30 Ekim 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

Kim bir din kardeşini tövbe ettiği bir günahtan dolayı ayıplarsa, aynısını işlemedikçe ölmez.

Câmiü's-Sağîr, No: 8869

30.10.2009


Müsalemet-i umumiyeyi temin edecek Risâle-i Nur’dur

Şimdi umum beşerde sulh-u umumî için, yani beşerin ifsad edilmemesi için çareler aranıyor, paktlar kuruluyor. Ve madem bu hükümet-i İslâmiye musalâhat-ı umumiye ve hükûmetin selâmeti için, Yugoslavya’ya, tâ İspanya’ya kadar onları okşayarak dostluk kurmaya çalışıyor.

İşte bunların çare-i yegânesinin bir delili olarak gösteriyoruz ki, tesis edilecek Şark Darülfünununun ilk müteşebbisinin bir ders kitabı olan ve ulûm-u müsbete ve fenniye ile ulûm-u imaniyeyi barıştıran ve bu otuz seneden beri bütün filozoflara meydan okuyan ve resmî ulemaya dokunduğu ve eski hükûmetle resmen mübareze ettiği halde bütün bunlar tarafından takdir ve tahsine mazhar olan ve mahkemelerde beraat kazanan Risâle-i Nur’un bu vatan ve millete temin ettiği âsâyiş ve emniyettir ki, İslâm memleketlerinde, hususan Fas’ta, Mısır ve Suriye ve İran gibi yerlerde vuku bulan dahilî karışıklıkların bu vatanda görülmemesidir.

İşte, nasıl ki bu vatan ve millette Risâle-i Nur—emniyet ve âsâyişin ihlâline sair memleketlerden daha ziyade esbap bulunmasına rağmen—âsâyişi temin etmesi gösteriyor ki, o Doğu Üniversitesinin tesisi, beşeri müsalemet-i umumiyeye mazhar kılacaktır. Çünkü şimdi tahribat mânevî olduğu için ona mukabil tamirci mânevî bir atom bombası lâzımdır.

İşte, bu zamanda tahribatın mânevî olduğuna ve ona karşı mukabelenin de ancak tamirci mânevî atom bombasıyla mümkün olabileceğine kat’î bir delil olarak, üniversitenin mebde’ ve çekirdeği olan Risâle-i Nur’un bu otuz sene içerisinde Avrupa’dan gelen dehşetli dalâlet ve felsefe ve dinsizlik hücumlarına bir sed teşkil etmesidir. O mânevî tahribata karşı Risâle-i Nur tamirci ve mânevî bir atom bombası olmuş.

Emirdağ Lâhikası, s. 404, (yeni tanzim, s. 780)

***

Kat’iyen tahakkuk etmiş ki, Risâle-i Nur hariçten hücum eden küfr-ü mutlaka karşı bu milleti ve âlem-i İslâmiyeti muhafaza edecek Kur’ân-ı Hakîmin mu'cize-i mâneviyesinden bir derstir ki, dinsiz filozoflardan hiçbirisi ona karşı mukabele çaresi bulamadılar. Kat’iyen haber aldık ki: Hariçte bazı yerde bir milyon gençler “Müsalemet-i umumiyeyi temin edecek Risâle-i Nurdur” demişler. Sulh-u umumî taraftarı Almanya ve Amerika gibi bazı ecnebîlerin de Risâle-i Nur’u tercümeye başladığını haber aldık.

Emirdağ Lâhikası, s. 451, (yeni tanzim, s. 864)

***

Azîz kardeşlerim,

Bu mübârek vatan ve milletin ve âlem-i İslâmın ebedî saadetini ve kurtuluşunu ve dolayısıyla yeryüzünde umumi sulh ve selâmeti temin edecek bir inâyet ve kudrete mâlik olan Risâle-i Nur’un şahs-ı mânevîsinde şöyle gayet sağlam kuvvetler toplanmış ve imtizaç etmiştir:

1. Yüksek bir kuvvet ve bütün kemâlâtın üstâdı olan hakikat-i İslâmiye.

2. Şehâmet-i imâniye. Yani tezellül etmemek, bîçarelere tahakküm ve tekebbür etmemek.

3. Müslümanlığın insana verdiği izzet ve şeref, terakkî ve teâlînin en mühim âmili olan izzet-i İslâmiye.

Sözler, Konferans, s. 710, (yeni tanzim, s. 1227)

LÜGATÇE:

müsalemet-i umumiye: Umumun selâmeti; insanlığın barışı.

sulh-u umumî: Genel barış.

musalâhat-ı umumiye: Genel barış.

