Aile-Sağlık |
Çocuklarımızı kim eğitiyor? Modern zamanın insanları için hayat hem kolay, hem de çok zor. İşlerimizi kolaylaştıran, çabuklaştıran birçok teknolojiye sahibiz. Uzun mesafeleri kısa zamanda alabiliyoruz, dünyadaki yaşananlardan anında haberimiz oluyor. Ama bütün bu kolaylıklar yanında bir filtreleme sorunu da yaşıyoruz. Zihnimize sayısız bilgi akışı olurken bunların çoğunu eleyemiyoruz. Biz fark etmeden gereksiz ve zararlı birçok bilgi, bilinçaltımızın derinliklerine yerleşiyor. Bu kirlenmeden en çok nasibini alan da çocuklarımız oluyor. Sokağa çıkamayan, bahçede arkadaşlarıyla oynama imkânına sahip olamayan çocuklar için, maalesef tek zaman geçirme ve eğlenme aracı televizyon oluyor. Kendi işlerimizi yaparken, özellikle ayak altında dolaşmalarındansa oturup televizyon seyretmeleri daha kolayımıza geliyor. Daha az hareket ediyor olmaları, gürültü yapmamaları da işin cazip taraflarını arttırıyor. Son yıllarda sadece çocuklara özel çizgi film kanallarının açılmasıyla, televizyona bağımlılıkları da gitgide arttı. Bazı çizgi filmleri kaçırdığı için okula gitmek istemeyen çocuklara bile rastlamaktayız. Televizyonun zararlı etkileri en çok 0-3 yaş çocuklarında görülmektedir. Doğumla birlikte beyindeki gelişim süreci özellikle ilk yıllarda daha fazla olmaktadır. Çocuğun her duyduğu, dokunduğu ve gördüğü şeylerle birlikte beynindeki sinirsel bağlantıların sayısı da artmaktadır. Bu dönemde kendisiyle konuşulan, agucuklarına cevap verilen, anne babasının ve çevresindekilerin mimiklerine şahit olan bebekler daha erken konuşur, daha sosyal ve özgüvenli bireyler olurlar. Özellikle bu yaşlarda televizyonla fazla muhatap olmak en çok da onların dil gelişimlerine zarar verir. Günümüzde geç konuşan çocukların sayısı oldukça arttı. Konuşmadaki gecikmeyle beraber, sosyal gelişimde de aksamalar görülmektedir. Tv karşında bırakılan bebeklerde otizm değil, fakat otizme benzer belirtiler gözlenmeye başlandı. Bunlar arasında göz teması kuramama, konuşmada gecikme, ilişki ve iletişim problemleri, insanlardan çok objelerle ilişki kurma, ilgi ve dikkat problemleri tesbit edilmiştir. Televizyon karşısında çocuk tek yönlü bir iletişime tabi olur. Yani sadece alıcı durumundadır. Karşılıklı bir iletişim söz konusu olmadığı için zamanla çocuğu donuklaştırır, dikkatinde yavaşlama ve dağınıklığa sebep olur. Günümüzde çocuk psikiyatrisine yapılan başvuruların büyük bir oranı dikkat problemleri, aşırı hareketlilik ve öğrenme güçlükleri üzerine olmaktadır. Televizyon ekranında dakikada binlerce kareye muhatap olan çocuk için hayatın ritmi yavaş ve sıkıcı gelmektedir. Bu da dikkatini belli bir konu üzerinde yoğunlaştıramama, dersi dinleyememe gibi sonuçlar doğurmaktadır. Psikolojik gelişim ve kişilik oluşumu açısından bakıldığında da çocukların seyrettikleri materyallerin bir çoğu onların yaşının üstünde bilgiyle doldurulmuş olarak sunulmaktadır. Okul öncesi çağlarda ergenlik dönemine ait bilgilere şahit olan çocuklar, çocukluk denen dönemi doyasıya ve sağlıklı bir şekilde geçiremiyorlar. Bir dönem yaşanmadan atlanmış oluyor. Bu sebeple, televizyonun özellikle 0-3 yaşta mümkünse hiç seyrettirilmemesi, sonraki yıllarda ise daha kısa zaman dilimlerinde ve kontrollü bir şekilde seyretmeleri onların ruhsal ve zihinsel sağlıkları açısından oldukça önemlidir.
