27 Ekim 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Dizi Yazı

‘HABER TÜRK’ PROGRAMINDAKİ ÇARPITMALAR VE ÇELİŞKİLERE CEVAP-4

Askerler kendilerine verilen emirle Bediüzzaman'ın kabrinin bulunduğu iki kubbeli yerin üst pencerelerini, demir parmaklıkları kırarak içeri girerler.Ellerinde demir âlet ve balyozlarla mermerleri parçalamaya başlarlar

Said Nursî’nin naaşının nakli

Bediüzzaman’ın vefatından iki ay dört gün sonra 27 Mayıs inkılâbı ile Demokrat Parti hükûmeti devrilerek başta Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanlar olmak üzere iktidar partisi milletvekilleri ve yöneticileri Yassıada’ya doldurulur.

“Millî Birlik Komitesi” adı altında, Reisicumhur Cemal Gürsel, Alparslan Türkeş Başbakanlık Müsteşarı, M. İhsan Kızılordu ise İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturur.

Ve Bediüzzaman’ın vefatından 3 ay 18 gün sonra 11 Temmuz 1960 Pazartesi günü dönemin Urfa Valisi Necdet Yalçın ile Doğu Bölgesi Kolordu Kumandanı askerî bir uçakla Konya’ya giderler. Konya İmam Hatip Okulunda meslek dersleri öğretmenliği yapmakta olan Said Nursî’nin kardeşi Abdülmecid Ünlükul bir memurla vilâyete çağrılır.

Kendisine, “Kardeşin Said Efendi’nin cenâzesini Urfa’dan nakledeceğiz” derler. “Siz istemiş olacaksınız; şu kâğıdı imza edin!” diye önüne bir belge koyup dayatırlar. Abdülmecid Ünlükul’un, “Benim böyle bir isteğim yok” itirazına karşı, “Hadi çok uzatma, burayı imza et!” diye açıkça baskıda bulunurlar. (Merhum Bediüzzaman’ın Kabri Hâlâ Gizli mi Kalacak, Eşref Edip, Bugün, 22 Aralık 1967)

General Cemal Tural, Abdülmecid Ünlükul’la birlikte Urfa askerî birliğine gelirler. Cemal Tural kendilerini karşılayan bir albaya “Bu zat Said Nursî’nin kardeşidir, istirahatını temin edin, namazlarını rahatlıkla kılsın. Şayet diğer subay ve erlerden soran olursa subaylardan birinin babasıdır, dersiniz” diye emreder.

Aynı gün bir diğer subay da Urfa’dan Diyarbakır’a giderek galvanizli bir tabut yaptırıp getirir. Ertesi gün yani 12 Temmuz 1960 Salı günü, gece yarısı 00.30’da takviye askerî birliklerle Urfa’ya getirilir. Şehirde derin bir sessizlik vardır. Ortalıkta hiç kimse görünmez ve herkes uykudadır.

Yine o gün bekçilere vazife verilmez, onların yerine askerler ve jandarmalar yerleştirilir. Şehrin bütün mühim yerleri askerler ve zırhlı vasıtalar tarafından tutulur. Saat 01.00’de de Halilürrahman Camii sıkı bir kordon altına alınır. Askerler kendilerine verilen emirle Bediüzzaman Said Nursî’nin kabrinin bulunduğu iki kubbeli yerin üst pencerelerini, demir parmaklıkları kırarak içeri girerler. Ellerinde demir aletler, balyozlarla mermer mezarı parçalamaya başlarlar. (Said Kürdî’nin Cesedi Nasıl Nakledildi?, Yılmaz Büyükerşen, Dünya, 20 Temmuz 1960)

Er, Muşlu Boksör Yusuf’un anlattığına göre, parçalanan mezardan Bediüzzaman’ın naaşı bozulmamış olarak çıkınca, oradaki erler: “Bu zat şehitmiş; mezarını açmak günâhtır” diye aralarında konuşurlar.

Bediüzzaman’ın kardeşi Abdülmecid Ünlükul ise gözyaşları içinde ağabeyinin yüzüne bakar. Yüz on bir gün sonra açılan kabirde merhumun naaşı hiç bozulmamış, yalnız kefeni biraz sararmıştır.

