Suna DURMAZ |
|
Kudüs’teki Osmanlı eserlerine sahip çıkın! |
Birleşmiş Milletler’e bağlı bir kurum olan, Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) “Kültürel Mirası Yaşatma Programı” adlı büyük bir programı var. Bu program çerçevesinde, 1996 yılından itibaren her yıl bir Arap şehri “Arap Kültür Merkezi” oluyor ve bir yıl boyunca o şehirde çeşitli kültürel faaliyetler düzenleniyor. Geçtiğimiz yıllarda Kahire, Tunus, Birleşik Arap Emirlikleri’nden Şârika, Beyrut, Riyad, Kuveyt, Amman, Rabat, San’a, Hartum, Maskat, Cezayir ve son olarak Suriye’nin Halep şehri Arap Kültür Merkezliğini yaptı. 2009 yılında ise, Kudüs şehri “Arap Kültür Merkezi” olarak seçildi. İsrail’in bütün engellerine rağmen, 22 Mart 2009 tarihinde Kudüs’te başlatılan kültürel faaliyetler; Filistin şehirlerinin yanı sıra, çeşitli Arap ülkelerinde de yapılıyor. Kutlama failiyetleri çerçevesinde, geçen hafta Kuveyt Üniversitesi de bir konferans düzenledi. “el-Kudsü reyhânetü damîr el-Arab” (Kudüs: Arap vicdanındaki reyhan) başlığını taşıyan konferansın açılışını Kuveyt Başbakanı Nâsır Muhammed el- Sabah yaptı. İki gün boyunca sabah ve akşam programları halinde düzenlenen konferansa Ürdün’den, Filistin’den, Mısır ve Kuveyt’ten katılan akademisyenler değerli bildiriler sundular. Bu sıralar çok yoğun olmama rağmen, mevzu Kudüs olduğu için bir fırsatını yakalayarak konferansa izleyici olarak katıldım. Konferansa katılan en bâriz isimler Kudüs Rum Ortodoks Kilisesi Patriği Ataallah Hanna ve Ürdün eski Evkaf Bakanlarından Râif Necm idi. Kudüste bulunan tarihî eserlerin mimarî yapısını inceleyen Kunûz el-Kuds (Kudüs Hazineleri) adlı muhteşem kitabın ortaya çıkmasında büyük emeği geçen Mühendis Râif Necm, uzun yıllardır Mescid-i Aksa ve Kubbettüs-Sahra İmar Komisyonu Başkanlığını da yürütüyor. Açılış kokteylinden hemen sonra görüşme fırsatını yakaladığım Râif Necm ile Mescid-i Aksa ve Kudüste bulunan Osmanlı eserleri üzerine sohbet ettik. Yaklaşık yarım saat süren bu kısa sohbetimizden bir bölümü sizlere aktarmak istiyorum. *”Üstad Râif; bildiğiniz gibi, Osmanlı Devleti idaresi altına giren topraklarda hanlar, hamamlar, medreseler, tekkeler, bimâristanlar, aşevleri gibi önemli tarihî eserleri miras olarak bırakmıştır. Mukaddesliğine binâen, Kudüs-ü Şerif diye tesmiyelendirdiği Kudüs kentinde de çokça tarihî esere imza atmıştır. Bu tarihî eserler ne haldedir? Ve bu eserlerin îmarı konusunda Türk hükümetlerinden malî yardım alıyor musunuz?” Râif Necm: “Tarihte Emevilerin başkenti Şam; Fâtimilerin başkenti Kahire; Osmanlı Devletinin başkenti ise İstanbul olmuştur. Ve bu devletler adı geçen şehirlerde önemli eserler yaptırmışlardır. Başkente verilen önemin yanı sıra, Kudüs kentinin îmarına da ayrı bir özen göstermişlerdir. Bu yüzden; Kudüste Emevi, Fâtimi ve Osmanlı dönemine ait çokça eser bulunmaktadır. İslâm devletlerinin gösterdiği özel ilgi sayesinde; Kudüs, İslâm Kültür Başkenti olmuştur. Ne yazık ki, atalarımızın yaptırmış oldukları bu eserlerin bir kısmı