Şükrü BULUT |
|
Talim ve Terbiyecilere birkaç söz |
Aşağıdaki yazıyı yazmaya bizi mecbur eden fevkalâde önemli hadiselerin çeşitliliğini ve mahiyetlerini yine talim ve terbiye ile ilgilenenlerimiz daha iyi bilirler. Avrupa’da; ahlâkı ve ahlâkın dayandığı direkleri yıkmak için yapılan mücadelenin tarihçesini bilmeden elbette ki talim terbiyeye intisap olunmaz. Zira bizimle materyalist Avrupa arasındaki iki asrı aşkın “değerler savaşını” duymayanımız veya bilmeyenimiz yoktur. Hakikî Avrupalıların kabullenemedikleri ve mütemadiyen ülkenin dört bir yanında boğuştukları “saldırgan dinsizliğin” bizde de kabul görmeyeceği bir vakıa. Ama bazen bu “dinsizlik ve ahlâksızlık” cereyanı, “masum Avrupa” keyfiyetine bürünerek ülkemize nüfûz ediyor ve münafıkâne bir şekilde dehşetli fikrî, ahlâkî ve siyasî tahribatlara sebep oluyor. Mücerret görünen şu cümlelerin, ellerimizde müşahhas binlerce örneğinin bulunduğunu sizler de biliyorsunuz. Şayet birileri Avrupalı olarak veya Avrupa adına “millî ve tarihî değerlerimize” zıt bir şekilde icraatta bulunuyor ve buna da “Avrupa veya AB kriterleri” diyorsa, biliniz ki onlar yalnızca cehaletimizden istifade ediyorlar. Bizim; Avrupa'nın üzerinde mutabakata varmış olduğu genel çerçeveyi bilmediğimizi, Avrupa'daki uygulamalardan haberdar olmadığımızı ve buradaki mahkemelerin bu hususta verdikleri kararları duymadığımızı bildiklerinden, kaşla göz arasında bizi kandırmaya çalışıyorlar. Otuz seneye yakındır içinde bulunduğumuz Avrupa eğitiminin çerçeve prensipleri vardır. Avrupa içinde farklı “millî çizgilerin” bulunduğunu; İtalya, Portekiz, İspanya ve diğer ülkelerin eğitim müfredat ve tatbikat detaylarını inceleyenler, AB'nin; tarihî, coğrafî, millî ve dinî farkların ortadan kaldırılması mânâsına gelmediğini göreceklerdir. Bin seneden beri âlem-i İslâmın bayraktarlığını yapan Türkiye'den, dinî, millî ve fıtrî değerlerini AB uğruna veya Kopenhaag kriterleri adına terk etmesini hiç kimse isteyemez ve bekleyemez. AB'nin tarihçesini, hedeflerini ve genel çerçevesini bilenler; burada din, kültür, dil, ırk, hayat tarzı, kıyafet, zevk, coğrafya ve sınıf meselelerinin söz konusu olmayacağını da bilmelidirler. Buna rağmen dinî ve ahlâkî değerlerimize gelecek itirazlara, cehaletimizin veya komplekslerimizin sebep olduğunu ayrıca belirtmeliyiz. Avrupalıların dinsiz kısmından veya onlarla işbirliği içindeki bizdeki sefih ve münafıklardan bazılarının AB'yi sefahethane veya her türlü gayri ahlâkî fiilin mübah olduğu bir coğrafya olarak propagandaları karşısında; talim ve terbiyecilerimiz ilim, marifet, ahlâk ve insaniyet adına buna karşı durmazlarsa; Avrupa'nın meşhur dinsiz ve sefih cereyanı talim ve terbiyecilerimizin en küçük hücrelerine de nüfûz edip, yavrularımızı zehirleyerek öldürecektir. Avrupa'daki Müslümanların buradaki hayatları, mücadeleleri ve yaşayışları mevzumuza azıcık da olsa müşahhas örnekler sunabilir. Meselâ, ortaokullara müfredat gereği konan, insanî ahlâkın boyutlarını aşan cinsellik derslerini, birçok Müslüman ve Hıristiyan aileler çocuklarını göndermeyerek protesto ediyorlar. Varsın din ve ahlâk karşıtı olanlar söylenip dursunlar. Avrupa hukuku ve mahkemeleri hem bu derslerde, hem de spor, yüzme ve din yerine “din karşıtı felsefenin ders verildiği” branşlarda ailenin yanında yer aldılar ve alıyorlar. Yetkililerin söz konusu dersleri; ahlâksızlık ve dinsizlik boyutundan ilim ve hikmet boyutuna yükseltmeleri için mücadele veriyorlar. Avrupa'daki aileler fen ve biyoloji altında da olsa, kız erkek karışık ortamlarda yapılan dersleri boykot ederken, Müslüman Türkiye'nin Millî Eğitiminin bu uygulamayı “talim ve terbiye” boyutlarına çocuklarımıza servis etmekte olduğunu, maalesef hüzünle takip ediyoruz. AB normları, çocuklarımızı yakın geçmişin diktatörlük, cehalet ve kısır döngüsünden kurtarmaya bir fırsat iken; birilerinin cehalet, korkaklık ve komplekslerinden istifade ile Kopenhag kriterlerini dinsizlik ve sefahetlerine alet etmeleri, eğitimimizin yüzünü kızartacak bir hadise olsa gerek… Her milletin Talim ve Terbiye Kurulu, o milletin millî, dinî, fıtrî, coğrafî ve tarihî karakterlerini nazarda tutarak müfredatları hazırlar. Ders kitaplarının muhtevalarını tetkik ederek karar verir. Marifetin tarih boyunca millî imbiklerden geçerek halkların kâselerine dolduğunu dünyaca yaşıyoruz. Milletlerin dinlerini, dillerini, coğrafya ve tarihlerini “birlemek” imkânı olmadığına göre, Talim Terbiyemizin dört elle bin senelik değerlerimize sarılması gerekir. Bulunduğumuz “kültür coğrafyasını” hesaba katarak, doğu ile batı arasında “insanî köprüler” kurarak, en büyük insâniyet olan İslâmiyetin sınırlarına riayet ederek çocuklarımıza programlar hazırlanması lâzım. Bu arada sefaheti, dinsizliği ve ahlâksızlığı isteyenler de çıkacaktır. AB hürriyetleri, onların hürriyetlerine, yani sefahet ve dinsizlikteki serbestiyetlerine karışmamamızı istiyor. Biz de zaten onlara ses çıkarmıyoruz. Ta ki hürriyetlerimizin sınırlarına tecavüz etmesinler. Bu haliyle Talim ve Terbiyecilerimizin halkımızdan geniş tepki ve büyük tenkitler alacakları kanaatindeyiz. Dindar birkaç bürokrat “çıngar kopmasın” diye ses çıkarmazken, din karşıtı ve ahlâkî değerlere duyarsız Millî Eğitim bürokratları, millete rağmen iş kotarmakta gayet azimli görülüyorlar. Bizden hatırlatması… Henüz 11-12 yaşındaki kız ve erkek çocuklarına karışık bir şekilde cinsellik dersi verilmesi, fen dersi adı altında çocukların karakterlerininin erkence tahribi Talim Terbiye'nin de problemi olmalı değil mi? 30.10.2009 E-Posta: [email protected] |