Galvaniz tabutun kapağı lehimlendikten sonra hazırlanan uçağa koymak isterler. Fakat uçak dar gelir. Bunun üzerine Diyarbakır’dan ikinci bir askerî uçak getirilir. Tabut o uçağa yerleştirilir. Kardeşi Abdülmecid’i de uçağa bindirirler. (Bediüzzaman’ın Kabri Hâlâ Gizli mi Kalacak, Eşref Edip, Bugün, 22 Aralık 1967.)

Emekli Pilot Astsubay Ali Demirel’in anlattığına göre, Pilot-Astsubay Ahmed Kırlay’ın kullandığı C 47 askerî uçağı Afyon havaalanına iner. Tabut askerî bir vasıta ile Abdülmecid Ünlükul ile beraber Dinar-Baladız üzerinden Isparta istikametine götürülür. Bugün bilinmeyen kabrine yerleştirilir. Ortalık ağarmadan, kendi isteği üzerine, aynı gecenin içinde tekrar Abdülmecid Ünlükul’u askerî bir araçla Konya’ya götürür bırakırlar.

PİLOTLAR: “SAİD NURSÎ’NİN

TABUTUNU AFYON’A GÖTÜRDÜK…”

27 Mayıs 1960 ihtilâlinde Diyarbakır’da görev yaptığını belirten Pilot Astsubay Ahmet Kırlay, o sırada Tuğgeneral olan Cemal Tural’ın daha üst makamlardan aldığı emirle garnizona gelip görüştüğü Kurmay Başkanı Bahar Özkan’ın doğrudan kendisine telefon açıp “Görevli olarak Ankara’ya gideceğiz” dediğini ve Cemal Tural’ı da alarak Ankara’ya havalandıklarını anlatır.

Ardından da Tural’ın İçişleri Bakanlığından bir sivil görevliyi alarak aynı uçakla Konya’ya gittiklerini, o geceyi Konya’da geçirdikten sonra ertesi günü Konya İmam Hatip Mektebinde meslek dersleri öğretmeni olan Bediüzzaman’ın kardeşi Abdülmecid Ünlükul’un getirilip tayyareye bindirildiğini geniş geniş anlatan Pilot Astsubay Kırlay, daha sonra Cemal Tural’ın Urfa'ya gideceklerini bildirdiğini ve bir müddet sonra Urfa’ya inip yanlarındaki Abdülmecid Ünlükul’u oraya bırakarak Cemal Tural’la birlikte Diyarbakır’a döndüklerini kaydeder.

Ertesi gün yirmi dört kişilik çift motorlu küçük bir tayyare ile Urfa’ya gittiklerini belirten Kırlay daha sonra şunları anlatır: “Tayyarede altı kişiydik. Ben baş pilot Ahmet Kırlay, Tuğgeneral Cemal Tural, Pilot İsmail Ünal, Kurmay Başkanı Bahar Özkan, İkinci pilot Kadri Özkartal, Bediüzzaman Said Nursî’nin küçük kardeşi Abdülmecid Ünlükul ve bir de telsizci.

Urfa’da havaalanı olmadığı için toprak meydana indiklerini ihtiyatlı ve yavaşça inişler yaptıklarını söyleyen Kırlay, peşinden şu bilgileri verir: “Sonra bir müddet beklemiştik. Bir tabut içinde cenâzeyi getirmişlerdi. Kardeşi Abdülmecid Ünlükul, çok yorgun ve tam bir perişanlık içindeydi adamcağız. Bu esnada telâşlar ve gariplikler de başlamıştı. Getirdikleri tabut tayyareye sığmıyordu. Ankara ile telefon görüşmeleri başlamıştı”

Daha sonra tabutun sığacağı, Amerika’da alınan İkinci Dünya Savaşından kalma ve halen üzerinde mermi izleri bulunan Hava Kuvvetlerine ait bir C 47 uçağının getirildiğini kaydeden baş pilot Kırlay, nakil işini şöyle anlatır: “Bediüzzaman Said Nursî’nin cesedini kurşunlu bir tabuta koymuşlardı. Biz tayyare görevlilerini dergâha götürmemişlerdi. Bizler oradaki askerî kışlada beklemiştik. Cenâzeyi getiren ambulansın içinden erler çıkartmışlardı. Şimdi ismini hatırlayamadığım, uzun boylu, sarışın kurmay bir albay da bizimle beraber gelmişti.”

