Lahika |
Âyet-i Kerime Meâli Hakkı bâtılla karıştırmayın ve bildiğiniz halde hakkı gizlemeyin. Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Allah’ın huzurunda eğilenlerle beraber siz de rükûa varın. Bakara Sûresi: 42-43 |
26.10.2009 |
İslâm’ın ve Asya’nın istikbali, gayet parlak görünüyor
İHâtime slâm’ın ve Asya’nın istikbali, uzaktan gayet parlak görünüyor. Çünkü Asya’nın hâkim-i evvel ve âhiri olan İslâmiyetin galebesi için dört-beş mukavemetsûz kuvvetler ittifak ve ittihad etmektedirler. Birinci kuvvet: Maarif ve medeniyetle mücehhez olan İslâmiyetin kuvvet-i hakikiyesidir. İkincisi: Tekemmül-ü mebâdî ve vesâitle mücehhez olan ihtiyac-ı şediddir. Üçüncüsü: Asya’yı gayet sefalette, başka yerleri nihayet refahette görmekten neş’et eden tenebbüh-ü tâm ve teyakkuz-u kâmille mücehhez olan gıpta ve rekabet ve kîn-i muzmerdir. Dördüncüsü: Ehl-i tevhidin düsturu olan tevhid-i kelime; ve zeminin hasiyeti olan itidal ve tâdil-i mizaç; ve zamanın ziyası olan tenevvür-ü ezhan; ve medeniyetin kanunu olan telâhuk-u efkâr; ve bedeviyetin lâzımı olan selâmet-i fıtrat; ve zaruretin semeresi olan hafiflik ve cüret-i teşebbüsle mücehhez olan istidad-ı fıtrîdir. Beşincisi: Bu zamanda maddeten terakkiye mütevakkıf olan i’lâ-yı kelimetullah, İslâmiyetin emriyle ve zamanın ilcââtıyla ve fakr-ı şedidin icbarıyla ve her arzuyu öldüren ye’sin ölmesiyle hayat bulan ümitle mücehhez olan arzu-yu medeniyet ve meyl-i teceddüttür. Ve bu kuvvetlere yardım etmek için ecanib içine ihtilâl veren ve medeniyetleri ihtiyarlandıran mesâvi-i medeniyetin mehasinine galebesidir. Ve sa’yin sefahete adem-i kifayetidir. Bunun iki sebebi vardır: Birincisi: Din ve fazileti düstur-u medeniyet etmemeklikten neş’et eden müsaade-i sefahet ve muvafakat-i şehvet-i nefistir. İkincisi: Hubbüşşehevat ve diyanetsizliğin neticesi olan merhametsizlikten neş’et eden maişetteki müthiş müsavatsızlıktır. Evet, şu diyanetsizlik Avrupa medeniyetinin içyüzünü öyle karıştırmış ki, o kadar fırak-ı fesadiyeyi ve ihtilâliyeyi tevlid etmiş. Faraza hablü’l-metin-i İslâmiye ve sedd-i Zülkarneyn gibi şeriat-ı garrânın hakikatine iltica ve tahassun edilmezse, bu fırak-ı fesadiye, onların âlem-i medeniyetlerini zîr ü zeber edeceklerdir. Nasıl ki şimdiden tehdit ediyorlar. Acaba hakikat-i İslâmiyenin binler mesailinden yalnız zekât meselesi düstur-u medeniyet ve muavenet olursa, bu belâya ve yılanın yuvası olan maişetteki müthiş müsavatsızlığa devâ-i şâfî olmayacak mıdır? Evet, en mükemmel ve bozulmaz bir deva olacaktır. Eğer denilse: “Şimdiye kadar Avrupa’yı galip ettiren sebep, bundan sonra neden etmesin?” Cevap: Bu kitabın mukaddemesini mütalâa et. Sonra buna da dikkat et: Sebeb-i terakkîsi, her şeyi geç almak ve geç de bırakmak ve metanet etmek şe’ninde olan burudet-i memleket; ve mekân ve meskenin darlığı; ve sakinlerin kesretinden neş’et eden fikr-i mârifet ve arzu-yu san’at; ve deniz ve maden ve sair vesaitin müsaadesiyle hasıl olan teâvün ve telâhuk idi. Fakat şimdi tekemmül-ü vesait-i nakliye ile, âlem bir şehr-i vahid hükmüne geçtiği gibi, matbuat ve telgraf gibi vesait-i muhabere ve müdavele ile, ehl-i dünya, bir