H. İbrahim CAN |
|
Musul’un hazin tarihi ve Davutoğlu’nun gezisi |
İki bakanımızın Musul, Erbil ve Basra’yı kapsayan Irak ziyareti hayli sıcak görüntülere sahne oldu. Özellikle Musul’da hep tarihe atıfta bulunan açıklamalar yapıldı. Peki tarihte Musul’da ne olmuştu? Onaltıncı yüzyılda Osmanlı hakimiyetine giren Musul, 10 Kasım 1918 tarihine kadar da elimizde kaldı. Mondros Mütarekesine göre bütün birliklerin Mütarekenin imzalandığı tarihteki yerlerinde kalması gerekiyordu. Ancak o tarihte Musul’dan 30 km uzakta olan İngilizler buna uymadılar. Türklerin güya Musul ve Zaho’daki masum Hıristiyanları katlettiğini ileri sürerek Musul’dan çekilmelerini talep ettiler. Bu arada Yıldırım Orduları da yenilgilerle geri çekilmek zorunda kalmıştı. Ali İhsan Paşa Sadrazamla haberleşmeleri sonucunda aldığı emirle Musul’u terk ederek Nusaybin’e çekildi. Aslında çok direndi Paşa Musul’u terk etmemek için. Ancak sonuçta Sadrazam Ahmet İzzet Paşa onu buna mecbur etti. Böylece İngiliz askerleri Mütarekeye de aykırı olarak hiçbir mukavemetle karşılaşmadan girdiler Musul’a. Yani Musul’u tek kurşun atmadan terk ettik İngilizlere. Peki İngilizleri kızdıran Ali İhsan Paşa’ya ne oldu? 6. Ordu komutanlığı görevinden alındı. İstanbul’a ayak bastığı anda Haydarpaşa garında İngilizlerce tutuklandı ve Malta’ya sürgüne gönderildi. Lozan Antlaşmasında da yer almadı Musul. Ayrıca çözümlenmek üzere bırakıldı. İngilizlerin güdümündeki Milletler Cemiyetinin önerdiği Musul’un Kerkük ve Süleymaniye’nin de dahil olduğu bölge ile birlikte Irak’a bırakılması çözümü bize dikte edildi. Türk tarafının ‘bırakalım halk oylaması ile halk karar versin’ önerisini İngilizler ‘bölge halkı cahildir, olmaz’ diyerek reddetti. Sonuçta 1926 yılında İngilizlerle Ankara Antlaşması imzalandı. Ankara Antlaşmasının 14. maddesine göre Irak hükümeti 25 yıl süre ile bölgenin petrol gelirlerinin yüzde onunun bedelini Türkiye’ye ödeyecekti. 13 yıl bu ödeme yapıldı. Ancak sonraki 12 yıl ödenmedi. Biz bu 12 yıllık alacağı 1986 yılına kadar devlet bütçesinde alacak gösterdik. Ama alamadık. Bu tarihten sonra ise Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattının ikinci kısmının inşaat bedelini Irak hükümeti ödediği için borç silinmiş sayıldı. Yani Türkiye sahibi olduğu Musul’u tek kurşun atmadan, Mütareke’yi ihlal eden İngilizlere terk etmek zorunda kalmış, kendisine dikte edilen haksız bir Antlaşmayla bu bölgeyi Irak hükümetine terk etmiş, Antlaşmanın kendisine sağladığı petrol payını dahi alamamıştır. Şimdi ise Musul’da Türk Başkonsolosluğu binası için arsayı ancak 25 yıllığına kiralamamıza izin veriyorlar. Dışişleri Bakanımız ise Irak’ın bütünlüğüne verdiğimiz önemi göstermek için, kadim toprağımız olan Musul’a gidebilmek için Erbil ve Basra’yı da programına dahil ediyor. Hazin değil mi? Elbette bu ilişkilerin yeniden kurulması ve geliştirilmesi önemli. Ancak daha 83 yıl önce bizim olan ve şimdi elimizde olması halinde önemli bir ekonomik güç halinde olmamızı sağlayabilecekken kaybettiğimiz Musul’da konsolosluk açabildiğimize sevinmek yine de üzüyor. 02.11.2009 E-Posta: [email protected] |