H. İbrahim CAN |
|
Dış politikada yeni bir adım mı? |
Başbakan Erdoğan’ın Pakistan ve İran seyahatleri, komşularla sıfır sorun politikasına yeni bir boyut kazandırırken, Batılı müttefiklerini de kaygılandırdı. Guardian’a verdiği röportajda nükleer silâhlanma konusunda İran’ı nükleer hedeflerini açıklığa kavuşturmaya çağıran Batılı ülkelerin hepsinin nükleer silâha sahip olmasını ikiyüzlülük olarak nitelemesi, İran’ın nükleer faaliyetlerinin enerji üretimi amacına yönelik olduğunu savunması Batıda dikkatle izlendi. ABD ve müttefiklerinin düşman olarak gördüğü Ahmedinecad için “dostumuz olduğunda hiçbir kuşku yok” demesi aslında yeni politikanın bir yansıması. Bu yeni politikayı bölge hakkındaki uzmanlığıyla tanınan gazeteci Stephen Kinzer “İslâm dünyasına öncülük etme” olarak niteliyor. Pakistan-İran, Suriye-Irak arasındaki sorunlarda da aracılık etmesini de komşularla sıfır sorun politikasından sonra komşular arasında sıfır sorun aşamasına geçme olarak niteliyor. İsrail’e karşı açıkça tavır koyması da, Başbakan Erdoğan’ın Arap dünyasında büyük bir halk desteği bulmasına yol açıyor. Yalnızca Ortadoğu’da değil, Kafkasya’da da arabuluculuk, uzlaştırıcılık ve barış kuruculuk rolü üstlenen bir Türkiye bu konumunu daha da güçlendiriyor. Peki bu durumdan Amerika hoşnut mu? Şimdiye kadar dış politikanın belirlenmesinde NATO’nun öncelikleri, ABD ve onun ezeli müttefiki İsrail’i memnun edecek hususlar öne çıkıyordu. Onun için bu konuda görüş serdeden bir çok köşe yazarı yukarıdaki soruyu sormayı bir zorunluluk olarak görüyor. Halbuki asıl sorulması gereken soru; ‘bu politika ülkemizin gerçek gücüne ve çıkarlarına uygun mu?’ olmalıydı. Türkiye’yi Avrupa’ya mecbur sanan, o yüzden siyasi çıkarları için Türkiye’nin AB üyeliği önüne her türlü engeli koymayı marifet sayan Batılı liderler şimdi ne düşünüyor acaba? Türkiye’nin jeopolitik konumundaki önemli değişimi, Türkiye’deki yapısal değişimi görmeyenler, şimdi ülkemizin önünde başka kapıların açıldığını görünce ne yapacaklar? Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra önce Türklük ortak temeline dayandırılmak istenen Türk dünyası ülküsünün suya düşmesiyle, bu kapının kapandığını sandılar. Soğuk Savaşın bitmesiyle Türkiye’nin sınır jandarmalığı görevinin sona erdiğini düşündüler. Halbuki Türkiye şimdi bu ülkelerle ekonomik işbirliğine, ticarete, enerji kaynaklarına dayanan yeni bir ekonomik birliğe gidiyor. Daha da önemlisi Türkiye bu yeni ilişkilerini Rusya ile ilişkilerini bozmadan, hatta daha da güçlendirerek yapıyor. Yeni jeopolitik konumun anahtarlarından birisi de enerji. Rusya, İran ve Türkî cumhuriyetlerin doğal gazı ve petrolünü Avrupa’ya taşıyan hattın ana ülkesi Türkiye. Bu tablo Türkiye’ye İsrail’e karşı sesini yükseltebilme, hiçbir önyargıya esir olmadan komşularıyla sorunlarını çözmeye girişme, hatta aralarında arabuluculuk yapma konumunu kazandırdı. Bu gelişmeler karşısında birçok Batılı uzman Avrupa Birliğini “Türkiye’yi ihmal etmenin yalnızca aptallık değil, aynı zamanda tehlikeli olduğu” konusunda uyarmaya başladı. İran seyahati ise bütün Batıya açık bir uyarı oldu. Bu politikanın Washington’daki yansımalarını Başbakanın Aralık ayındaki Amerika ziyaretinde göreceğiz. Umarız Türkiye bu politikasını sağlam adımlarla güçlendirir ve karşısına aldığı İsrail’in ayak oyunları yüzünden bozmaz. Bu arada İran’la yaşanan baharın uzun sürmesi ülkemizin yararına olacaktır. Ama İran’ın, ülkemizin bölgedeki liderliğinden en çok rahatsız olacak rakiplerden birisi olduğu da unutulmamalıdır. 29.10.2009 E-Posta: [email protected] |