Cevher İLHAN |
|
Yanlış hesap Habur’dan döndü… |
Ankara’da “açılım”a resmen ara verildi. Daha üç gün öncesinde, sınırdaki “dönüşler”i “sevinç tablosu” diye niteleyen ve süreceğini söyleyen Başbakan Erdoğan’ın, “tarihî fırsatta iyi şeyler olacak” diyen Cumhurbaşkanı Gül’e birlikte evvela “itîdal” tavsiye edip sınırdaki “şamata”nın devamının “açılım”ı ciddî riske atacağı uyarısında bulunmaları, ardından “şov”lara son verilmesi, “aksi halde süreçte başa döneriz” uyarıları dikkate değer. Ankara’yı endişeye sevk eden, kamuoyunu infiâle sürükleyen, şüphesiz Kandil’teki terör örgütü kamplarından gelenlerin, terörist başının posterleri altında gösteri yapmaları, “terörden vazgeçtikleri”ne ve “pişman oldukları”na dair en ufak bir imâda bulunmamaları. Açık açık “önderliğin tâlimatıyla geldikleri”ni söylemeleri ve terör örgütüyle “pazarlık yapıldığı” havasını vermeleri… Gerçek şu ki terör örgütünün “teminatı”nın hiçbir bağlayıcılığının olmadığını, dahası terör örgütüyle müzâkerenin “terörü sonra erdirmeyeceğini” ve “anaların gözyaşlarını dindirmeyeceğini” bile bile hükûmetin “açılım süreci”ni sürdürmesi, süreci tıkadı. Hiçbir yasal zemini ve altyapısı hazırlanmadan, içinde ne olduğu bilinmeyen sloganlarla, altı doldurulmayan “millî birlik projesi” başlığıyla, “sağırlar diyalogu”na dönüşen, Erbil-Kandil-Washington ve İmralı kargaşasına boğulan “açılım”ın altyapısının hazırlamaması, süreci akıbetsiz hale getirdi…
“AÇILIM”IN ÇIKMAZA GİRECEĞİ BELLİ İDİ… Bu vaziyetiyle meselenin çıkmaza gireceği daha baştan belli idi. Ne var ki hükûmet, “açılım” kutusunun içinde ne olduğunu Meclis’e bir türlü açıklamadı. Millete izâh etmedi. Âdeta “ya tutarsa!” beklentisiyle devam etti. Kırk bin insanın katline yol açan, Türkiye’yi ve hatta bölge ülkelerini bölme ve parçalama hedefini güden, yabancı istihbarat servislerinin güdümünde ecnebilerin projelerini uygulayan terör örgütünün basit bir iki söylemle tasfiye edilmeyeceğini, terörün sonra ermeyeceğini hesaplayamadı. Tamamen dış dinamiklerin, küresel ifsad odaklarının etkisiyle, işgalci ülkelerin, “stratejik müttefik” ve “model ortak” olarak ilân edilen devletlerin plân ve projesiyle, destek ve himâyesiyle ayakta duran terör örgütüne, sözkonusu uluslararası mihrakların yardımı, finans kaynakları, siyasî desteği kesilmeden, terörün sonra ermeyeceğini hesaba katmadı. Diğer yandan Erdoğan’ın, Pakistan-İran dönüşü bir karar vereceklerini kaydedip “İllegal örgüt veya kişilerle müzâkere etmemiz söz konusu olamaz” demesi, aslında sürecin neden tıkandığının bir nevi ifâdesi. “Başbakan’ın en son Pakistan yolunda “Habur sınırında olup bitenlerin Avrupa’dan geleceği belirtilen 15 kişilik grubun dönüşü sırasında İstanbul’da da tekrarlanmasının yol açacağı sonuçları gözönüne alarak sürece ara verdiklerini” söylemesi, bunun ikrarı. “Bir tarafı yaparken, başka bir tarafı yıkma hakkımız olamaz” cümlesiyle daha ilk adımda meydana gelen tepkiyle geri adım atması, hükûmetin “açılım”a hazırlıksız olduğunun örtülü itirafı… Belli ki terör örgütü, “terörün durması” için İmralı ve Kandil’in muhatap alınmasını talep ediyor. Bu talebin anlamı, Öcalan’ın Ankara’ya ilettiği ve kamuoyuna açıkladığı içinde “federasyon” kelimesi olmayan lâkin “federasyon”dan öte “eyâlet sistemi”yle bölünme ve ayrılığa zemin hazırlayan “yol haritası”nın esas alınmasını şart koşmakta. Buna karşı, “böyle giderse silbaştan yaparız” diyen Başbakan’ın, “legal örgüt ve kişilerle görüşürüz” demesi, süregelen “açılım” sürecinde özellikle Ankara’nın haricî mahfilerin “terör örgütü”nü muhatap almaya baskısıyla karşı karşıya kaldığını ele vermekte…
SÜRECİ SEKTEYE UĞRATAN SEBEPLER… Gelinen noktada, süreç askıya alınmış ve sekteye uğramıştır. “Kürtlerin yegâne temsilcisi” olduğu havasıyla bütün bölgede ve Kürt siyasetinde belirleyici rol almayı hedefleyen PKK’nın oyununa gelinmiş; “muhatap alınması” çıkmazıyla duvara toslanmıştır… Ne var ki Ankara kulislerinde Genelkurmay Başkanı’yla gizlice görüştüğü belirtilen Başbakan, ara verdikleri bu süreci tekrar devam ettireceklerini tekrarlıyor. Bunun “devlet projesi” olduğunu yineliyor. “Açılım”ın hükûmetin ayağına dolaşmasını ve daha başlamadan “fiyasko”yla sonuçlanmasını, hâlâ bir tek “Habur’daki şov”a ve “karşılama usulü”ne bağlıyor. “Israrla kendilerine söylememize rağmen maalesef arzu edilmeyen durumlar ortaya çıktı. Bu karşılama, usul, Diyarbakır’daki süreç bundan sonra daha dikkatli olmamızı gerektiriyor” deyip, hâlâ “Eve dönüşler için dağ, Mahmur ve Avrupa diye üç zemin düşünüyoruz” diye konuşması, tıkanmayı “spekülasyon”lara ve “provokatörler”e indirgiyor. Bu durum, öncelikle siyasî iktidarın süreci sekteye uğratan sebepleri iyi tahlil edemediğini, doğru teşhiste bulunmadığını ortaya çıkarıyor. Oysa milletin desteği olmadan ve milletten mal olmayan hiçbir “proje” başarıya ulaşamaz, inkıtaya uğrar. Gerçek bir “açılım”ın olması için öncelikle silâhların susması, terör örgütünün silâh bırakması, saldırıların sona ermesi, teröristlerin ve elebaşlarının “pişmanlık” gösterip “teslim” olması ve toplumdaki tepkinin dinmesi, infiâlin sona ermesi gerekiyor… Kısacası, “açılım” sürecindeki yanlış hesap daha Bağdat’a varmadan Habur’dan dönmüştür… 27.10.2009 E-Posta: [email protected] |