Cevher İLHAN |
|
Sınırdaki “dönüş”ün akıbeti (1) |
Türkiye, Silopi gümrük kapısından Mahmur kampındaki bir grubun Türkiye’ye giriş yapmasına kilitlendi. Terör örgütü PKK’nin aldattığı, tahrik edip Türkiye’den kaçırttığı âilelerden, çoluk-çocuktan oluşan ve âdeta bir korsan kasaba haline gelen sınırın hemen ötesindeki kamplardan bazı vatandaşların Türkiye’ye dönmeleri sevindirici. Her ne kadar gelen dört kişinin arasında Kandil’deki “dağ kadrosu”ndan olanlar bulunduğu iddia edilse de, gelenlerin dağdakiler değil ovadakiler; teröristler değil, teröristlerin tahrik ve tâlimatlarıyla götürülenler olduğu ortada. Bu bakımdan bu “dönüş”ün, başta Kandil olmak üzere Kuzey Irak’ın diğer bölgelerindeki teröristlerin tesliminin başlangıcı olup olmayacağı tedirginliği yaşanıyor. Önceki örneklerine bakıldığında, “açılım” sürecindeki bu “sembolik” hamlenin Başbakan Erdoğan’ın son Irak ziyaretinde Talabani’yle görüşmesinden sonra İmralı’daki terörist başı Öcalan’ın “çağrısı”nın peşinden gelmesi, bir “pazarlık” ve “propaganda” olduğu intibaını daha baştan verdiriyor. Habur kapısında televizyonların naklen yayınlarıyla, DTP’nin şamatasıyla yapılan “giriş”in, tıpkı 29 sene öncesinde olduğu gibi bir fiyaskoyla sonuçlanacağı endişesi var.Dahası nasıl bir dalga meydana getireceği ve çözüme ne denli bir katkı sağlayacağı tereddüdü devam ediyor. Zira daha önceki gelişler de “sembolik” kalmış, gelenlerin ceza alması üzerine, “gelişler” kesilmiş, arkası gelmemişti…
“GETİRİLENLER”İN İNTİBAKI… Yıllardır terör örgütünün ve yabancı istihbarat servislerinin propagandası altında yönlendirilen, terör örgütüne arka çıkan ve destek verenlerin doğrudan toplumun içine salınması sakıncalı olduğuna göre, “gelenler”in intibakı bu açıdan fevkalâde önemli… Şüphesiz konunun birçok boyutu var. Terör örgütü mensuplarının ve sempatizanlarının sığındığı bir ülkeden ellerini kollarını sallaya sallaya girişlerinde demokrasi, hukuk ve insan hakları arasındaki ince bir çizgi var… Dört aylık bir gözaltı süresinden bahsediliyor. Yürürlükte olan “etkin pişmanlık”tan yararlanan bu insanların topluma kazandırılması için nasıl bir program uygulanacak? Birçok soru var: “Gelenler”in ya da “gönderilenler”in gözaltına alınmasını dahi istemeyen, “teslim” olmayı ve “pişmanlık” kelimesini dahi kabul etmeyen terör örgütü taraftarlarının “talepleri”yle, hukukun gereği arasında nasıl bir denge sağlanacak? Kandırılan vatandaşların “Pişmanım, ülkeme dönüyorum” kayıtsız-şartsız dönüşlerinin ötesinde, tamamen bir “taktik ve propaganda” maksadını taşıdığı her halinden belli olan bu “gelişme”nin arkası gelecek mi? Ve en önemlisi, büyük bir kısmı yurtdışında doğmuş, terörle ve tahriklerle hiçbir alâkası olmayan çocuklar, kadınlar, yaşlılar arasından, teröristler, teröre destek verenler nasıl ayıklanacak? Sözkonusu kamplarda âdeta bir askerlik şubesi gibi çalışıp terör örgütüne eleman temin edenler hangi yöntemle ayrıştırılacak? Şefkatle adalet dengesi nasıl sağlanacak? Mâsumlarla teröristler ve destekçileri nasıl tefrik edilecek? Doğrusu şu ki her biri birer robot haline getirilen, evlerinden, kentlerinden, âilelerinden koparılıp terör örgütünün emrine sokulup terörist haline getirilenlerin hiçbir “kimlik” belgesi, “eylem çetelesi” yok. Mahmur ve Havaşin gibi kamplardan, Kandil’den “getirilen”lerin arasından kimlerin terör olaylarına karıştıklarına dair bilgiler bulunmuyor.
TERÖRİSTLERLE MÂSUMLARIN AYIRIMI NASIL SAĞLANACAK? Kırk bin insanın katline sebep olan terör örgütünün arka bahçesi haline getiren, tefrikada istimal eden, gözü dönmüş azılı teröristleri yetiştirip örgüte birer maşa ve kalkan olarak kullananların cezâlandırılması gerekiyor. Kandırılarak ya da zorla kaçırılıp mülteci durumuna düşürülenlerle, bebekleri, çocukları, kadınları hunharca katleden katilleri ve teröristleri birbirinden ayırması gerekiyor. Asıl olan terörü sona erdirmek, akan kanı durdurmak ve “anaların gözyaşlarını dindirmek” olduğuna göre, kamplardaki çoluk çocuğun, aldatılarak dışarı çıkan vatandaşların değil, teröristlerin dağdan inmesidir. Terörü sürdüren, köyleri basan, kentlerde intihar saldırılarını düzenleyenlerin “giriş” yapmasıdır… Başta Türkiye’nin Bush devrinden beri 150 kişilik listesini verip ABD’den istediği elebaşları olmak üzere, lüks ve zevk içine yaşayan, terörün rantını yiyen, terörü tezgâhlayan Kuzey Irak’taki ve Avrupa’daki teröristlerin “teslim” olmasıdır… Aksi halde durum daha da içinden çıkılmaz bir hal alacak, “kaş yapayım derken göz çıkarma” vartasına düşülecek. “Askerî çözüm”den “siyasî çözüm”e uzanan kargaşada “dağda iniş” projesi, dağdakilerin tefrika ve kavgayı ovada sürdürmesine zemin hazırlanacak… Terörle mücadelede hayatlarını veren şehidlere ve gazilere saygısızlık içinde güvensizlik ve inkisar-ı hayal, “açılım”ı daha da çıkmaza sürükleyecektir. Ve en vâhimi, bu elebaşları kendilerine yeni yeni “robotlar” bulup, Türkiye ve komşu bölge ülkelerine karşı, ecnebiler adına, küresel ifsad şebekeleri hesabına terörü bir tehdit ve şantaj olarak istikrarsızlaştırma ve zaafa düşürme aracı olarak istimal edeceklerdir… 20.10.2009 E-Posta: [email protected] |