Cevher İLHAN |
|
Gündemi, “gündem”le kapatma taktiği… |
Gündemi gündemle kapatma taktiği devam ediyor. Ve işin garibi, bu taktik bizzat siyasî iktidarca tatbik ediliyor. “Açılım”ın riske girmesinden ve “süreçte başa dönmek”ten bahseden Başbakan’ın, peşinden Pakistan yolunda “Bir tarafı yaparken diğer tarafı yıkma hakkımız yok” diye süreci ertelemeleri, öncelikle hükûmetin bu hususta ciddî bir hazırlığının olmadığını gösteriyor. Özellikle, “şehit âilelerinin rahatsızlığını nazara verip, “Spekülasyon da provokatörler de çok” demesi, aylardır hazırlıkları yapıldığı iddia edilen “Kürt açılımı/millî birlik projesi”nin varacağı noktanın hesaplanamadığını su yüzüne çıkarıyor. Günübirlik gelişmelere göre tezatlarla çizilen zikzaklar, “açılım”ın hedef ve takviminin ve çerçevesinin belirlenemediğini, plân ve stratejisinin olmadığını deşifre ediyor. Erdoğan’ın, “sınırdaki şamata ve şovlu dönüş”ten sonra, “Avrupa için hazırlıklarımızı yaparken, ilk gelişte arzu edilmeyen görüntüler, burada bir ara vermemizi gerektirdi. Sürecin Türkiye genelinde meydana getireceği hava, yapılan karşılamalar Güneydoğu’daki gibi devam ederse, İstanbul’da meydana getireceği sonuçları düşünmek durumundayız” demesi, bunun açık ifâdesi… Başbakan’ın yurtdışında olduğu bir sırada Başbakan Yardımcısı Arınç’ın, “Sayın Başbakan’ın sözleri, bir tepkiden meydana gelmiş. Süreç devam edecek ve devam etmeye mecburuz” cümlesi, hükûmetin “açılım” hakkındaki belirsizliğini ortaya koyuyor…
“AÇILIM”LAR ASKIDA, ERTELENİYOR… Tablo ortada: Hükûmet, bu “açılım”ı öncelikle “terörün sona ermesi”, “anaların gözyaşlarının dinmesi” için yapıyor. Ve tamamen terör örgütünün kontrolündeki DTP’nin, “açılım”da hiçbir ağırlığı olmadığı, partinin eşbaşkanlarının her defasında, “terörün durması, örgütün silâh bırakması için etkin olamayız, İmralı muhatap alınmalı” ikrarlarından anlaşılıyor. Bu durumda, Erdoğan’ın tesbitiyle, “güven bunalımı doğdu”ysa bu “bunalım” nasıl giderilecek? “Siyasî rant devşirmeye çalışan mâlum parti” diye tanımladığı DTP ile görüşmeler bir netice sonuç vermeyeceğine göre, hükûmet hangi aktörleri muhatap alacak? Başbakan’ın “İstişareler neticesinde tekrar çalışalım, süreci öyle devam ettirelim” sözü hangi anlama geliyor? Bütün bu soruların cevabı, konjonktür içinde Ankara’nın DTP ya da başka “aracılar”la terör örgütüyle pazarlık yaptığı ve “dolaylı” da olsa “istişare” maskesinde “muhatap” aldığı kanaatini kuvvetlendiriyor. Arınç’ın, dönüşlerin askıya alınması hakkında, “İnkıta ve ara verme süreci uzayabilir” açıklaması bunu ele veriyor… Peki, “Güneydoğu’da yaşananlar basit derseniz ben de ona şaşarım. Gelen 34 kişi sembol olarak giyim kuşamla ortaya bir fark koyuyor, basite indirgememek lâzım.Ülke genelinde halkımızı yaralıyor” tesbitinde bulunan Başbakan ve hükûmet, süreçte kimi, nasıl “muhatap” alacak? Bu sorunun cevabı bilinmiyor… Diğer yandan hükûmetin, Ekim’in ikinci haftasında Meclis’e getireceğini bildirdiği “açılım” görüşmeleri, Kasım’ın ikinci haftasına ertelenmiş; tıpkı İsviçre’de imzalanan “Ermeni açılımı” protokolleri gibi bir türlü gündeme getirilmiyor…
“AÇILIM” TIKANDI, “BELGE” İHBAR EDİLDİ! Görünen o ki hangi sâikle olsun hükûmetin, ekonomik krizin tahribatını, yeni zam ve vergi furyasını, hatta içinden çıkılmaz bir karmaşaya dönüşen “Domuz gribi” ve “ithal aşı” tartışmalarını devre dışı bıraktırmak için ortaya attığı, “açılımlar” tıkanmış durumda. Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın “tarihî fırsat” dediği “Ermeni açılımı” da, “büyük fırsat” dediği “Kürt açılımı” da açmazda, resmen askıya alınmakta… Ve işte tam bu sırada, beş ay önceki “irtica ile mücadele eylem plânı”na dair bir “ihbar mektubu”, savcıların eline geçmesinden on gün sonra açıklanıyor. “Belge”ye dair kırk torba evrak yakıldığı, bilgisayarlar otuzbeş kez silindiği halde, “ıslak imzalı” olduğu belirtilen “orijinal nüsha” üstelik bir muvazzaf subay tarafından bir mektupla ihbar ediliyor. Yeniden “belge sahte mi, gerçek mi?” tartışmaları başlatılıyor. Oysa meşrû hükûmetleri deviren, milletin seçtiği Meclis’i ve bütün siyasî partileri kapatan, yüzbinlerce insanı işkenceden geçiren darbeciler ortalıkta geziyor. 12 Eylül ihtilâlini yapanlar hâlâ Anayasanın koruması ve kollaması altında… Milletin inanç ve değerlerini “tehlikeli” görüp “irtica tehdidi” bahanesiyle binlerce vatandaşı fişleyen, demokrasiye balans ayarı vermek için tankları sokaklarda yürüten 28 Şubat postmodern darbe sürecini dayatanlar hiçbir muâhezeye tabi tutulmuyor. AKP siyasî iktidarı bütün bunlara sessiz ve tepkisiz. Hükûmet, darbe anayasasını değiştirmekten, demokratikleşmeye, temel hak ve özgürlükleri temin edecek yasal düzenlemelere bigâne. Hiçbirini gündeme getirmiyor… Kısacası darbeleri yapanlar ve dayatanlar için hiçbir “yargılama” yok. Varsa yoksa bir tek “AKP hükûmetini devirmeyi düşünen”ler gündeme getiriliyor. Ve bu taktikle Türkiye’nin gerçek gündemi kapatılmak isteniyor… Başbakan Erdoğan’ın, tam da “açılım”ı askıya aldıklarını söylediği sırada “ihbar mektubu”nun ortaya çıkarılması ve Başbakan’ın bunu ısrarla nazara vermesi, bunun son örneği… 28.10.2009 E-Posta: [email protected] |