30.10.2009


Çok yönlü bir hakikat: Risâle-i Nur

Bundan yaklaşık üç yıl önceydi. Çok verimli geçen bir okuma programının sonlarına yaklaşmıştık. Yine programın bir parçası olarak o gün piknik yapıyorduk. Bilenler bilir, bu piknik ortamları aslında okuma, tefekkür ve muhabbetle dopdolu geçer. Programın yapıldığı yerde yaşamakta olan ağabeylerimden biri o gün bana bir soru yöneltmişti. “Risâle-i Nur’dan en çok hangi yeri seviyorsun?” meâlinde bir soruydu bu. Soruyu “Âyetü’l-Kübra” şeklinde cevaplandırmıştım. O gün için bana çok parlak gelen bu uzun risâleyi söyleyince, ağabeyimiz durakladı. Hemen sonra kısacık “Küçük Sözler”in kendisine çok önemli geldiğini belirtti. Bu şekilde biri uzun diğeri kısa iki bahsi karşılaştırmıştık.

Geçenlerde gazetemizin Elif ekinde okuduğum röportajda da benzer bir soru vardı. Röportaj veren şahıs bu soruyu bu sefer “23. Söz” olarak cevaplandırmıştı. Üstelik aynı soruyu kendime tekrar sorduğumda artık cevabım “Âyetü’l-Kübra” değil Risâle-i Nur’un bir başka bahsi oluyordu.

Bütün bunları alt alta koyduğumda, Risâle-i Nur Külliyatının genişliğine, derinliğine, daha da önemlisi çok yönlülüğüne dair ipuçları yakalamış oluyordum. Risâlelere muhatap olmuş insanların bazı bahisleri diğerlerine oranla daha etkileyici bulmaları gayet normaldi. Bu aynı zamanda Risâle-i Nurların güzelliği idi. Hatta bizzat yaşadığım üzere, hayatın akışı içinde bazı bahislerin ön plana çıkması da Risâle-i Nur’un çok yönlülüğünün sadece fıtratla değil, kişinin içinde bulunduğu zaman ve mekânla da alâkalı olduğunu gösteriyordu.

Bu noktadan yola çıkarak bazı sonuçlara varmak mümkün oluyordu. Meselâ; Risâle-i Nur hangi şartta olursa olsun, hangi fıtratta olursa olsun her insana her vakit hitap edebilir. Eğer doğru şekilde sunulursa, insanları Risâlelerin iklimine çekmemiz hep mümkün.

Bir başka sonuç, Risâle-i Nur’un hizmetinde çalışan insanların farklı düşünmelerinin normal karşılanması gerektiği sonucudur. Çünkü Risâle-i Nur’un genişliği ve çok yönlülüğü içinde her insanın farklı bir yere tutunması mümkündür.

Ayrıca Risâle-i Nur’un her bahsini herkes aynı derecede anlayamaz. Bu yüzdendir ki, Risâle-i Nur müellifi pek çok yerde “ihtar”larla bu hususa parmak basar. Meselâ; Âyetü’l-Kübra’nın başında bu risâleyi meyve bahçesine benzeten Bediüzzaman, bu bahçeye giren herkesin meyve bulabileceğini ama herkesin aynı derecede hisse alamayacağını zarif bir biçimde bize hatırlatır.

Lâkin bu çok yönlülüğün ve ona dair çıkarımların, bizi Risâle-i Nur Külliyatının tek bir külliyat olduğu gerçeğinden uzaklaştırmasına da izin vermemeliyiz. Risâle-i Nur da, tıpkı üstadı Kur’ân gibi—onun mânevî bir tefsiri ve aynası olması hasebiyle—çok yönlü ama tek bir hakikattir. Risâle-i Nur Külliyatı bir ‘küll’dür. Müellifin sağlığında Risâle-i Nur adı altında neşredilmiş her eser, her bahis bütünün bir parçasıdır. Bu hakikatin de pek çok sonucu vardır.

Meselâ küçük dünyamızda çok beğendiğimiz bir bahis, bizi diğer bahisleri beğenmeme durumuna götürmeyecektir. Çünkü bir bahsin size o an için daha az hitap ediyor olması, bu bahsin değerini düşürmez.

Yine Risâle-i Nur’un tek bir hakikat oluşunun sonucu olarak, Risâle-i Nur okuyan ve farklı bahisleri rehber edinen insanların birbirlerini yanlış değerlendirmekten şiddetle kaçınmaları gerekmektedir. Çünkü okudukları aynı Külliyattır, aynı ‘küll’dür. Baştan sona İhlâs Risâlesi aynı zamanda bu konuyla alâkalıdır.

