Şaban DÖĞEN |
|
Âlim dediğin |
Sahabeyi görenlere Tabiîn deniyor. Ebû Hazim Tabiîndendi. Zamanın hükümdarı Süleyman bin Abdülmelik, Medine’ye geldiğinde Sahabeyle görüşebilen bir kimse bulunup bulunmadığını sordu. Ona büyük âlim Ebû Hazim’i tavsiye ettiler. Ebû Hazim doğruları her hâl ü kârda söyleyebilen, gözünü budaktan, sözünü dudaktan esergemeyen bir âlimdi. Hükümdarla karşılaştıklarında ona, hükümdar “Söyle bakalım” dedi. “Biz niçin ölümü istemiyor, ondan korkuyoruz?” Şu cevabı verdi Ebû Hazim: “Elinizin altında her türlü imkân var. İstediğinizi yapabiliyorsunuz. Dünya için ne gerekliyse onu yaptınız, kısacası dünyanızı imar ettiniz. Ahirete ise hiç önem vermediniz, harap ettiniz. Kim imar ettiği yeri bırakıp da bir harabeye gitmek ister. Siz de onun için ahirete gitmek istemiyorsunuz.” Emevî hükümdarı Süleyman bin Abdülmelik’e söylüyordu bu sözleri Ebû Hazim. Fakat hükümdar hazımlıydı. Gerçeklere göz ve kulaklarını açmıştı. Onun için de ne kızdı, ne de cezalandırmaya yeltendi. “Doğru söylüyorsun. Keşke gelecek için bana neler hazırlandığını bilseydim.” İnsan geleceğini bilebilir miydi? Doğrusu yarın bugünden belli olurdu. Onun için Ebû Hazim, “Öyleyse ömrün boyunca yaptıklarını Allah’ın mizanının önüne koy ve tart!” “Nereye bakmamı istersiniz Allah’ın kitabından?” “İşte bakacağın âyetlerden ikisi: Meâlen: ‘İhlâs ile kulluk edenler, nimetlerle dolu Cennet içindedirler. Günaha dalan kâfirler ise Cehennem ateşindedirler.’” 1 “Peki, Allah’ın rahmeti nerede dersiniz?” “Allah’ın rahmeti iyilik yapanlara yakındır.” “Ah yarın Allah’a nasıl arz edileceğimi bir bilseydim!” “İyilik yapan ailesini teslim edilen bir garip gibi, kötü olan da efendisine teslim edilen kaçak bir köle gibidir.” Bu sözler gönlü hakikatlere aç Süleyman bin Abdülmelik’i duygulandırmaya yetmişti. Kendini tutamamış, hıçkırıklarla ağlamaya başlamıştı. Yarın da inşaallah sohbetin kalan kısmı üzerinde duralım.
Dipnot:
1- İnfitar Suresi: 13-14 29.10.2009 E-Posta: [email protected] |