meclisin ehli hükmündedir. Velhasıl, onların yükleri ağır, bizimki hafif olduğundan, yetişip geçeceğiz—eğer tevfik refik olsa. Muhâkemât, s. 37-38. LÜGATÇE: adem-i kifayet: Yetersizlik. burudet-i memleket: Memleketin soğukluğu. fırak-ı fesadiye ve ihtilâliye: İhtilâl ve fitne-fesat yoluyla çıkan ayrılıklar. hubbüşşehevat: Şehvet sevgisi. kîn-i muzmer: Gizli kin. mesâvi-i medeniyet: Medeniyetin çirkinlikleri, günahları. meyl-i teceddüt: Yenilenme, tazelenme meyli. sa’y: Çalışma, çaba. selâmet-i fıtrat: Fıtratın selîm oluşu. şehr-i vahid: Tek bir şehir. tâdil-i mizaç: Mizacın dengelenmesi. tekemmül-ü mebâdî: Güzel, mükemmel başlangıç. tekemmül-ü vesait-i nakliye: Nakil vasıtalarının gelişmesi. telâhuk-u efkâr: Fikirlerin birbirine eklenmesi; bilgi birikimi. tenebbüh-ü tâm: Tam uyanış. tenevvür-ü ezhan: Zihinlerin aydınlanması. teyakkuz-u kâmil: Mükemmel uyanıklık. vesâit: Vasıtalar. vesait-i muhabere ve müdavele: İletişim ve haberleşme vasıtaları. ye’s: Ümitsizlik. |
Bediuzzaman Said Nursi 26.10.2009 |
Şarktakİ aşİret ağalarI Bedİüzzaman’I anlatIyor
Mümtaz şahsiyeti, mübarek hayatı, deha fikirleri ve telif ettiği mükemmel eserleriyle milyonların gönlünde taht kuran Bediüzzaman Hazretleri, ülkemizde pek çok kesim tarafından takdir ve tahsinle karşılanıyor, yâd ediliyor. Ülkemizin her yerinde, her yönüyle tasvir edilen Bediüzzaman Hazretleri’ni, şarkta adeta müesseseleşen ağalık ve aşiret reisliğinde söz sahibi olan ağa ve aşiret reisleri de, takdir ve tahsinle yâd etmekten geri kalmamaktadırlar. Doğu ve Güneydoğu’da cereyan eden hadiseler bağlamında, fikir ve fiiliyâtıyla problemlere çare olan Aziz Üstad’la alâkalı görüştüğümüz aşiret ağalarının Üstada ve fikirlerine karşı bakış ve değerlendirmeleri oldukça manidar. Şarkta görev yaptığımız yıllarda, kendileriyle yakînen tanıştığımız, görüştüğümüz ve dostluk kurduğumuz şahıslara, Bediüzzaman ve görüşleriyle alâkalı intibâlarını sormuş, öğrenmiş ve izhar etmelerini istemiştik. Bu görüşmelerimizi, şu sıralar gündemde olan Doğu ve Güneydoğu hadiseleri münasebetiyle paylaşmakta yarar görüyorum. Van’da “Buruki (Burulan) aşireti” olarak bilinen oldukça kalabalık bir nüfusa sahip aşiretin ağalarından, aynı zamanda meclis başkanlığı da yapmış rahmetli Kinyas Ağa’ya (Kinyas Kartal), merhum Ali Uçar Ağabeyle birlikte, oğlu Nadir Kartal’a ait eczanede ziyarette bulunmuş ve kendisiyle görüşmüştük. Sıcak bir atmosfer içinde bizi karşılayarak, Üstad’la alâkalı suallerimize cevaplar vermişti. Şöyle sormuştuk: “Şarktaki herkesin, çoğu yerde, bağlı olduğu önemli şahsiyetler var. Bir şeyhe veya bir ağaya bağlılar. Sizin öyle hürmet gösterdiğiniz ve bağlı olduğunuz birisi var mı?” Kinyas Ağa, bu suâlimize açık yüreklilikle mukabelede bulunarak, “Bak Ali kardeş, bak kardeşim (bana dönerek), benim şeyhim de, ağam da, üstadım da Üstad’dır, Bediüzzaman’dır, Molla Said’dir. Eğer ben bugün bilsem ki Cenâb-ı Hak şu son zamanda bir kurtarıcı gönderecek, ben onun Üstad olduğuna kanaat getiririm” diyerek hayranlığını ifade etmişti. Kinyas Kartal, 1923 yılında Bediüzzaman’la birlikte Şark’tan Anadolu’ya sürgün edilenlerdendir. Bediüzzaman’a olan