BANU YAŞAR / Psikolog&Psikoterapist
|
01.11.2009 |
Behçet hastalığı körlüğe yol açabilir HACETTEPE Üniversitesi (HÜ) Romatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İhsan Ertenli, behçet hastalığı bulgularından gözde kızarıklık ve şişme ile kendi gösteren tutulumun özellikle gözün arka tarafında geliştiğinde tekrarlayan ataklarla birlikte kalıcı körlüğe yol açabileceğini belirtti. Ertenli, ‘’behçet’’in ağızda ve cinsel bölgede ağrılı ülserler (yaralar), göz problemleri ve deri bulgularıyla seyreden, vücudun bağışıklık sisteminin yetersiz çalışmasından kaynaklanan kronik bir hastalık olduğunu söyledi. Ağız, dil ve dudakta görülen ağrılı yaraların hastalığın en önemli bulgusu olduğunu, hastaların yüzde 98-100’inde görüldüğünü belirten Ertenli, ikinci sırada cinsel bölgede yaralarla karşılaşıldığını, ağrı yaptığını ve genellikle iz bırakarak iyileştiğini anlattı. Ertenli, kollar, bacaklar ile gövdede sivilce benzeri döküntülerin de sık rastlanan belirtiler arasında yer aldığını ifade ederek, ‘’Bunun dışında behçet hastalığı, hem atardamar hem de toplar damarları tutabilir. Toplar damarlarda tıkanıklık, atar damarlarda baloncuk oluşumuna yol açabilir. Üveit denilen gözde kızarıklık, bulanık görme ya da görememe şeklinde gözde tutulum olabilir ve atakların tekrarlaması sonucunda kalıcı körlüğe sebep olabilir. Eklemleri tuttuğunda ise eklemlerde şişlik, bacaklarda ağrılı sert nodüller meydana getirebilir’’ diye konuştu. Hastalığın, kimi zaman erkek hastalarda yumurtalıklarda tutunabildiğini ve nadiren beyinde bir tutulmanın olabileceğini ifade eden Ertenli, hastalığın tam olarak sebebinin bilinmediğini; hastalığın gelişiminde genetiğin yanı sıra bakteri ve virüs enfeksiyonlarının, hijyen kurallarına uyulmamasının da etken olabildiğini kaydetti. Behçet hastalığının seyrinin ve şiddetinin, kişiden kişiye değiştiğini vurgulayan Ertenli, hastalığın her yaş grubunda görülebildiğini, ancak en sık 20-40’lu yaşlardaki kişilerde karşılaşıldığını anlattı. Ertenli, hastalığın genellikle genç yaştaki erkeklerde ağır seyrettiğini, bunun sebebinin tam olarak bilinmediğini belirterek, ‘’Erkek hastalarda, ilk yıllarda gözde tutulma olma ihtimali yüksektir, ilerleyen yıllarda ise bu olasılık düşer’’ diye konuştu. Hastalığın başta nasıl başladıysa genellikle gelişiminin de genellikle öyle devam ettiğini anlatan Ertenli, şunları kaydetti: ‘’Hastada başta göz tutulumu yoksa, ilerleyen yıllarda görülme olasılığı da düşüktür. Fakat, baştan göz tutulumuyla başladıysa, bu durumun tekrarlayan ataklarla devam etmesi mümkündür. Göz tutulumu, gözün ön ya da arka tarafında olabilir. Tutulum, özellikle gözün arka tarafında geliştiğinde tekrarlayan ataklarla birlikte kalıcı körlük oluşabiliyor. Hem ülkemizde hem de Japonya’da behçet hastalığı, sonradan oluşan körlüklerin önemli bir sebebidir. Behçet hastalığında göz tutulumu, yüzde 30 oranında görülür. Bunların büyük bir çoğunluğu gözün ön tarafında görülen üveit şeklindedir. Ön üveit, genellikle kalıcı görme kaybına yol açmaz, ancak ataklar çok sık tekrarlarsa göz içinde yapışıklık ya da katarakt gibi tablolara yol açabilir. Arka üveit ise yüzde 3-4 sıklığında görülür ve çok daha fazla tehlikelidir. Gözün arka tabakasındaki tutulum, kalıcı körlükle sonuçlanabilir.’’ Ertenli, behçet hastalığına bağlı ölüm riskinin de bulunduğunu belirterek, ‘’En çok ölüme neden olan akciğer içindeki damarda baloncuk oluşması ve buna bağlı kanama gelişmesidir. Bu genellikle ölümcül olur. Görülme sıklığı yüzde birden düşüktür. Erkekler daha fazla risk altındadır’’ uyarısında bulundu.
