Hasan GÜNEŞ |
|
Genleri değiştirilmiş fikirler |
hükümet en nihayet uzun süredir bekleyen, genleri değiştirilmiş organizmalar ve gıdalarla ilgili yönetmeliği resmî gazetede yayınladı. Yönetmelik, izin mi veriyor yoksa sınırlandırıyor mu? Tartışma devam ediyor. Elbette teknolojiye karşı değiliz. Yeni üretim metotlarıyla mahsül, ıslâh edilmeli ve yeryüzünün hazineleri, insanlığın hizmetine sunulmalı. Ancak teknolojinin de suiistimal edildiğinde ve kontrolden çıktığında büyük tahribatlara sebep olacağını akıldan çıkarmamak gerekiyor. Gerçekten de, bugün yediğimiz içtiğimiz her şeyde bir çok katkı maddesi var… Sağlığa verdiği zararlar ve yan etkiler buz dağının sadece görünen kısmı gibi. İnsanların ekseriyeti neredeyse, açlıktan değil, tokluktan ve beslenme bozukluklarından kaynaklanan hastalıklardan ölüyor. Bunların üstüne bir de, genetiği ile oynanmış, kontrolsüz gıdalar da piyasaya sürülünce endişeler kat kat artıyor. Ayrıca arkasında da mazisi temiz olmayan milletler arası büyük güçler olunca daha dikkatli olmak gerekiyor. Toplumun ve ilim adamlarının yiyecek ve içecekte gösterdiği hassasiyet her şeye rağmen sevindirici. Ancak küresel güçlerin ve büyük devletlerin değiştirdikleri ve oynadıkları genler sadece bunlar mı? Ya da bizimki gibi hükümetlerin ve devletlerin boyun eğdiği veya ortaklık yaptığı sistem değişiklikleri sadece maddî hususlarda mı? Bilindiği gibi Risâle-i Nur’da, balığın yuttuğu Hz. Yunus (as) kıssasında, kısacık dünya hayatı değil, nefis ve hevâsı tarafından yutulan ve ebedî hayatını kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalan günümüz insanını bekleyen tehlikelere dikkat çekilir. Yine Hz. Eyyub (as) kıssasında olduğu gibi, kalb ve dilin ibadet ve zikrine engel olan hastalıktan şikâyet edilir. Yani dünyevî tehlikeler esas hayat olan uhrevî hayatı tehdit eden tehlikeler için bir semboldür. Bugün bir kısım insanların, laboratuvarlarda bitki ve hayvanların genleriyle oynayarak büyük paralar kazandığını ve piyasayı ele geçirmek istediğini bilmekle birlikte, benzer güçlerin en büyük engel olarak gördükleri dinleri, kültürleri, gelenekleri, cemiyetleri, cemaatleri ve aile yapısını istedikleri şekle getirmek için siyasî ve sosyal laboratuvarlarında boş durduklarını düşünmek fazla iyimserlik olur. Zaten dünya imtihan dünyası. Şeytan, Hz. Âdem (as) ve Havva’ya daha ilk günden cephe almış; gerçekte gıdadan ziyade bir sembol olan, yasak meyve hadisesinde olduğu gibi, türlü türlü hilelerle tezgâhını kurmuştur. Şimdi de insî ve cinnî şeytanların boş durmadıklarını unutmamak gerekiyor. Maalesef, kısacık dünya hayatımızı ilgilendiren gıdalara gösterdiğimiz hassasiyetin binde birini, ebedî hayatımızı yok edecek, koca milletleri yoldan çıkaracak, hatta canavarlaştıracak ve tedavisi mümkün olmayan içtimâî hastalıklara maruz bırakacak fikir ve uygulamalara, taviz ve tevillere ve reformlara karşı gösteremiyoruz. Evet insanları ve toplumları yok eden alenî ve açık saldırılardır. Ancak onlardan daha kolayı; yoldan çıkaran ve saptıran faaliyetlerdir, suret-i haktan gözükerek hilelerle yolu değiştirmektir. Yolda kalan elbet bir gün toparlanır, ancak yoldan çıkan ya da yanlış yola giren