“Urfa’dan Afyon’a kadar olan yolculuğumuzda Cemal Tural bulunmamıştı diyen pilot Kırlay, nakil hadisesinin devamında şöyle özetler: “Tam iki saat onbeş dakika sonra Afyon’a inmiştik. Afyon’da sivillerden Afyon valisi ve Isparta valisi vardı. Ayrıca askerî subaylardan epey kişi vardı. Askerî bir ambulans geldi. Diğer arkadaşlarla birlikte tabutu uçaktan alıp, bu gelen ambulansa yerleştirdik…” (Belgelerle Bedüzzaman’ın Kabir olayı, Necmeddin Şahiner, 92-94)

ASKERLER: “NAAŞI, ISPARTA’DA

TOPRAĞA TEVDİ ETTİK”

Aynı uçaktaki (telsizci) ikinci pilot Kadir Özkartal da, başpilot Kırlay gibi aynı bilgileri verdikten sonra, uçakta katiyen telsiz irtibatı yapmamaları emrini aldıklarını ilâve ediyor.

“Urfa-Afyon yolculuğundan sonra, yaptığımız işi öğrenince, benim içimde bu büyük zata, çok büyük bir sempati ve takdir hisleri doğmuştu” diye o günkü duygularını aktaran Başpilot Kırlay, daha sonra şunları belirtir:

“Uçaktaki sivil zat bizim yanımızdaydı. Bizim makinist Burhan ‘Kim bu zat?’ diye soruyordu. O sivil, halim-selim zat; ‘Bu tabuttaki benim ağabeyimdir’ diye cevap vermişti. Sonra da ‘Bu zat, Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’dir’ diye eklemişti. Her iki zata karşı çok yakınlık hisleri doğmuştu içimde. Afyon’a indiğimizde bu zatın mezarının hiç bilinmeyen bir yerde olacağını arkadaşlar bizlere söylemişlerdi.

“Ben o zamanlardaki konuşmalardan ve rivayetlerden zannediyorum ki, Isparta’ya götürdüler ve o şehirde bir yere defnettiler. (…) Bu hadise esnasında beraber bulunduğumuz tüm arkadaşlar benimle aynı düşüncede olan kimselerdi. Sonra havacı arkadaşların hepsi de dine çok yakınlık duyan kimselerdi.” (a.g.e., 98-101)

Keza o sırada Afyon ili Hava Er Eğitim Taburunda askerlik yapan Havacı Er Beşir Kılıç, Said Nursî’nin naaşını bir binbaşının emrinde 7-8 çavuşla birlikte uçaktan aldıklarını anlatır.

“Uçak geldikten sonra bizim ambulans da kapının önüne geldi. Çavuşlar da etrafında dizildi. Orada sivillerden Afyon valisi bir de tanımadığım orta yaşlı zayıf, ince bir adam daha vardı. O sivil ve çok üzgün olan zatın ismini sonradan öğrenmiştim. Bu zat Konya’da oturuyormuş. Konya İmam Hatip Mektebi meslek dersleri öğretmeni imiş. Fakat bu adam çok yorgun, üzgün ve bitkin bir haldeydi. Uçaktan, çam ağacından yapılmış bir tabut indirdik. Bu tabutu çavuşlar muhâfaza ediyordu…

“Uçaktan üç-dört kişi indi. İki başçavuş, pilot, başgedikli, bir de hatırlayabildiğim kadar bir yarbay vardı. Sonra havaalanına Afyon Valisi, Isparta Valisi, Kurmay Başkanı geldi. (…) Bu arada devir-teslim yapılmış, Isparta Valisine cenâze teslim edilmişti. Başçavuşla yarbay, devir-teslim yapmışlardı.

“Ben sonra teğmenin yanına gitmiştim. O teğmen, tabutta olan şahsın çok büyük bir şahsiyet olduğunu söylemişti bana… Din düşmanları bu şahsın cenâzesinden bile korkuyorlardı. Tamamen harp halindeymiş gibi davranıyorlardı. Urfa’da elektrikleri bile kesmişler, polis ve bekçilerin bile evlerinden çıkmalarını yasaklamışlardı. Bunları bana o teğmen anlatmıştı. Teğmen anlatırken hırsından ve üzüntüsünden tir tir titriyordu.

