Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Kedilerin mesajı |
Geçen hafta çıkan “İdrak ve iman” başlıklı yazımızda kedilerden bahsederken, köşenin hacmi müsait olmadığı için, konunun önemli bir boyutu eksik kaldı. Kedilere haksızlık yapmış duruma düşmemek için bu noksanlığı behemahal tamamlamamız gerekiyor. Evet, Allah onlara insanınki gibi bir akıl ve idrak vermemiş, ama fıtratlarına Kendisini “Yâ Rahîm” ismiyle zikretme kabiliyetini bahşetmiş. Üstad bu konuyu değişik yerlerde işliyor. Bunlardan biri, On Altıncı Mektubun, rızıkta mazhar kılındığı bereketi izah ettiği kısmında: “ ‘Yâ Rahîm, yâ Rahîm’ ile zikreden ve yanımda bulunan dört kedinin rızıklarıdır ki, bereket suretinde gelir, ben de istifade ederim. Evet, hazin mırmırlarını dikkatle dinlesen, ‘Yâ Rahîm, yâ Rahîm’ çektiklerini anlarsın.” (Mektubat, s. 112) Bu ifadelerin izahı Yirmi Dördüncü Söz’de: “Bir gün kedilere baktım, yalnız yemeklerini yediler, oynadılar, yattılar. Hatırıma geldi: ‘Nasıl bu vazifesiz canavarcıklara mübarek denilir?’ Baktım, o kedilerden biri geldi, yastığıma dayandı, ağzını kulağıma getirdi. Sarih bir surette ‘Yâ Rahîm, yâ Rahîm, yâ Rahîm, yâ Rahîm’ diyerek, güya hatırıma gelen itirazı ve tahkiri, taifesi namına reddedip yüzüme çarptı. Aklıma geldi: “ ‘Acaba şu zikir bu ferde mi mahsustur, yoksa taifesine mi âmmdır (umumî)? Ve işitmek yalnız benim gibi haksız bir muterize mi münhasırdır, yoksa herkes dikkat etse bir derece işitebilir mi?’ “Sonra sabahleyin başka kedileri dinledim. Çendan (gerçi) onun gibi sarih (açık ve anlaşılır) değil, fakat mütefavit (farklı) derecede aynı zikri tekrar ediyorlar. (...) Yanıma gelen ihvanlara (kardeşlere) hikâye ettim. Onlar dahi dikkat ettiler. ‘Bir derece işitiyoruz’ dediler.” (Sözler, s. 534) (2006 Kasım’ındaki Uluslararası Risale-i Nur Sempozyumunun kapanış yemeğinde söz alan papyonlu bir Amerikalı profesör de konuşmasında bu bahse atıf yapmış ve kaldığı otelin yakınındaki kedilerden bu zikri dinlediğini anlatmıştı.) Aynı bahsin devamında, bu zikir için Rahîm isminin tahsisi ile kedilerin “insan şivesiyle” zikretmelerindeki hikmetin ne olabileceği sualine cevap arayan Üstadın kalbine doğan izah şöyle: “Şu hayvanlar çocuk gibi çok nazdar ve nazik ve insana karışık bir arkadaş olduğundan, çok şefkat ve merhamete muhtaçtırlar. Okşandığı vakit hoşlarına giden taltifleri gördükleri zaman, o nimete bir hamd olarak, (...) esbabı (sebepleri) bırakıp yalnız kendi Hâlik-ı Rahîm’inin rahmetini kendi âleminde ilân ile, nevm-i gaflette (gaflet uykusunda) olan insanları ikaz ve ‘Yâ Rahîm’ nidasıyla, kimden medet gelir ve kimden rahmet beklenir, esbapperestlere ihtar ediyorlar.” (a.g.e.) Konunun aynı eksende farklı bir yorumunu da Mesnevî-i Nuriye’nin sayfalarında görmekteyiz: “Kedi seni sever, tazarru eder (yalvarır); senden ihsanı alıncaya kadar. İhsanı aldıktan sonra öyle bir tavır alır ki, sanki aranızda muarefe (tanışıklık) yokmuş. Ve kendilerinde sana karşı şükran hissi de yoktur. Ancak Mün’im-i Hakikîye (gerçek nimet verici olan Allah’a) şükran hisleri vardır. Çünkü fıtratları Sânii (herşeyi san'atlı yapan Allah’ı) bilir ve lisan-ı halleriyle (hal diliyle) ibadetini yaparlar; şuur olsun, olmasın.” (s. 114) Nimet ve ikramları kendisine mal ederek başkalarına veren insan, kedinin bu tavrını “nankörlük” olarak nitelemek yerine, onun bu davranışından ders çıkarmalı; asıl nimet vericinin Allah olduğunu düşünerek ona göre hareket etmeli. Sürekli Rahîm ismini zikrederek Allah’ın rahmetini hatırlatan kedilerin, deprem gibi felâketleri önceden hissederek “gazabı haber verme” gibi bir özelliklerinin daha bulunduğunu da, Şuâlar’da yer alan bir mektupta görüyoruz (s. 514). Velhasıl, evlerimizde ve sokaklarımızda iç içe yaşadığımız bu sevimli dostlarımız da vazifesiz ve başıboş varlıklar değil; bize sürekli hatırımızda tutmamız gereken son derece önemli mesajlar iletmekle görevli rahmet ve gazap habercileri. Tabiî, iman şuuruyla muhatap olanlar için... 01.11.2009 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (28.10.2009) - “Cuntalı demokrasi” (24.10.2009) - DTP’deki ayrışma |