H. İbrahim CAN |
|
Türkiye’nin konumunu yeniden belirlerken |
British Council’in, AB Komisyonu Türkiye Delegasyonu ve TESEV ile birlikte düzenlediği 6. Boğaziçi Konferansında Türkiye-AB ilişkilerinin çeşitli yönleri ele alındı. Bu konferans aynı zamanda Avrupa Komisyonunun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn’in son resmi toplantılarından birisi. Bu yüzden Rehn, Türkiye’nin durumunu değerlendirirken şimdiye kadarki en rahat açıklamalarını yaptı. “Modern Türkiye tarihinde ilk kez emekli orgeneraller de dahil olmak üzere müesses nizama ait olan kişilerin savcılara hesap vermesi, yargı huzuruna çıkarılması, Türkiye’de siyasî hayata müdahale ile sonuçlanabilecek askerî girişimlerin sorgulanması mümkün oldu” sözleriyle Ergenekon dâvâsından övgüyle söz etti Rehn. Demokratik açılım, Ermenistan’la ilişkiler ve Kıbrıs sorununda atılan adımları da olumlu işler hanesine yazdı. Peki Avrupa Birliği ile Hırvatistan’la aynı tarihte müzakerelere başlayan Türkiye’nin geldiği nokta gerçekten başarı mı? 35 başlıktan 20’si bloke edilmiş, görüşülemiyor. Bunlardan sekiz tanesi Kıbrıslı Rumlara limanlar açılmadığı için bloke edilmiş. 7 tanesini Kıbrıslı Rumlar ikili sorunları bahane ederek boykot etmiş. 5 tanesi Fransa, 1 başlık da (Almanlar emeğin serbest dolaşımını asla müzakere etmek istemiyor) Almanya tarafından boykot edilmiş. Bu durumda elimizde bir kısmı zaten kolay olan 15 başlık kalmış. Bunlarda bile istenen ilerlemeler tam anlamıyla sağlanamamış. Küresel ekonomik krizi bahane eden bazı AB ülkeleri, genişlemenin yeni iş kayıpları, düşük ücret rekabeti gibi sebeplerle Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkarken, aynı gerekçelerin geçerli olduğu Hırvatistan’ı gelecek yıl tam üye yapacaklar. Yani bize karşı öne sürülen sebeplerin önemli bir kısmı Türkiye gibi büyük ve işgücü yüksek bir ülkeyi almama bahaneleri. Bu konferansta tartışılan, Türkiye’nin bölgesinde artan rolü ve önemi konusu ülkemizin AB kilidini açacak. Son yıllarda ülkemizin bölgesel dış politikada proaktif bir politika izlemesi, komşularıyla ilişkileri geliştirmede önemli adımlar atması, Kafkasya’da istikrarın sağlanmasında oynayabileceği rolü Gürcistan-Rusya savaşında göstermesi, yıldızımızın da parlamasını sağladı. İsrail’e karşı uygulanan tepki politikası da geleneksel yapıyı sarstı. Uzmanlar ‘Türkiye ilk kez Avrupa-Atlantik sisteminin gölgesinden dışarı çıkıyor’ yorumu yapıyorlar. Ülkemiz ABD-AB uluslar arası politikalarından bağımsız bir dış politika oluşturmaya başlıyor. Bu durum şimdiye kadar bizi kaçınılması gereken yük gibi gören Avrupa Birliğinin bakışını da değiştirme yolunda. Nabucco başta olmak üzere enerji hatları da bu değişime katkıda bulunuyor. Kısacası; Türkiye’nin bundan sonraki yerini Avrupa Birliği değil, -eğer dış politikada aynı ilkeli tavrı ve öncülüğü sürdürebilirse- kendisi belirleyecek. Bunun yolu da komşularla izlenen sıfır sorun politikasının, içeride de demokratik açılım ve demokratik yapıyı ipoteğine almak isteyenlere karşı verilen mücadelenin başarılmasından geçiyor. Gelinen noktada ‘fincancı katırları’ndan çok ülkenin menfaatlerinin düşünülmesi çok önemlidir. 19.10.2009 E-Posta: [email protected] |