“Diğer arkadaşlar da o uçaktaki tabutta Bedüzzaman Hazretlerinin olduğunu söylemişlerdi. Sonra ben ambulansın şoförlüğünü yapan Kayserili Nuri’ye sordum, ‘Nereye gittiniz?’ diye. Nuri bana, ‘Biliyorsun Afyondan çıktığımızda ikindi sonrasıydı. Ancak akşam vakti Isparta’ya varmıştık’ dedi. Ama Isparta’daki tabutu koydukları mezar yerini bir türlü söylemedi…” (a.g.e., 105-107)

Isparta 58. Tümen karargâhında asker Ahmed Çam ise aynen er Beşir Kılıç’ın anlattıklarını teyid eder. Isparta’dan Afyon Havaalanına hareket ettiklerini, bazı resmî sıfatlı adamlarla yüksek rütbeli komutanların olduğunu, tabutu alıp geldikleri yoldan Isparta’ya döndüklerini anlatır:

“Bu işte vazifeli tam on bir askerdik. Tabutu Isparta yakınlarında bir kabristana götürdük. Ben mezarın kazma işinde bulundum. Biz mezarı kazarken çevrede çok asker olduğunu tesbit etmiştim. Biz gelmeden çok daha önce o bölgeyi yüzlerce asker muhasara altına almıştı. Orada yanımızda götürdüğümüz portatif kürek ve kazmalarla bir yer kazdık. Kazdığımız yerde uzun uzun çam ve selvi ağaçları vardı. Tabutu hemen bu kazdığımız mezara indirdik. Bu mezar yerinden Isparta’daki birliğimize gelmemiz on onbeş dakika gibi kısa bir zaman sürdü. (a.g.e., 109-114)

Kendilerine, soranlara “Paşamızın komutasında muhafız olarak gittik ve geldik” demelerini, katiyyen kimseye bir şey söylememelerini, aksi takdirde “Bilmiş olun ki askerliğiniz bitmez, sürünürsünüz” tembihi yapıldığını belirten Çam, “Davraz Dağındaki Er Eğitim Tugayı’na aynı arabayla çok çabuk gelmiştik. Biz mezara tabutu defnettikten sonra etrafa baktığımda, Isparta’nın ışıkları görünüyordu” tesbitlerini de ilâve eder.

NAKİL İŞLEMİNE ŞÂHİD OLAN KARDEŞİNİN

İFÂDESİYLE…

ABDÜLMECİD Ünlükul’un daha sonra değişik yerlerde gün gün, saat saat, isim ve yer vererek anlattığı cenâzeyi nakil olayı da bütün bu bilgileri teyid eder. Said Nursî’nin naaşının—tabutunun— Afyon askerî havaalanına getirildiği ve Isparta yakınlarında bir mezarlığa defnedildiği tesbitini doğrular: “Temmuz ayının başlarında ve ağabeyimin vefatının dördüncü ayı idi. Konya’da Mevlânâ Türbesi civarında kira ile oturduğumuz eve öğle namazı vaktinde, sonradan ismini öğrendiğim Birinci Şube Şefi İbrahim Yüksel geldi: ‘Sizi Vali Bey çağırıyor’ dedi. Kendisiyle beraber vilâyete gittik. İçeri girdiğimizde üç general vardı. Biri Cemal Tural, biri de Refik Tulga idi. Refik Tulga o zaman İkinci Ordu Kumandanı ve geçici Konya Valisiydi. Cemal Tural bana ‘Abinizin kabrini Şark ahalisi ve güney sınırımızdan kaçak gelip ziyaret edenler var. Nazik bir zamandayız. Sizin de iştirakiniz ile kabrini İç Anadolu’ya nakledeceğiz. Şu kâğıdı lütfen imzalayın’ diye benim ağzımdan yazılmış bir dilekçe uzattı. Bunu okudum. ‘Benim böyle bir isteğim yok. Ne olur hiç olmazsa kabrinde rahat etsin’ dedim. ‘İmzalamaya mecbursun. Bizi zor durumda bırakma’ dediler.

