Fatma Nur ZENGİN |
|
Kışla beraber gelenler |
"Anne! Ayı gribi ne demek?” “Oğlum, henüz öyle bir şey yok, ben yakında o da çıkar diye tahmin ediyorum!” Otobüste, arkamdaki koltukta oturan 4 yaşlarındaki çocukla annesi arasında geçen bu konuşmadan sonra, halkımızın olayı çok ciddîye almadığını görüp, sevinsem mi, üzülsem mi, bilemedim. Konunun uzmanı değilim ben de; konu hakkında binlerce bilgi okumuş, yüzlerce farklı şekilde uyarılmış ve hijyenik el temizleme jellerinin fiyatlarındaki göze çarpan artışla şok olmuş yüzlerce vatandaştan biriyim. Aslında, piyasalardaki konuya ilişkin değişim gözlendiğinde, “Domuz gribi virüsü ticarî amaçlı ortaya çıkarıldı” şeklindeki spekülasyonlara da inanası geliyor insanın. TV ’deki reklamlarda “domuz gribine karşı bire bir” diye tanıtılan bir el sabunu, önemli hale geliveren meyve-sebzeler (ve tabiî fiyatlardaki değişkenlik), bütün bu olanların, hastalığın ticarî boyutunun olup olmadığı sorusunu tartışmaya açıyor. Bütün bu haberlerden, tedirginliklerden ve ne yapacağını bilememeden nasibini almış tek ülkenin Türkiye olmadığını da görüyoruz. Meselâ Mısır’da, haftalar boyunca Sağlık ve Eğitim Bakanlıkları, okulların açılma tarihini erteleyip durdular. Şimdi ise okullar açıldı, ama insanlar yine de tedirgin ve “Her an her şey dondurulabilir ve durdurulabilir” düşüncesi içerisindeler. Buna üniversitelerle birlikte tüm eğitim kurumlarında eğitimin durdurulması da dâhil. Herhangi bir menfi durumda B planı uygulamaya konacakmış. İnşaallah B planları, geçen sene dünyada ilk domuz gribi vak'aları görüldüğünde yaptıkları gibi, ülkedeki bütün domuzları diri diri öldürmek değildir. Domuz gribine ilişkin tartışmalar bir yandan ilerlerken, diğer yandan da, aniden gelen kış ve yorucu, yıpratıcı soğuk hava bizi gafil avladı. Hikmet-i İlâhî tabiî. Bir gün önce yaz gibi hava, bir gün sonra kış. Yazı kışa, kışı yaza döndüren kudret-i İlâhî! Bütün bunların üzerine “Bu aralarda geçirilen bütün gripler domuz gribi olarak ele alınacaktır” tarzı yapılan açıklamalar, insanlar arasında paniğe yol açtı. Tabiî ABD’de, evlerinin bir odasını çeşitli oksijen tüpleriyle doldurup, “olur da hastanelerde yer kalmazsa” düşüncesiyle kendisine bir hastane odası kuran insanların paniği ve mübalâğası çok şükür bizde yok. Ama yine de tedbiri elden bırakmamak gerek. Benim için üç, hatta dört yıldan sonra gelen bir kış mevsimini yaşadığım şu günlerde, Ankara’nın soğuğuna alışmak, Kahire’nin sıcağına alışmaktan daha zor olacağa benzer. Dün “Kış güzeldir” diyenlere “Üşümesek, kar yağdığında kayıp düşmesek, evleri ısıtmanın daha pratik bir yolu olsa kış gerçekten çok güzel” dediğimde durup durup kendime güldüm. Gülü seven dikenine katlanırdı tabiî. Kış mevsimi de arındırıcı, zindeleştirici, insanı çalışmaya sevk edici özellikleriyle beraber, zorluklarını da getiriyor beraberinde. Tüm güzellikler bir arada olmuyor. Kim bilir, belki de üşümemeyi öğrenmek lâzım. Kalorifer yahut soba kavramlarının olmadığı Mısır’da, ben kışın klima yahut elektrik sobası açarken, Mısırlı arkadaşlarım “Hasta oluruz” korkusuyla klimanın açık olduğu odaya girmezlerdi. “İyi de kış mevsimindeyiz” dediğimde, evlerinin içinde kabanlarına sıkı sıkı sarılmış bir şekilde oturan arkadaşlar, “Daha iyi ya işte, dışarısı soğukken içerisi sıcak olursa bünyemiz ne yapacağını şaşırır” derlerdi. Derlerdi demesine de, yazın dışarısı 45 dereceyken, klimayla içeriyi buz gibi soğuturken bu söyledikleri akıllarına gelmezdi. Herkes alıştığı ve öğretildiği gibi yaşıyor bazen. Kış mevsiminin başlangıcı olan şu günlerde; herkese zahmetsiz, çok soğuk olmayan ve domuz gripsiz bir kış mevsimi diliyorum. 03.11.2009 E-Posta: [email protected] |