın Türkiye’yi üyeliğe alma niyetinin en azından şimdilik olmadığı açık. Ülkemiz ise ancak adil şartlarda bu üyeliğin gerçekleşmesini kabul edebilir.Umarız bu çok geç olmaz. 21.11.2009 E-Posta: [email protected] |