Dizi Yazı |
CEVHER İLHAN |
‘HABER TÜRK’ PROGRAMINDAKİ ÇARPITMALAR VE ÇELİŞKİLERE CEVAP-3 - CEVHER İLHAN |
Risâle-i Nur’un okunmasını suç saymak mümkün değildir “Haber Türk”teki “Teke Tek” programına katılan “tarihçiler”in yok saydıkları bir diğer husus, Süleyman Demirel’in Bediüzzaman ve Risâle-i Nur’la ilgili beyânlarıdır. Demirel’in Said Nursî ile hiçbir ilgisinin olmadığını hiçbir beyânda bulunmadığını ileri sürmeleridir. Yakın siyasî tarihe bizzat şahid olmuş tarihçilerin göz göre göre bu uydurmayı seslendirmeleri ve “onaylamaları”dır… Tıpkı “Başbakan Tayyip Erdoğan’ın merhum Adnan Menderes’ten sonra ‘Said Nursî’ adını resmen telâffuz eden ikinci başbakan olduğu” iddiasıyla Bediüzzaman isminin zikrini ve övgüsünü bugün sadece Erdoğan’a hasreden ve Demirel’i atlayan bazı yazarlar gibi, Demirel’in Bediüzzaman hakkındaki sözlerini görmezden gelmeleridir. Oysa Demirel’in Said Nursî hakkında söyledikleri, Risâle-i Nur’lar hakkındaki tesbitleri arşivlerde, hâfızalarda. Cumhuriyet döneminde Başvekil Adnan Menderes’ten sonra Başbakan Süleyman Demirel’in defalarca yaptığı Said Nursî atıfları ortada… Gerek iktidarda ve gerekse muhalefette Demirel’in siyasî hayatı boyunca çeşitli kapalı ve açık toplantılarda, meydanlarda Bediüzzaman’dan yaptığı özellikle vatanın ve milletin birliğine ve bütünlüğüne dair atıflar ve alıntılar gazetelerin arşivlerinde. Nur Talebelerinin Adalet Partisi’ne ve devamı partilere desteği üzerine, İnönü’nün “Demirel Said Nursî’nin halifesidir” polemiğiyle başlayan ve dünden bugüne basında çıkan “Bediüzzaman ve Demokratlar ve Demirel” eksenli tartışmalar da bir yana… Anarşi ve darbelerle, ara dönemlerle demokrasinin inkıtaa uğratıldığı Türkiye’nin en zor ve sıkıntılı zamanlarında, Başbakan Demirel, Said Nursî’nin ismine ve fikirlerine atıfta bulunmaktan çekinmemiştir. Başbakan olarak Aydınlar Ocağı’nda yaptığı konuşmada, “Che Guevara’nın ‘Bir şehir nasıl yakılır’, ‘Bomba nasıl yapılır’, ‘Adam nasıl kaçırılır’ eserlerinin satıldığı, Karl Marks’ın Manifestosunun serbestçe okunduğu bir Türkiye’de, Risâle-i Nurun okunmasını ve suç sayılmasını anlamak mümkün değildir” diyen ve Bediüzzaman’la birlikte Nur Risâlelerini nazara veren Demirel’dir.
DEMİREL’İN BEDİÜZZAMAN YORUMU, ARŞİVLERDE… Yine Başbakan iken bir milletvekilinin “Bediüzzaman’a iâde-i itibar” hakkındaki önergesi”ni Meclis’e sunması üzerine, “Bediüzzaman zaten itibarlıdır” diyen de Demirel’dir. 11 Ocak 1993 ve devam eden tarihlerdeki gazetelerin manşetlerinde bu husus açıkça yer almaktadır. Sözkonusu tarihte “Demirel tâlimat verdi; Said-i Nursî’ye iâde-i itibar” başlıklı manşet haberde, “Demirel, Hoca, zaten itibarlı bir insandı. Kabrinin nakli konusunda ise vasiyetine göre hareket edilecek’ şeklinde konuştu” diye yazar. Yine aynı günkü Hürriyet’te yine Demirel’e atfen, “Nursî’nin zaten itibarlı olduğunu, itibarının iâdesi diye birşey olmadığı” belirtiliyordu. Zaman’dan Cumhuriyet’e, Tercüman’dan Milliyet’e kadar hemen hemen bütün gazeteler ve dergiler manşetten Demirel’in bu sözlerini naklederler. Demirel’in özel sohbetlerde Bediüzzaman hakkındaki olumlu konuşmaları ve eserlerinin bir şaheser olduğunu takdirleri bir yana… On yıl devam eden Ankara-Kocatepe Camiinde (28 Ekim 1990’da) okunan Bediüzzaman Mevlidine, “Büyük âlim ve büyük müfessir Bediüzzaman Said Nursî için okunacak mevlidi Allah kabul etsin. Hakkın savunucusu ve iyiliğin yol göstericisi olan Bediüzzaman Said Nursî’ye Allah rahmet eylesin” ibâresiyle telgraf gönderen tek siyasî lider Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Demirel’dir. Başta