Cevher İLHAN |
|
Sınırdaki “dönüş”ün akıbeti (2) |
Sınırdaki sembolik “dönüş”ün arkasının gelip gelmeyeceği ve akıbeti tartışılıyor. Terör örgütünün tahriki ve kandırmasıyla Türkiye’yi terk edip sınırların ötesinde Mahmur ve Havaşin gibi BM’nin gözetimindeki “mülteci kampları”nda kalan ve önemli bir kısmı orada dünyaya gelen vatandaşların geri gelmesi elbette olumlu bir gelişme. Ancak asıl olan bu kamplarda toplatılıp âdeta bir koloni haline getirilen ve sayıları on bini aşan vatandaşların değil, öncelikle teröristlerin gelip “teslim” olmasıdır. Doğrusu, bu “dönüş”ün de 29 yıl önceki “dönüşler” gibi akamete uğrayacağı endişesi, ister istemez işin arka plânını akla getiriyor. Tıpkı teröristbaşı Öcalan’ın Kenya’ya kaçırılıp Türkiye’ye teslim edilmesi için Ecevit’in daha sonra “Neden teslim ettiler, hâlâ anlayabilmiş değilim?” sorusundaki endişeyi hatırlatıyor… Zira dağdan iniş olmadıkça “dönüş”ün bir netice vermeyeceği ortada. Teröristleri yetiştirip Türkiye’ye salan ve sayıları üç yüzü aştığı belirtilen Kuzey Irak’ın, Kandil’in yanısıra önemli bir kısmı Avrupa’da cirit atan terörist ele başıları teslim alınmadıkça terör örgütünün dağılmayacağı, bir gerçek… TERÖRİST ELEBAŞLARININ TESLİM EDİLMESİ GEREKİR… Bilindiği gibi daha Bush zamanında Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Gül’ün Beyaz Saray ziyaretlerinde Kuzey Irak’taki terörist elebaşıların “150 kişilik liste”sini verip Türkiye’ye teslim edilmesi talepleri yerine getirilmemiş, bunlardan bir teki dahi teslim edilmeyip oyalama taktiği güdülmüştü. Srilanka’daki silâhlı terör örgütü Tamil gerillaları gibi PKK’nın de BM’ye müracaat ederek resmen yardım istemesini öneren ve terör örgütünü “meşrulaştırma”ya çalışıp Türkiye’nin başına belâ eden ABD’nin başta beri bölge üzerinde plânları olduğu herkesin mâlumu. PKK’nın “ortak düşman” olduğunu söyleyip “terörle mücadele”de Türkiye ile “stratejik müttefiklik” iddiasında bulunan başta Bush ve Dışişleri Bakanı Rice olmak üzere Washington’daki yetkililer, “terörist elebaşları”nın Türkiye’ye teslimini yıllarca daha kendini koruyamayan güdümlerindeki Irak hükûmetine havale ettiler. Oysa Amerikan yönetimin işgal ve kontrolündeki Irak’ta terör örgütünü himâye ettiği ve hertürlü desteği ortada idi. Saddam döneminden kalan ağır silâhların ve mühimmatın peşmergelerin yanısıra örgütün eline geçmesine gözyuman işgal güçleri, “kaybolduğu” ileri sürülen ağır ve hafif silâhların da örgütün eline geçmesini temin etti. Amerikalı ve İsrailli subayların Kandil’deki PKK kamplarını ziyaret ettikleri, görüşmeler yaptıkları; terör örgütüne silâh, sağlık, para yardımı yapıldığı Amerikan savcılarının tespitleriyle ve Kongre’ye sunulan raporlarla sabit. Gelinen noktada, Irak’ı işgal edip tükettikten, maddî ve mânevî mirâsını tâlân edip petrol rezervlerini 30 yıllık ihâlelerle Amerikan-İngiliz şirketlerine verdikten sonra Kuzey Irak’a çekilme kararı kalan ABD, çıkarlarının korumasını “model ortağı” Türkiye’ye bırakma peşinde. Her gün onlarca mâsum insanın katledildiği, etnik ve mezhebî ayırımlarla kargaşa ve kaosa sürüklenen ülkeyi Türkiye’ye ihâle etme emelinde. Bunun içindir ki işi biten ve “kullanılma miâdı dolan” terör örgütünü bu kez “siyasî çözüm” perdesinde yine Türkiye’nin başına salmaya çalışmakta… ASIL OLAN TERÖRİSTLERİN DAĞDAN İNMESİDİR… Diğer yanda bu “dönüş”ün İmralı’daki terörist başı Öcalan’ın emriyle başladığı haberleri, meseleyi daha baştan zora sokmakta; “yol haritası,” “federasyon talebi” gibi tefrikaya yol açan fitnelere kapı açmakta… Zira Öcalan’ın avukatları aracılığıyla kamuoyuna açıkladığı ve savcıların “izni”yle hükûmete de ilettiği belirtilen “yol haritası”nda, Türkiye’nin parlamentoları ayrı, bayrakları ayrı, sağlıktan eğitime, maliyeden din işlerine kadar taksim edilen “federatif sistem”den ileri bir tefrikaya zemin hazırlamayı teklif ettiği bilinmekte. Bunun yeni dönemde revize edilen Amerika’nın İslâm dünyasını ve Ortadoğu’daki ülkeleri devletçiklere bölme projesi olan “Büyük Ortadoğu Projesi”nin bir parçası olduğu açıkça görülmekte. Ve bu durum, bütün Türkiye için gerekli olan, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve hürriyetlerini esas alacak, yeni anayasadan yargı reformunu, siyasetin demokratikleşmesinden inanç ve ifâde özgürlüğünü kapsayan gerçek bir demokratikleşmeyi peşinen tıkamakta, “açılım”ı boğmakta, ölü doğmasına sebebiyet vermekte. Oysa gerçek bir “demokratik açılım”ın olması, “millî birlik ve beraberliğin projesi”nin başarılması, terörün bitmesi, “anaların gözyaşlarının dinmesi” için, öncelikle terör örgütünün silâhı bırakması ve lider kadrosunun “teslim edilmesi” lazım. Bebekleri, çocukları, kadınları katletmiş, köyleri, mezraları ateşe vermiş teröristlerin Türkiye’ye kayıtsız şartsız teslim olmaları şart… Bunun yanısıra PKK’nin Kuzey Irak’taki ve özellikle Avrupa’daki organizasyonlarının ve Roj tv benzeri propaganda merkezlerini kapatılması, yüz milyonlarca dolarlık para kaynaklarını kesilmesi, iki-üç kişinin “uyuşturucu kaçakçısı listesi”ne alınmasıyla geçiştirilmeyip, terör örgütünün uyuşturucu kaçakçılığı ve nüfuz ticaretinin engellenmesi gerekmekte… Asıl teröristlerin dağdan inmesini sağlamaktır. Yoksa bu “dönüşler” de sembolik ve akıbetsiz kalır; yaklaşan seçim öncesi kamuoyu gereksiz tartışmalarla oyalanır… O zaman terör biter ve “açılım” başarıya ulaşır. 21.10.2009 E-Posta: [email protected] |