Faruk ÇAKIR |
|
Sıradaki açılımlar gelsin |
Terör örgütü mensuplarını dağdan indirmeyi hedef alan ‘açılım’ ilk meyvesini verdi ve bir kısım insanlar Habur Sınır Kapısından girerek güvenlik mensuplarına teslim oldu. Konu ile ilgili olarak çok çeşitli değerlendirmeler yapılıyor ve yapılmaya da devam edecek. Çünkü hadise tek boyutlu olmadığı gibi, tek bir bakış açısıyla da izah edilemeyecek karmaşaya sahip. Ama umumî kanaati şöylece özetlemek mümkün: Bu süreç, bir günlük ya da bir haftalık bir kararın sonucu değil, uzun bir çalışmayı gerektiren, iç ve dış ‘etki merkezleri’nin de dahliyle hazırlanmış bir ‘süreç’tir. Dolayısı ile ne ‘Her şey bitti, işler yoluna girdi, artık terör sona erecek’ demek; ne de ‘Hiçbir şey yapılmış olmadı’ demek mümkün. Sayıları az olsa da PKK’nın dağ kadrosunda bulunmuş bazı kişilerin dağdan inip güvenlik kuvvetlerine teslim olması elbette bir adımdır. Fakat bu adımların devam edebilmesi, terörün tamamen sona ermesi, ‘dağ kadrosu’nun tamamen tasfiye edilmesi zaman alabilecek bir konudur. Eğer bu ‘süreç’ iyi planlanıp sürdürülebilirse gözyaşlarının dinmesi mümkündür. Elbette ki bunu yapmak kolay değil, onlarca belki de yüzlerce ‘ciddî mani’ler vardır. Bu sıkıntılara rağmen ümitsizliğe kapılmaya da gerek yoktur. Çünkü dünyanın gidişâtı, Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgenin şartları, ülkemizin kavgasız, gürültüsüz, terörsüz bir yer olmasını gerektiriyor. Türkiye’nin terörle boğuşmasında uluslar arası ‘menfaat şebekeleri’nin de kârı vardır. Bu nokta gözden uzak tutulmazsa, gelişmeleri doğru yorumlamak daha da kolaylaşır. Yürürlükteki kanunlarda yeni bir değişiklik olmadığı halde bir kısım terör mensubunun güvenlik kuvvetlerine teslim olması ‘uygulama’nın önemine dikkat çekmeyi gerektiriyor. Bir yıl önce teslim olmayan terör örgütü mensupları niçin bugün teslim oluyor? Demek ki ‘açılım’la ilgili olarak ‘taraflar’ın bir şekilde diyaloğu olmuştur. Devam eden terör hadiseleri sebebiyle Türkiye’nin neler kaybettiğinin farkındayız. Bu kayıpları sadece maddî kayıplarla izah etmek de mümkün değil. Maddî kayıplardan daha öldürücü olan; barış, güven ve istikrarın kaybedilmiş olmasındadır. Kaybettiğimiz barış, güven ve istikrarı hangi ‘maddî değer’le doldurabiliriz ki? Türkiye’yi idare edenler bu açılımdan sonra sıradaki açılımları da gündemlerine almalıdırlar. Sürekli ertelenen ‘yeni ve sivil bir anayasa’ hazırlanması, bu açılımların başında yer almalı. Hatta bu açılımlara ihtiyaç duymadan ‘yasakları sona erdirme açılımı’ mutlaka yapılmalıdır. Bunca muhalefete rağmen—haklı olarak—‘Güneydoğu açılımı’ yapanların; milletin neredeyse yüzde yüz desteğine rağmen ‘yasakları sona erdirme açılımı’ yapmamalarını anlamak mümkün değil. Türkiye’nin menfaati, doğu-batı ayırımı yapmadan herkesin huzurlu, mutlu ve güven içinde olmasındadır. Hürriyet, demokrasi ve adaletin gelişmesi ve yaygınlaşmasından kimseye bir zarar olmaz. Hatırımızda olsun: ‘Ekmek’ için de ‘hürriyet’ lâzım! 21.10.2009 E-Posta: [email protected] |