kolay kolay iflâh olmaz. Sosyal bilimcilerin de iyi bildiği gibi, bir fikri, bir ideolojiyi veya bir dini yok etmek çok zordur. Hatta batıl dinler ve yanlışlığı bir çok tecrübelerle sabit olmuş ideolojiler bile binlerce sene devam etmektedir. Yok etmek mümkün değildir ancak saptırmak ve kurucusunun tanıyamayacağı hale getirmek hatta tam zıddına dönüştürmek mümkündür ve diğerinden çok daha kolaydır. Genetiği değiştirilen organizmalarda olduğu gibi, her türlü derde deva bir gıda ve bir nimet, insanın sadece kendini değil nesillerini de mahveden bir zehir haline gelebiliyor. Tarih bunların sayısız misalleri ile doludur. Museviliği, Hz. Musa’nın (as) tanıyamayacağı hale getiren nedir? Bugünkü İsrail, Hz. Musa’nın mı (as), yoksa firavunun mu yolunda? Şimdi o topluluk bilim-kurgu filmlerinde olduğu gibi genleri değiştirilmiş bir canavardan farksız. İsrail ve Roma’nın güçlü iktidar ve kadim felsefesiyle bir türlü yok edemedikleri Hıristiyanlık, genleriyle oynanmış olacak ki, en nihayetinde, Roma, Yunan ve Yahudi sentezine maruz kalarak teslise, emperyalizme, ırkçılığa ve sefahate dönüştü. Misaller çoğaltılabilir. Elbette en son ve en mükemmel ve dâveti umumî olan İslâmiyet, aslını muhafaza etmesi ve sünnet-i seniyye gibi prensipleri ve hayatın bütününü içine alan hükümleri sayesinde büyük farklılıklara sahiptir. Risâle-i Nur’da ifade edildiği gibi, “Hazret-i İsa Aleyhisselâm, dünyaca hâkim ve sultan olmadığından ve kavânin-i umumiye-i içtimâîyeye merci’ olmadığından; esasat-ı diniyesi, hariçten bir libas giydirilmiş gibi, şeriat-ı Hıristiyaniye namına örfî kanunlar, medenî düsturlar alınmış, başka bir sûret verilmiş….” Yine aynı bahiste farka dikkat çekilerek İslâm’ın prensiplerinin elbise değil, cild gibi olduğu ve değiştirilemeyeceği ifade edilir. Yani bizde genlerle oynamak, bir canlının cildini soymak gibi öldürmek demektir, cinayettir. Bu net ve açık farka rağmen Müslümanlar, “yaş ve kuru her şeyin içinde olduğu” kitab-ı mübin olan Kur’ân-ı Kerim’e ve hakikî tefsirlerine İncil muamelesi yapmamalı. Yani imanî meseleleri Kur’ân-ı Kerim ve tefsirinden, içtimaî meseleleri Tevrat , Roma ve Yunan misâlinde olduğu gibi, eski kitaplardan ve bugünkü mimsiz medeniyetten almamalı. “Ucu ecnebi elinde olan” cereyanlara âlet olunmamalı. Genleri değiştirilmiş organizmalar neden cazip ve neden revaçta? Daha ucuz, daha çok, üretimi daha kolay ve seri; görünümü ve cazibesi daha fazla… Bu arada kendini yenileyemeyen, üretim ve gayrette geri kalan klâsik üreticinin de eksiklerini ihmal etmemek ve ders çıkarmak gerekiyor. Genetiği değiştirilen fikirler ve metotlar da aynı popüler cazibeye sahip ve halk tarafından daha dikkat çekici görülüyor. Kesret-i etba, yani sayı çokluğu tarihte pek çoklarını yanılttığı gibi şimdi de aynı tehlike mevcut. Fakat keyfiyetin, kemiyete yani kalite çokluğunun sayı çokluğuna her zaman tercih edilmesi gerektiğini unutmamak gerekiyor. Nitekim Bediüzzaman Hazretleri: “Abdülkadir-i Geylânî şimdi gelse, ‘Said, sen bu mesleğinden bir parça taviz versen, milyonlar insanlar senin kitaplarını okuyacak…’ dese, mesleğimden en küçük bir taviz vermem’” demiştir. 09.11.2009 E-Posta: [email protected] |