Faruk ÇAKIR |
|
Yazdın dâvâ, çizdin dâvâ |
Ergenekon dâvâsı devam ederken, gazetecilerin de bu dâvâdan etkilendiği ortaya çıktı. Konu ile ilgili haber ve yazı yazan gazetecilere toplam 2 bin dâvâ açıldığı ifade ediliyor ki benzer bir konu hakkında bu kadar dâvâ açıldığına her halde rastlanmamıştır. ‘Basın özgürlüğü’ konusunda ilerlemeler sağlandığı ileri sürülse de bazı konularda ‘geri’ adım atıldığı dahi söylenebilir. Gazetemizde yayınlanan bazı haber, yazı ve karikatürlere ‘ummadığımız konularda’ dâvâlar açıldığına şahit olduğumuz için bunu rahatlıkla ifade edebiliriz. Bazen, “Kaşının altında gözün var” denilse dâvâ açılıyor. İhtilâl dönemleri ve 28 Şubat gibi ‘süreç’ler elbette medya özgürlüğünün kısıtlanması konusunda emsâlsizdirler. Zaten günümüzde de 28 Şubat sürecinin izlerini, renklerini, işaretlerini görmüyor muyuz? Zaman zaman gazetemiz hakkında açılan dâvâlardan bahsedince, dâvâ konularını duyanlar adeta şok oluyor ve “Bunun için de dâvâ açılır mı?” diyorlar. Eh, bizce de açılmaması gerekir; ama nihayetinde açılıyor. Bir anlamda tarihe mal olan “Deprem İlâhî ikazdır” sözünün; beyanının, açıklamasının mahkûm edildiği bir yerde başka söze ihtiyaç kalır mı? Nitekim, hatırlanacağı üzere konu AİHM gündemine taşındı ve “Deprem İlâhi ikazdır” sözünü mahkûm etmek isteyenlerin kendileri mahkûm oldu! Rakamlara bakılırsa, Ergenekon dâvâsı sonrası 11 sorumlu yazı işleri müdürü, 28 köşe yazarı ve 167 muhabir soruşturma geçirmiş. (Zaman, 18 Ekim 2009) Övünmek gibi olmasın; ama bu listede Yeni Asya’nın yazarları da, çizerleri de, yöneticileri de var. Yazanı, çizeni, fikir beyan edeni mahkûm etmeye niyetlenmiş bir ülke, bir sistem, bir anlayış ‘tarih yapma’ iddiasında bulunabilir mi? Elbette yeri ve zamanı geldiğinde yazana, çizene de dâvâ açılabilir. Ama hakaret, küfür ve şiddete çağrıyı barındırmayan beyanlar ayrı tutulmalı değil mi? Bunun için kanunlar günün ihtiyaçlarına göre düzenlenmeli ve yoruma açık almamalı. Kimse “Ben bu kanunu böyle yorumluyorum, bana göre bu yazı, çizi, beyan suç unsuru taşıyor” diyememeli. Teknik imkânların geliştiği günümüzde, bazı uygulamaları anlamakta zorluk çekiyoruz. Meselâ bir kişi ‘aranıyor’ ama arandığından haberi olmuyor! Örnek mi? Bugün gazetesi yazarı Adem Yavuz Arslan, “3 aydır aranıyorsun” denilmek suretiyle gözaltına alınıyor. Neticede serbest kalıyor, ama yeri yurdu belli olan, bir gazetede köşe yazısı yazan, TV’lerde yorum yapan bir isim nasıl olur da 3 ay arandığından haberdar olmaz? Elbette bu hadise ‘ilk’ değil. Geçmişte de pek çok kişi ‘arandığı halde’ bulunamamış, sonra da ummadığı bir yer ve zamanda gözaltına alınmıştı. Hatırladığım kadarıyla bir defasında Cumhuriyet’in Yazı İşleri Müdürü İbrahim Yılmaz, Ankara ziyareti esnasında otelde kalınca ‘sistem’ onu bulmuş ve göz altına alınmıştı! Lütfen hukuka uygun hareket edelim ve her konuda adil olalım. Kanun devleti değil, hukuk ve adalet devleti olalım. Gazetecilere açılan dâvâ sayısıyla değil, açılan fabrika, okul ve kütüphane sayısıyla övünelim. Çünkü başka türlü ‘muasır medeniyet seviyesi’ne ulaşmamız mümkün değil. 19.10.2009 E-Posta: [email protected] |