“Dilekçeyi imzaladıktan sonra, bizi havaalanına götürecek vasıtaya bindirdiler. Evin ve çocukların haberi yok. Tabiî hepsi merak ve korku içinde kalmışlar.

“Diyarbakır’a vardık. Az bir moladan sonra ayrı bir uçakla Urfa’ya gittik. Beni askerî vasıtayla yine askerî bir binaya götürdüler. Yemek teklif ettiler. İstemedim. Çünkü çok bitkindim. İkindi vakti Urfa’ya inmiştik. Akşam olduktan sonra bir jiple beni bir yüzbaşı refakatinde ve bazı erlerle beraber Halilürrahman Dergâhına götürdüler. Caminin avlusunda iki tane tabut vardı. Bazı askerler dolaşıyordu. Yanıma bir doktor geldi. ‘Fazla merak edip üzülmeyin. Üstadı Anadolu’ya naklediyoruz. Onun için sizi buraya getirdiler’ dedi. Doktorun bu sözleri üzerine sinirlerim tamamen bozulmuştu ve ağlıyordum.

“Doktor askerlere: ‘Bu tabutu açıp Üstadı öbür tabuta alacağız” diyor. Fakat erler çekiniyor ve korkuyorlardı. ‘Biz yapamayız, çarpılırız’ dediler. Fakat doktor: ‘Kardeşlerim biz emir kuluyuz. Ne yapalım mecburuz’ dedi. Hep beraber tabutu açtık. İçimden ‘Seyda’nın kemikleri birbirine karışmıştır’ diyordum. Fakat elimi kefene sürünce sanki yeni vefat etmiş gibi bir hal vardı. Yalnız kefenin ağız kısmı biraz sararmıştı, dışında da bir su damlası şeklinde bir leke vardı. Doktor kefenin ağzını açtı; yüzüne baktım, âdeta tebessüm ediyordu. Yine hep beraber kucakladık o şanlı mazlûm Üstadı; askerlerin getirdiği çok ağır ve büyük tabuta yerleştirdik. Tabutun etrafındaki boşluğu otlar ile doldurdular. Bütün işler bittikten sonra, bir askerî cemseye bindik. Doğru uçağın yanına. Caddelerde hep süngülü askerler geziyordu.

“İlk uçak tabutu almadı. İkinci bir uçak geldi, tabutu bunun içine uzattık. Ben de yanına oturdum. İçimi hüzün, gözlerimi yaş kaplamıştı. Az sonra Afyon’a indik. Sonra oradan da bir ambulans ile Isparta’ya doğru hareket ettik. Önümüzde ve arkamızda askerî vasıtalar bize refakat ediyordu.. Önceden hazırlanmış mezara Üstadı defnettik.

“Bana, istersem o günü Isparta’da geçirebileceğimi söylediler. Ben de hemen Konya’ya dönmek istediğimi bildirdim. Askerî bir araba ile beni Konya’ya getirip bıraktılar.”

27.10.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Dizi Yazı

  (26.10.2009) - ‘HABER TÜRK’ PROGRAMINDAKİ ÇARPITMALAR VE ÇELİŞKİLERE CEVAP-3 - CEVHER İLHAN

  (25.10.2009) - ‘HABER TÜRK’ PROGRAMINDAKİ ÇARPITMALAR VE ÇELİŞKİLERE CEVAP-2

  (24.10.2009) - Memlekete 6 ay sonra kavuştuk

  (23.10.2009) - Çin dünyanın süper gücü olabilir

  (22.10.2009) - Çin'in en büyük problemi inançsızlık

  (21.10.2009) - Okyanusta bir gün daha az yaşadık

  (20.10.2009) - Dünyanın en önemli geçiş noktası: Panama

  (19.10.2009) - Kaptanın seyir defterinden altı ayda altı kıta. - Vebi Horasanlı - 7

  (18.10.2009) - Kaptanın seyir defterinden altı ayda altı kıta. - Vebi Horasanlı - 6

  (17.10.2009) - Kaptanın seyir defterinden altı ayda altı kıta. - Vebi Horasanlı - 5

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.