gazetemizin imtiyaz sahibi Mehmet Kutlular olmak üzere on Yeni Asya mensubunun DGM’ce tâkibata uğratılıp nezârete atılması ve “Demirel, Bediüzzaman Mevlidine nasıl telgraf gönderir?” tepkisi üzerine, “Mevlid okundu diye, Türkiye’de eğer bir takım tâkibatlar yapılıyorsa, yapanlar dikkatli olsun, yaptığınız iş lâikliğe aykırıdır” diye uyaran Demirel’dir. Devamında, “Türkiye’de 550 yıldır mevlid okunuyor; TC kanunlarında mevlidin suç olduğuna dâir bir hüküm bulunmuyor. Mevlitte herhangi bir hâdise çıkmamışsa, cam-çerçeve kırılmamışsa, provokasyon olmamışsa, suç nedir o zaman? Türkiye’de birçok kişi öldürülüyor, kâtilleri meçhul. Devlet onları arayıp bulsa daha iyi eder” diye tepkisini koyan da Demirel’dir. 1986’da, Türkiye entelektüellerinin, iş adamlarının, yazarların, üst düzey bürokratların ve politikacıların katıldığı İstanbul Taksim’deki The Marmara Otelinde belli peryodlarla yapılan “Marmara Grubu” konferansında, demokrasi ve hürriyet konusundaki konuşmasında Bediüzzaman’ın sözkonusu tesbitlerini hatırlatan Demirel’e, toplantıdaki bazı katılımcıların homurtuları ve tepkileri arasında yazar Oktay Ekşi, konferansın sonundaki soru-cevap bölümünde, “Sözlerinize katılıyoruz, tamam; ancak Bediüzzaman’ı demokrasi ve hürriyete dair tesbitlerinize örnek vermenize itirazımız var” der. Daha önce ve sonra bu konudaki saldırılara, yaygaralara karşı dik duran 1990’da “Bediüzzaman Said Nursî, büyük İslâm âlimidir, Kur’ân müfessiridir” diyen Demirel, toplantıya katılanların bizzat anlattıklarına göre Ekşi’ye özetle şu cevabı verir: “Bu sizin görüşünüz. Bediüzzaman bin yılda bir gelen bir İslâm âlimidir. Bu bakımdan Bediüzzaman’ın, meşrûtiyet ve hürriyet konusundaki görüşlerini çok önemli buluyorum ve takdir ediyorum. Bediüzzaman, demokrasi ve hürriyet meselesinde, bizden 100 sene öndedir. Eserlerinden bunu anlıyoruz” diye cevaplar. Nur Külliyatını alıp okuyarak Said Nursî konusunda cahil kalmaktan kurtulmaları gerektiğini tavsiye eder. Bediüzzaman hakkında peşpeşe gelen yarım düzineyi aşkın sorulara büyük bir vukûfiyet ve kararlılıkla cevap veren ve sözlerinin arkasında duran Demirel, kapalı kapılar arkasındaki tartışmada sergilediği bu cesâretli çıkışıyla toplantıya katılan yazarların, diplomatların, siyasetçilerin, iş adamlarının dikkatini çektiği, hatta bunlardan bazılarının Bediüzzaman’ı ve Nur Risâlelerini okumasına ve araştırmasına vesile olduğu, yine toplantıya iştirak edenlerin ifâdeleriyle tevsiktir. Yine “Bediüzzaman Hazretlerinin Divân-ı Harb-i Örfî kitabında çok güzel bir sözü var” diye başlayıp, “Orada der ki; ‘Padişah, Peygamberimizin emrine itaat etse ve yolunda gitse Halifedir. Biz de ona itaat edeceğiz. Yoksa Peygambere tâbi olmayıp, zulüm edenler, padişah da olsalar haydutturlar” cümlesini aktardıktan sonra, “Devlet hâdisesini bunun kadar güzel izâh eden çok az şey vardır” yorumunu yapan da Demirel’dir. (Köprü; Ekim-1985) Hürriyet, 2.11.1990) Mevlide gönderdiği telgrafın hatırlatılması üzerine, “Kaçak iş mi yapıyoruz? Heyet, ‘Mevlid okutacağım’ diyor, dâvetiye gönderiyor. Ben ‘Mevlidiniz mübârek olsun’ diye telgraf gönderiyorum; bir siyasî parti genel başkanı olarak, ‘Mevlidiniz mübârek olsun demeyecek miyim? Bu vicdanlara baskıdır” çıkışında bulunan Demirel’dir. Bir takım insanların Bediüzzaman’ı “körü körüne tâkip etmediklerini” kaydedip, koltuğunun altındaki dosyayı göstererek, hâdiseye seyirci kalan dönemin Başbakanı Yıldırım Akbulut’un İçişleri Bakanlığı devresinde valiliklere gönderdiği “Risâle-i Nurlarda hiçbir suç olmadığı”nı belirten “tamim”i nazara