Şükrü BULUT |
|
Elde var bir... |
Zamanın sür'at peyda etmesi bazılarını hiç ilgilendirmiyor. O kadar rahat hareket ediyorlar ki… Kaybolan haklar, zayi olan şerefler ve haysiyetler, milletin ve ülkenin uğradığı zararlar onları bir türlü harekete geçirmiyor. Belki de menfaatleri bu çarkın şu minval üzere dönmesine bağlı. Zaman mı kazanıyorlar, acaba? Yapacakları bir şey olmadığından dönemlerini mi dolduruyorlar, dersiniz? Bizim neslimizin bir ismi de serîüsseyr zamane çocuğu… Teknolojik harikalar ve kominikasyon devrimleri zaman ve mesafelerle öyle oynuyor ki… Fakat bu bizim içinmiş, ülkeyi idare eden kadroların böyle bir derdi yok… Futboldaki doksan dakikayı kendilerince golsüz bitirmeye çalışıyorlar. Veya güreş minderinden diskalifiye olmadan ayrılmanın derdindeler. Topu dışa atmalar veya mindere yapışarak düdüğü beklemeler… Günümüz Türkiye’sinin hükümetinin “şovcu” yürüyüşü kimlerden öğrendiğini cidden merak ediyorum. Efkâr-ı ammeyi meşgul edecek bir hareketi başlattıktan sonra, pasifçe arkasından yürümek… İşte Ergenekon olayı ve “demokratik açılım” hadiseleri… Düğmeye bizimkiler mi basıyor, dışardan mı üfürüyorlar, ne olduğunu ahali bir türlü anlayamıyor. Fakat hükümetin hadiseleri pasifçe takib ettiğini, inisiyatif kullanmadan olaylardan “siyasî manfaat” toplamaya çalıştığını hepimiz görüyoruz. Padişahların av partilerine çıkışı gibi âlâ-yü vâlâ ile ne iç meseleler ne de dış problemler çözülür mü? En küçük bir teşebbüslerine bile, emrindeki “besleme medya” ile dünya âleme reklâm eden böyle bir hükümeti ne duyduk ve ne de bundan önce yaşadık. Yapamayacakları şeyi cesaretlice gündeme getir ve sonra da acziyetini askerlere havale et! Bu hükümette, tüketim toplumunun dinazorlarıyla AKP’li siyasetçiler medya üzerinde ittifak kurmuşlar. Vurguncular ekranları soygunları için kullanırken, hükümet de bu “uyutmalardan” istifade ile zamanını dolduruyor. Ekranların evlerde birer hipnotizma kutusuna ve insanı bu denli aşağılayan sihir aletlerine dönüştüğüne siz de mi inanmıyorsunuz. Allah’ın verdiği aklı alkol ve uyuşturucu ile devre dışı bırakanlara kızarsınız da, ekranlar, internet ve diğer aletlerle susturulmalarına ses çıkarmazsınız… İşte bu, insanlığın manevî sekeratıdır… Kitabın rafa kalkmasıyla, muhakeme de bizi terk edecektir… İşte bu dehşetli oyunun başında tüketim dinazorlarıyla, hanedanın menfaatlerine tutsak hükümetimiz geliyor. Anlaşıldı… Hükümetin yapay gündemlerle, konu mankenleriyle ve üyelerinin hırsla dünya servet samanlarına sarılmalarıyla gidici olduğu anlaşıldı. Taşeronu olduğu menfaat güçlerinin kuvvetleri yeterse, şu hipnotizma ile bir dönem daha koparabilirler, milletten… Zira millet henüz uyanmadı. Uyanan birkaç kişiyi de rüşvetlere boğunca hükümet, hipnotizma devam ediyor. Fakat nereye kadar? Gönül arzu eder ki, hükümetimiz hakkından gelemediği “demokratik açılımlara” AB’yi yardıma çağırsındı. Düzene koyamadığı ve zabt u rabt altına alamadığı idare ve bürokraside AB normlarını esas alsındı. Kanun hakimiyetini Avrupalı dostları yardımıyla sağlasındı. Fakat nerede? Han-ı yağma devam ediyor. Putin’in şutladığı aç gözlü musevî tüccarlar Türkiye’nin başına tebelleş olmuşlar… Başbakan da, Cumhurbaşkanı da sanki emanetçi duruyorlar, yerlerinde… Ciddî bir inisiyatif, fukara milleti dinazorların ağzından kurtarma ve dizboyu ahlâksızlığa tedbir henüz ortalarda görünmüyor. Emanetçi hükümeti andıran icraatçılarımızın anlaşılan “Türkiye” diye bir dâvâları, endişeleri yok… Şunun şurasında bir sene kaldı… Yani 2010… Zor ve zahmetle geçeceğini şimdiden ilân ettiler. 2011’i zaten unutmak durumundayız. Başbakanın niyeti, neticelendiremediği Ergenekon’larla, mahiyetini izah edemediği “demokratik açılımlarla” ve belki de seçime yakın neoliberallerin bastırmasıyla üniversitelerdeki “başörtüsü” serbestiyle rüzgârı arkasına alıp seçime gitmek. Nasıl olsa kayıkçı kavgalarını millet yutmaya devam ediyor. Kemalistler şu hükümetten daha çok dine zararlı olacak kadrolar bulamayacaklarına göre, taşeron firmayı değiştirmeye lüzum göremeyecekler. Şunun şurasında bir sene kaldı. Bir iki açılım ve şov daha gelirse, iş tamam demektir. Önemli olan meseleleri çözmek değil, cesaretlice onları ortaya atmak… sonra da sessizce geriye çekilmek… Besleme Medya varsın pazarlasın… Renkli sayfalarıyla magazinleştirerek AKP kurmaylarımızın meddahlığını yapmaya devam etsin. Verheugen gider ayak bir rapor yayınladı. AB’nin niyeti Türkiye’yi elinden kaçırmamak. Haylaz ve tembel çocukları teşvik için “iyisin, iyisin!” der gibi… Türkiye’siz bir AB’nin sür'atli dönen dolaplı dünyada, yapacağı fazla bir şey olmadığını komiserleri iyi biliyor. Fakat realite başka. Bizimkiler, efkâr-ı ammeden utanmasalar, AB’den kaçtıklarını itiraf edecekler… Çekirge sürüleriyle, köpekbalıklarıyla aynı dünyayı paylaşan hükümetimizin AB’ye niyetli olmadığını yıllar önce söylemiştik. Arz ettik ya, millet hâlâ medyanın hipnotizmasında… İnşallah arzî veya semavî bir tokata ihtiyaç göstermeden uyanır… 19.10.2009 E-Posta: [email protected] |