Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
“Cuntalı demokrasi” |
Fasıla verilen “dağdan inişler”i dahi unutturacak şekilde yeniden gündemin baş sırasına oturan mâlûm belge ilk ortaya çıktığında, ismini saklı tutarak yine Taraf’a konuşan bir emekli orgeneral, görevde iken, o zaman Kara Kuvvetleri Komutanı olan Başbuğ’u “planı hazırlayan ekip”le ilgili olarak “Yanlış işler yapıyorlar” diye uyardığını ve ondan “Müsaade etmem” cevabı aldığını söylemişti (15.6.09). Albay Çiçek’in “ıslak imza”sını taşıyan orijinal belgenin ekinde savcılara gönderilen ihbar mektubundaki iddialar doğruysa, mensupları isim isim sayılan bu ekibin deşifre edilmesi noktasında çok önemli ve kritik bir aşamaya gelindiği söylenebilir. Çünkü medyada tam metni yer alan mektupta, söz konusu belgenin ve diğer benzerlerinin kimlerin talimatıyla kimler tarafından hazırlandığı ve bu belge ortaya çıktığında karargâhta bir “panik havası” içinde yürütülüp, bilgisayarlardaki dosyaların 35 kez silinmesiyle gerçekleştirildiği belirtilen “belge imha operasyonu”nda kimlerin emir verip kimlerin görev aldığı bütün ayrıntılarıyla anlatılıyor. Bunların içinde, son YAŞ toplantısında ordu komutanlığına getirilen veya o görevden emekli olan, terfî ettirilen ya da yerinde tutulan son derece önemli isimler de var. YAŞ’taki terfi kararlarıyla ilgili haberlerde, Ergenekon savcılarına ifade veren albaylar içerisinde, tuğgeneralliğe yükseltilen bazı isimlerden söz ediliyordu. Ancak gündemdeki ihbar mektubunda, söz konusu haberlerde hiç isimleri geçmeyen generallerden de bahis açılıyor. Şimdi bütün bu iddiaların aydınlatılması ve doğru oldukları tesbit ve ispat edilirse derhal gereğinin yapılması icab ediyor. TSK içinde var oldukları öteden beri seslendirilen “cuntacı” yapılanmaların tasfiyesi için bu, hele söz konusu ipuçları ortaya çıktıktan sonra, artık daha fazla ertelenmesi mümkün olmayan bir zorunluluk. Bilindiği gibi, Genelkurmay belge etrafındaki tartışmaları şimdiye kadar “TSK’ya yönelik asimetrik psikolojik harekât” çerçevesinde değerlendiregeldi. Ama ortaya çıkan bulgu ve ipuçları, tam tersine, Genelkurmay'ın içerisinde halka karşı yıllardır sürdürülen bir psikolojik harekâtın arkaplanına, işleyiş biçimine ve uygulamalarına ışık tutar nitelikte. İhbar mektubunda aktarılan diyaloglardan birinde, Taraf’ta çıkan belge için “Bunu biz yapmadık, bizim dairenin işi değil” diyen Albay Çiçek’e—ki yazının başında atıf yaptığımız emekli orgeneral de onu bu olayın dışında tutuyordu—“Sen onu bırak, ben sana bu şekilde hazırlanan yüzlerce belge gösteririm, sen bu belgenin nereden sızdığını söyle” diye fırça atan tümgeneralin sözleri, bu noktadaki çok ilginç örneklerden biri. Bilgisayarlardan 35 defa temizlendiği ifade edilen dosyalara ilâveten, imha edilen belgelerin tam 40 torbayı doldurduğuna ilişkin ifade ve bilgiler de. Mektupta, Albay Çiçek’in evindeki 5-6 saatlik göstermelik aramayı yaptığı söylenen askerî savcı yardımcısına atfen aktarılan “Biz personelimizi böyle koruruz” sözü ise, askerî yargı sistemindeki hukuk dışı işleyişi ele veren bir gösterge. (Bu arada, mektubun bir yerinde, “olay” belgenin yukarıdan gelen talimatla Çiçek tarafından hazırlandığı belirtilirken, bir başka yerinde yine Çiçek’in “Bunu biz yapmadık” sözünün aktarılması, dikkat çeken bir çelişki olarak duruyor.) Bütün bunlardan sonra, mektuptaki ayrıntılı ve vahim iddiaların, “Başbuğ’un bilgisi ve haberi vardı”dan başlayarak, adı geçen bütün isimleri içine alacak şekilde soruşturulup aydınlatılması, gerçeklerin ortaya çıkarılması ve doğruluklarının tesbiti halinde sorumlularından hesap sorulması, çok hayatî bir önem kazanmış durumda. Bu vahim iddialar böylesine kamuoyuna mal olduktan sonra, hiç kimse hiçbir şey yokmuş ve olmamış gibi davranma lüksüne sahip değil ve kesinlikle olamaz. İddia edildiği gibi Başbuğ da işin içindeyse hükümet, değilse onun da katkısıyla yine iktidar ve de yargı, cuntayı tasfiye için gerekenleri hiç gecikmeden yapmalı. Muhalefet de bu konuda kısır siyaseti bırakıp demokrasiden yana tavır almalı. Tabiî cuntacıların işbirlikçisi değilse! 28.10.2009 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (24.10.2009) - DTP’deki ayrışma (22.10.2009) - Başlangıç ve sonrası |