H. İbrahim CAN |
|
Amerika’nın Endonezya’daki soğuk savaşı |
Endonezya, Uzakdoğu’nun en büyük İslâm ülkesi. 240 milyonluk nüfusunun yüzde 86’sı (205 milyon kişi) Müslüman olan bu ülke, 2001 yılından bu yana Amerikan dış politikasının önemli odak noktalarından. Ancak bu ülkeye yönelik Amerikan politikası Soğuk Savaş dönemi taktiklerini içeriyor. Bütün Ortadoğu’dan daha fazla Müslüman nüfusa sahip olan Endonezya’da, 11 Eylül 2001 saldırılarından bu yana ABD, dine müdahale etmek, bu ülkedeki Müslümanları Amerikan karşıtı olmaktan uzaklaştırmak için elinden geleni yaptı. Washington Post gazetesinin araştırması yapılanları çok açık bir şekilde ortaya koyuyor. Kendi tabirleriyle “Ilımlı” Müslümanları güçlendirmek için belli grupları eğiten Amerikalılar, bunlara her türlü malî desteği sağladılar. Yüzlerce Endonezyalı din adamı ABD’nin finanse ettiği kurslarda Kur’ân’ın (sözde) modern tefsiri üzerinde eğitildiler. Hatta yine ABD parasıyla vaaz kitabı hazırlandı. Hatta hutbe kitabı da yazıldı. Böylelikle hem İslâm’ın ılımlı yüzü güçlendirilecek hem de radikal grupların desteği azaltılacaktı. Liberal İslâm İletişim Ağı adı verilen bir sivil toplum örgütünün başı olan Ulil Abşar Abdullah Washington’a dâvet edildi. Burada Amerikan derin devletinin önemli adamları Paul D. Wolfowitz dahil bir çok önemli adamla görüştürüldü. Kendisine destek verildi. Taktik tam tersine işledi. Bu işlerin içinde Amerika’nın parmağı olduğunu ortaya koyan radikal gruplar güçlendi. Amerikan karşıtlığı şiddetlendi. Endonezya din işleri konseyi ABD’nin İslâm’ı yeniden şekillendirme kampanyasını reddetti ve “laiklik, çoğulculuk ve liberalizmi” lânetleyen bir fetva yayınladı. Bir ülkenin halkının dinî hayatına karışmanın yanlışlığını fark etmeye başladı ABD. İşlerin ters gittiğini gören Amerikalılar finans sağlamada kullandıkları Asya Vakfı’nın stratejisini değiştirmek zorunda kaldılar. Vakfın Jakarta’daki yöneticisi Robin Bush, “İslâm içi tartışmaların uluslar arası örgütlerin müdahalesi olmaksızın daha etkin şekilde geliştiği” kanaatine vardıklarını açıkladı. Bu vakfın yerine 2003 yılında Herkes İçin Özgürlük Vakfı devreye sokuldu. Bu arada Endonezya’da güzel gelişmeler oldu. Ekonominin güçlenmesi, küresel krize rağmen istikrarın sürmesi, eğitim imkânlarının artması, en önemlisi de din ve vicdan hürriyetinin güçlenmesi, ülkede hoşgörü ve aşırılıktan uzaklaşma anlayışını egemen hale getirdi. Amerikalıların yapamadığını, zaman yaptı. Şimdi ülkede İslâm’ın özüne uygun yaşamaya çalışan, terörü lanetleyen, Kur’ân’ı çağın ihtiyacına uygun tefsir ederek, hayatın her alanına uygulamaya çalışan milyonlar var. Amerikalılar da artık başka bir ülkede toplum mühendisliğine soyunup, dinî hayatı şekillendirmenin yanlışlığını gördüler ve yeni akıma uygun stratejiler geliştirmeye başladılar. Yeni anlayışları “Eğer hiçbir şey yapmazsak daha iyi olacak”. Bu olayı neden anlattık? Maalesef bu Amerikan taktikleri, ABD’nin önemli gördüğü bütün bölgelerde uygulanıyor. Her zaman da Endonezya’da olduğu gibi barışçı yollarla değil, toplumun huzurunu bozacak metotlarla uygulanıyor. Obama ile birlikte değişmeye başlayan bu stratejilerin, İslâm ülkelerinde etkili olamaması, Müslümanların şuurlu olmaları ve dinlerini en iyi şekilde öğrenmelerine bağlı. Amerika’nın da artık kendisine düşman yetiştirmek istemiyorsa, doğru İslâm’ı anlaması ve İslâm ülkelerini kan gölüne çevirmekten vazgeçirmesi gerek. 28.10.2009 E-Posta: [email protected] |