yıkılmıştır; bir kısmı ise, Siyonistler tarafından amacının dışında kulanılmaktadır. Söz gelimi: Küdüs’ün Me’menallah adında 160 dönümlük bir mezarlığı var. Bu mezarlıkta çokça sahâbe ve âlimlerin yanı sıra, Osmanlı Devletinde hizmet yapmış olan resmi zavâtın da kabri bulunmaktadır. Siyonist İsrail Müslüman mezarlığı üzerinde ‘Hoşgörü Müzesi’ adlı bir müze kurmayı planladığından, kabristanın önemli bir bölümünü yerle bir etmiştir. Şu işin garipliğine bakın: Biz Filistinliler daha bu yüzyılın başında, mevtâlarını gömsünler diye Ra’s el Amûd mıntıkasındaki vakıf arazimizi kendi gönül rızamızla Yahudilere vermiştik. Onlar ise bizim Kabristanımızı yıkıp, iyiliğe karşı kötülükle cevap veriyorlar! Ayrıca Mescid-i Aksa’nın Bâbu’l Mağâribe adlı duvarı üzerinde Osmanlı eserleri vardı. İsrail 1967’de Doğu Kudüs’ü işgal ettiğinde, ‘Ağlama Duvarı’ olarak tanımladıkları ‘Burak Duvarı’nı Yahudiler için ibadet yeri olarak belirledi. İşgalden 4 gün sonra Bâbu’l Mağâribe üzerinde bulunan Osmanlı eserlerini de yıktı. Anladığınız gibi Osmanlı eserlerinin bir kısmı yıkıldı. Ayakta kalanların da tamir edilmesi gerekiyor. Şimdi İslâm Konferansı Teşkilâtı Genel Sekreteri olan Ekmeleddin İhsanoğlu, teşkilâta bağlı olan İslâm Tarih, Kültür ve Sanatı Araştırma Merkezi’nin (İRCİCA) başında iken Osmanlı eserleri dahil, Küdüs’teki bütün tarihî eserlerin yeniden yapılandırılması için çok çaba göstermiştir. Türk hükümetlerinin bu konudaki tavrına gelince: Son yıllarda biraz kıpırdanma olsa da, Türkiye resmî olarak Kudüs’e gereken ilgiyi gösteremiyor maalesef !? İki yıl önce Başbakan Tayyib Erdoğan’a tarihî eserlerin durumu hakkında bilgi verdim. Sağ olsun, uzmanlardan oluşan 10 kişilik bir komisyon oluşturdu. Bu komisyona da, Mescid-i Aksa’nın yanı sıra, Aksa Harem-i Şerifinde bulunan eserler hakkında rapor verdim. Bahsi geçen heyet Kudüs’e gidip yerinde inceleme yaptı. Ancak şu ana kadar tarihî eserlerin yeniden îmarı konusunda herhangi bir çalışma başlatmadılar. Türk hükümetinin üzerine çok iş düşmektedir. 400 yıllık kültürel miraslarına sahip çıksınlar. İsrail’e karşı gösterilen tepki ‘One minute!’ ile kalmasın. Biz sözlü değil; fiilî hareket bekliyoruz.” Râif Necm’in sözlerine ilâveten ben de şunu söylemek istiyorum: Bir Arap atasözünde şöyle deniyor: “İzâ ukide en-niyetü, sehule küllü şey” (Niyet sağlam olursa, işler kolaylaşır.) Türk milletini temsil eden Erdoğan hükümetinin Ortadoğu konusunda siyasî, tarihî ve kültürel sorumluluğu var. Bu konulardaki mesuliyetini yerine getirmek için ihlâsla niyet etsin ve bu niyeti fiile dökmekten korkmasın. İnşaallah neticesi hayır olacaktır. Not: Değerli yazarımız Şaban Döğen’in vefatı bizleri derinden üzdü. Defin günü Şaban Bey’in oğlu Nurullah’ı telefonla aradım, ama bir türlü sesimi duyuramadım. Bu satırlar aracılığıyla, Şaban Döğen’in muhterem eşine ve oğluna ayrıca bütün akraba ve sevenlerine baş sağlığı diliyor, kabri nurlarla dolu olsun diye duâ ediyorum. 14.11.2009 E-Posta: [email protected]@hotmail.com |