H. İbrahim CAN |
|
13 milyar yaşındaki yıldızın düşündürdükleri! |
Eski Amerikan başkanlarından birisinin toplantı odasının tam ortasındaki masada cam fanus içinde bir ay taşı bulundurduğu söylenir. Toplantılar hararetlenip küçücük meseleler içinden çıkılmaz hale getirildiğinde, ‘Durun beyler’ dermiş başkan, ‘şu gördüğünüz ay taşı milyonlarca yıldır yaşıyor. Kâinatı bu büyüklüğü ve uzun ömrü karşısında şu küçücük meselede bu kadar şiddetli ihtilâfa düşmenizin bir anlamı var mı?’ NASA’nın 13 milyar yıl önce patlayan en uzak yıldızı keşfettiğini okuyunca bu anekdot aklıma geldi. Kâinatın yaratılmasından hemen sonraki bir tarihe denk geldiğini sanıyor bilim adamları. İnsanlığın yaratılmasından ise çok önce. Öbür yandan dün akşam kâinatın yapısı ve sistemine dair bir programda bilim adamlarının fizik kurallarına göre kâinatın çoktan çökmesi gerektiğini hesapladıklarını, çökmemesini engelleyen bir güç olduğu için bunun olmadığını anlatan bir program izledim. Dilleri bir türlü bu gücün kâinatın Yaratıcısı Rabbimizin gücü olduğunu söylemeye varmadı. Bazen günlük olaylara o kadar dalıyoruz ki, etrafımızdaki muhteşem kâinat aynasına yansıyan Esma-i İlâhî’yi göremiyoruz ya da ünsiyet perdesi gözlerimizi kapatıyor, bakıyor, ama görmüyoruz. Bu muhteşem kâinat karşısında bir nokta bile olmayan insanın kendisine Yaratıcısının verdiği makam ile âlemin en önemli varlığına dönüşmesi bile bizi heyecanlandırmaz olabiliyor. İşte o zaman yolda yürürken bir tanıdığın selâm vermemesi, birisinin sözündeki ima, işe geç kalma, bir sınavı geçememe, istediğin bir şeyi alamama kocaman meselelere dönüşüyor. Bütün kâinatı çökmekten alıkoyan muhteşem kudretin bizim bütün hayatımızı bir anda bitirebileceği ya da güzelleştirebileceğini fark edemez oluyoruz. İnsanın bu özelliği yüzündendir ki Rabbimiz Kur’ân’da sürekli olarak bizi uyarıyor, ‘bakın, görün, düşünün, tefekkür edin’ diye emrediyor. Yani etrafınızdaki aynalara yansıyanların, geliş amacınızın ve asıl hayata hazırlık görevinin ‘farkında’ olarak yaşayın deniliyor. Bu ‘farkındalık’ aslında bütün sırların anahtarı. Farkında olanlar, etrafında olup bitenlerin gerçek anlamını kavrayabilenler, Cenâb-ı Hakk’ın onlarda aslında ne istediğini anlayıp ona göre yaşayanlardan olabilmek ne güzel! Rabbimiz onlardan eylesin. Bir de tabiî etraftaki bu ihtişama, san'ata bilim gözüyle bakıp da iman nurundan mahrum oldukları için ardındaki hikmetleri göremeyenler var. Bunun tek sebebi iman nuruyla bakmamaları ya da akıllarının gözlerine indirgenmesi. Nobel adayı fiziksi William D. Phillips; ‘"Tabiata belli bir perspektiften bakıyorum. İçinde hemen hemen bütün fiziksel fenomenlerin basit birkaç matematiksel denklemle anlaşılabileceği düzenli, güzel bir kâinat görüyorum. Azıcık farklı inşa edilmiş olması halinde, bırakın insanlar ve bakterileri, yıldızlar ve gezegenlerin bile var olamayacağı bir kâinat görüyorum. Ve kâinatın farklı olmaması için iyi bir bilimsel neden göremiyorum. Bir çok iyi bilim adamı bu gözlemlerden kâinatı böylesine güzel, basit ve hayat sağlayıcı özelliklerle yaratmayı seçmiş maksadını bilen bir Tanrı bulunduğu sonucuna varıyor”. Rabbimiz bizi dünyanın küçücük ve asıl maksat karşısında önemsiz kalan işlerine dalıp, etrafımızdaki Kitab-ı Kâinatı okuyamayan ümmîler olmaktan korusun ve ‘farkında’ olarak yaşayanlardan eylesin. 30.10.2009 E-Posta: [email protected] |