hasretini, “Ben onun hayranıyım” şeklinde izhar etmişti. Yine Van’da eski ağa ve aşiret liderlerinden Patnoslu Hüseyin Paşa’nın oğlu Haydar Süphandağ’la (Adilcevaz’a bağlı Köçeri Köyü’ndendir) sağlığında yaptığımız sık görüşmelerin birinde, Üstad’la olan yakınlığını anlatırken, onunla görüştüğünü, Üstad’ın bu zamanda gerek şahsiyet, gerekse eserleriyle, bu ülke ve insanının problemlerine çare olacak tek şahsiyet ve eserler olduğunu üstüne basa basa, hayranlıkla söylemişti. Bizzat şahitlik yapanlardanım. Şarktaki bir diğer aşiret ağası, Van’ın Başkale ilçesinde oturan, uzun yıllar belediye başkanlığı yapmış, Ertuşi aşiretine mensup, Ertuşi aşiret ağalarından İskender Ertuş Bey’in, yakın arkadaşlığımız sırasında, Bediüzzaman’la ilgili görüşlerini dinleyerek not etmiştim. Değerli bir insan olan İskender Bey’in bulunduğu ilçede uzun yıllar görev yaptığımdan, onun Üstad’a ve fikirlerine olan sıcak ilgisini çok yakından bilenlerdenim. Israrlı dâvetlerine icabet ederek gittiğim, kendisine ait köşkünün genişçe olan salonunda, şöminenin bulunduğu duvarın yüksek bir yerine astığı Üstad’ın büyük fotoğrafı altında oturmuşken, bize Üstad’la ilgili şu intibâ ve görüşlerini aktarmıştı: “Ben, Şakir Ağa’nın torunuyum. (Şakir Ağa, Üstad’a çok yakın olan eski aşiret liderlerindendir.) Biz Üstad’ı çok severiz. Onun bu ülkeye ve bölgeye çok faydası olmuştur. Bugün içinde bulunduğumuz sıkıntıların aşılması için, devlet de, millet de onun yüksek fikirlerinden yararlanmalıdır. Bediüzzaman, herkese çok önceden akıl ve fikir vermiş. Onun fikirlerine uyulursa hiçbir kargaşa olmaz. O, kucaklayıcı fikirleriyle çare olan büyük bir vatanperverdir. Ülkesi için harplere girmiş, düşmanla savaşmış, ülkemizin birlik ve beraberliğine hizmet etmiştir. Kürt’ün de, Türk’ün de kardeşliğini vurgulamış, insanları ‘doğru Müslümanlıkta’ birleştirmeye çalışmıştır.” Güneydoğu’da bulunan aşiret liderlerinden birisiyle daha, uzunca bir sohbetimiz olmuştu. Bunlar arasında Mardin’e bağlı Derik ilçesinin, eski ismiyle Küfürlü, yeni ismiyle Karataş Köyü’ne yaz mevsiminde gelerek İzzet Ağa’yla (İzzet Önen) görüşmüştük. Son aldığım habere göre vefat ettiğini öğrendiğim İzzet Önen, bilgili olmasının yanında tarih kültürü de gelişmiş biriydi. Orada uzun yıllar görev yaptığımdan kendisiyle Bediüzzaman Hazretleri’ni hep konuşurduk. İzzet Ağa, Bediüzzaman’a bakışını, onun eserlerine ilgisini ise şöyle anlatırdı: “Said Nursî, çok yönlü bir âlim olarak, bu bölgeyi ve bölge insanını çok iyi tahlil etmiştir. O, bölgenin kendine has hususiyetleri içinde, mevcut şartlarda en doğru çözümleri üretmiş ve bu fikirleri, yazdığı kitaplarda da herkesle paylaşmıştır. Devlet de, insanımız da onun o yüksek fikirlerinden yararlanmalıdır. “Ona ve eserlerine karşı beslenen ön yargıyı aşarak, ona gerçekten kulak verilmeli, mevcut problemleri aşmada onun fikirleri esas alınmalıdır diye düşünüyorum. Hepsi bu kadar.” Umarım, yetkililer, Bediüzzaman Hazretleri’nin ıztırabına kulak vererek, ülkesiyle paylaştığı fikirlerinden yararlanma yolunu tercih ederek, bölgenin problemlerinin izalesine katkıda bulunurlar.
|
MUSTAFA ÖZTÜRKÇÜ 26.10.2009 |