Risâle-i Nur’un çok yönlü bir hakikat olmasından çıkartılacak o kadar çok ders var ki... Ama daracık aklıma gelen son bir dersi paylaşıp yazıyı sonlandırayım: Risâle-i Nurları her okuduğumuzda dünyamıza birbirinden değişik, birbirinden güzel nurlar yansıyacaktır. Ve bu nurlar tek bir Kur’ân Güneşinden süzülerek dünyamıza gelecektir. Bu dersi hiç unutmadan, hep okuyalım, okuyalım…

AHMET TAHİR UÇKUN

[email protected]

30.10.2009


Dünyanın süslü yüzü

Düğün, bayram, şehr-âyîn; her şey gider sütliman. İzzet, ikram gırla; baş döndüren ihtişam!

Evet.

Bilim ve teknoloji, dünyayı süslü bir meşher hâline getirmiş. Büyük büyük devletler, büyük büyük şehirler; büyük büyük oyunlar (!) ve büyük büyük oyuncular…

Büyük şehirlere musallat olan büyük şerler, belâlar! Yangın, deprem, fırtına; kambur olmuş sırtına büyük büyük, büyüklerin.

Bir tarafta açlık, kıtlık, sefâlet; bir tarafta, burnundan gelesiye sefâhat!

Bir yanda teknolojinin “T”si ile tanışamamış insanlar; diğer yanda, insanı unutanlar!

Bu da, madalyonun öteki yüzü…

Cesâmetli binalar, beraber çoğalan fenâlar, zinâlar!..

Modern hayat tiryakisi toplumlar ve bunların allayıp pullayıp medeniyet diye takdim ettikleri “deniyyat”. Ellerindekinin “nimet” oluşunu idrak edemeyip, Allah’ın emirlerinden yüz çeviren medenîler, denîler…

“Dışı süs, içi pis” bir hayat pandomiması!

Hem, Cenâb-ı Hakk’ın mülkünde yaşa; hem de herşeyi karıştır, hâşâ! İnsanın fıtratına yakışacak şey değil.

Allah (cc), her topluma, içinde bulunduğu şirk, isyan, dejenerasyon ve çürümüşlükten kurtulması için İlâhî uyarıcılar yani nebîler göndermiş; suhuflar, kitaplar indirmiş, âyet âyet göklerden.

Allah’a ve ahiret gününe inananlar felâh bulmuş, kurtulmuş. İsyanına devam eden, hâk ile yeksan olmuş.

Elindeki kuvvetini, gücünü; ilmini, irfanını fırsat bilerek baskı kurmak zulümdür, insanın her türüne. Haktan yana olmamak, hakkı teslim etmemek, adaleti lâyık-ı vechile insanlara tevzî etmemek, rızasına uygun düşmez Mevlâ’nın.

Azap eden, gazap görür her hâlde!

“Zulm ile âbâd olanın âkıbeti berbat olur.”

Aldanmamak lâzım dünyanın câzibedar yüzüne, yüzündeki süsüne, süsündeki gücüne.

Güç, kuvvet, cazibe; makam mevki, para pul; O’nun gücü yanında on paralık hükmü yok.

Cenâb-ı Hak, Kaf Sûresi’nin 36. âyetinde: “Biz onlardan evvel nice nesiller helâk ettik ki, memleket memleket dolaşıyorlardı. Allah’ın azabından kaçacak yer buldular mı?” buyuruyor.

“Ya, bu deveyi güdersin, ya bu deveyi güdersin!” Çünkü, gidilecek yer mi var, O’nun yerinden başka?

Misafir, hane sahibinin ikramı dairesinde hareket eder. Allah’ın mülkünde yaşayan insan da, O’nun rızasına, emirlerine muvafık yaşaması, davranması gerekir.

Yer, O’nun; yurt, O’nun.

Âlemden ahirete eli boş gitmek olmaz.

Torba, azık dolmalı, yola çıkmadan evvel…

ALİ RIZA AYDIN

[email protected]

30.10.2009


ÇANAKKALE’DE BİR EZAN SESİ

Sarsıldım o sabah içten içe ben

Aktı gözlerden damla damla yaş

Sarsıldı vücudum doldu gözlerim

Dinledikçe güzel ezan sesini

Aktı damla damla gözlerden yaşlar

Eridi yüreğim hıçkırıklarla

Dinledim Çanakkale’ de ezanı

Sesli sessiz ağladım ben orada

Bizimle dinliyor aziz şehitler

Şu yerlerde huşu ile ezanı

Hayal ettim o anda orda onları

Okunurken içten sabah ezanı

Düşündüm o anda bir kere daha

Şanlı Mehmetçikle şehit dedemi

Hissettim hayalen yanı başımda

Okunurken ezan şehit Mehmed’i

Kılındı orda bir sabah namazı

Nefes nefes çektim içe o anı

Mümkün olsaydı çok kere dinlerdim

Orda okunan o güzel ezanı

İsa YAKAN

30.10.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.