TEDAVİSİ
Ertenli, behçetin kesin tedavisinin olmadığını, bulguların tedavi edilmesini ve komplikasyonların gelişmesini engellemeyi hedeflediklerini belirterek, son dönemde geliştirilen ilâçlarla etkin tedavi elde yapılabildiğini bildirdi. , |
01.11.2009 |
5 çocuktan birinde ‘demir’ eksikliği var YENİ yapılan bir araştırmada, Amerika’da yaşları 1 ile 11 arasındaki 5 çocuktan birinde D vitamini eksikliği bulunuyor ve bu sebeple çocukların birçok hastalık için risk taşıdıkları belirtiliyor. Harvard Tıp Okulu ve Boston’daki Çocuk Hastanesi’nden araştırmacıların ortaya çıkardığı bulgular, çocuklarda, gençlerde ve yetişkinlerde D vitamini eksikliğinin birçok ciddî hastalığa yol açabileceğini gösteriyor. Journal Pediatrics dergisinde yayınlanan yeni bir analizin, yaşları 1 ile 11 arasındaki çocuklarda çeşitli D vitamini seviyelerinin ilk değerlendirmesi olduğu kaydedildi. Bu yıl dergide yer alan önceki araştırmalar, düşük seviyelerin yaygın olduğunu ortaya çıkarmıştı. Aynı zamanda D vitamini seviyesi düşük çocukların, tansiyonları ile kolesterol seviyesinin yüksek olduğu ve ayrıca aşırı kilolu olmaya yatkın oldukları bulundu. Yeni analiz, 2001-2006 yılları arasındaki yaklaşık 3 bin çocuğun D vitaminlerini ölçen kan verilerini kullandı. Dergide yer alan baş makalede, çocuklarda D vitamini eksikliğinin etkileri hakkındaki engüçlü delilin yüz yıl önce yaygın olan fakat halen nadiren de olsa görülen raşitizm hastalığı olduğu belirtiliyor. Raşitizmin, günlük 400 IU D vitamini alımıyla tedavi edilebileceği ve önlenebileceği açıklanıyor. Çocukların günde 4 bardak güçlendirilmiş süt içerek ya da bol bol balık yiyerek 400 IU D vitamini alabileceğini söyleyen uzmanlar, çocukların çoğunun bu gıdaları tüketmediğini de ifade ediyorlar. İnsan vücudu, güneş ışığı ciltle temas ettiğinde D vitamini sentezliyor, ancak birçok çocuk dışarıda yeterince zaman geçirmiyor. Bu sebeple soğuk mevsimlerin görüldüğü yerde yaşayan çocuklar ile koyu renkli tene sahip çocuklar, güneş ışığını daha az emiyor. Bu sebeple, ABD’de yaşayan zenci çocukların yüzde 90’ı ile İspanyol veya Latin Amerika kökenli çocukların yüzde 80’inde D vitamini eksikliği bulunuyor. |
01.11.2009 |