veren ve Nur Talebeleri câmiasının rahat bırakılması ikazında bulunan da Demirel’dir. Keza, 3 Kasım 1990’da DYP İstanbul il binasının açılışında, gazetemizin imtiyaz sahibi ve on arkadaşının nezârete atılması haberlerine karşı, “Türkiye’de 13’e yakın cinâyet işlenmiştir; onları araştırsalar, fâillerini bulsalar daha iyi olur. Madem bu kadar hassaslar, hapishânelerdeki adamları kaçırmasınlar” diye konuşan ve DGM savcısının kendisi hakkında da soruşturma yaptığını hatırlatan gazetecilere, “İstediği kadar soruştursun. Ben ne dedim? ‘Said Nursî büyük âlimdir, büyük Kur’ân müfessiridir’ dedim. ‘Büyük âlim olmadığını’ söyleyenin alnını karışlarım. Büyük âlim, büyük müfessir demek suç mu? Soruşturma açacakmış. Burası Tanganika mı?” tepkisi veren de Demirel’dir. (a.g.e., 49-50) Demirel’in Said Nursî hakkındaki sözleri, yalnız Yeni Asya’da ve Köprü dergisinde değil, birçok gazete ve mecmuada yayınlanmış, geniş yorumları yapılmış, kitaplarda, mecmualarda, araştırmalarda yer almıştır. Meselâ Hürriyet gazetesi başyazarı Oktay Ekşi’nin, “Sayın Demirel’in Said Nursî’ye olan hayranlığı, kendisinin özellikle Nurcu kesimin yayın organlarına verdiği demeçlerde bol bol ifâde edilmiştir” dediği ve “Demirel Nurcu mu?” başlıklı yazısında, “İşin tuhafı, Sayın Demirel’in laik Cumhuriyete bakış şekli ile Saidi Nursi’ninkiler arasında çok büyük benzerlik olduğunu bizzat ifâde eden de Sayın Demirel’dir” yorumu bunlardan biri. Peki, “Haber Türk”teki tarihçilerin, gazetelerin manşetlerinde, medyada büyük bir gürültüyle yer alan, kamuoyundan ses getiren bütün bu beyânları bilmemeleri garip değil mi?
BİR DİĞER ÇARPITMA VE UYDURMA…
“Haber Türk” tarihçilerinin çarpıttığı bir diğer konu, Bediüzzaman’ın kabri nakledilirken tabutunun denize atıldığı uydurmasıdır. Olayları bizzat yaşamış Bediüzzaman’ın yakın talebelerini, o günlere ait resmî - orijinal belgeleri, hâtıraları, gazete kupürlerini ve haberleri bir arada derleyen araştırmacı Necmeddin Şahiner, Bediüzzaman’ın kronolojik hayatını yazdığı “Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî” isimli kitabında, Bediüzzaman’ın kabrinin nakli etraflıca anlatılır. Buna göre, 23 Mart 1960 Çarşamba günü (Ramazan’ın 25’inde) Urfa’da vefat eden Bediüzzaman Said Nursî’nin vefat haberini alan binlerce Urfalı akın akın otelin önünü doldurur. Bütün illere telgrafla, telefonla vefat haberi duyurulur. Demokrat Parti İl Başkanı Mehmet Hatiboğlu ve diğer Urfa ileri gelenleri, “Üstadı Dergâhta (Hz. İbrahim’in makamı) yıkayacağız ve oraya defnedeceğiz” diye karar alırlar. Sonra cenâze Ulu Camiye getirilir. Haberi alan Türkiye’nin her bir yerinden binlerce, on binlerce insan bir sel dalgası halinde Urfa’ya akın eder. Aynı gün öğleden sonra teçhiz ve tekfin işleri yapılır. O gece cenâze camide kalır. Sabaha kadar hatimler indirilir, duâlar yapılır. Cami gelenlerle dolup taşar. Vali, Belediye Reisi ve onbinlerce insanın iştirakiyle Ulu Camide cenâze namazı kılınır. Bir gün sonra, çevre il ve ilçelerden, köylerden gelen büyük kalabalıkla Urfa’da mâşeri bir kalabalık birikir. Esnaf cenâze merâsimine iştirak için dükkânlarını kapatır. Sokaklarda kimse kalmaz, herkes cenâzeye iştirak eder. Ulu Camiden Dergâha kadar olan bir buçuk kilometrelik yol iki saatte ancak alınabilir. Bediüzzaman’ın tabutu eller üstünde, parmaklar üstünde, başlar üstünde Dergâha getirilir. Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece öncesinde ikindiden sonra Halilürrahman Camiinde hazırlatılan iki kubbeli lâhde tevdi edilir…
YARIN: SAİD NURSÎ'NİN NAAŞININ NAKLİ |
CEVHER İLHAN 26.10.2009 |