40. Yıl Röportajları |
|
40 YILLIK OKUYUCUMUZ CEMAL SERİM: |
Torunlarım da Yeni Asya’yı okuma geleneğini devam ettirecek Bize kendinizden bahseder misiniz?
1946 yılında Kocaeli Bahçecik, Damlar Mahallesinde doğdum. İlkokulu Bahçecik’te, orta ikiye kadar da Gölcük’te okudum. Yaz Kur’ân kurslarına giderek mukaddes kitabımızı okumayı öğrendim. Askerliğe kadar köyümüzde yetişen buğday, mısır ve tütün işleri ile kendi hayvanlarımızın bakımıyla meşgul oldum. Asker dönüşü kaynak kursundan sertifika alarak Gölcük Tersanesinde işe başladım. Kaynak gazlarından rahatsız oldum. Meslek değiştirerek “06 takım mağazası”na geçtim 1994 yılında oradan emekli oldum. Halen doğduğum köyümde oturuyorum.
Risâle-i Nurlar ve Yeni Asya, hangisi size diğerini tanıttı?
Kara araçları fabrikasında çalışan yakın komşumuz Hakkı Gencer Ağabey vardı. Kendi aynı iş yerinde çalışan Sabri Keskin’in tavsiyesiyle İttihad gazetesini almaya başlamış. Akşam eve getirince ben de okuyordum ve İzmit’e gittiğimde araştırıp bulmaya çalışırdım. Gazetenin yazılarında Risâle-i Nurlardan alıntılar olurdu. Bunları da okuyup istifade ederdim. Fakat risâlelerin mahiyetini bilmiyordum. Okumaya merakım olduğu için işe başlayınca gazete almaya başladım. Genellikle Tercüman gazetesini okuyordum. Gemide birlikte çalıştığımız ince saç işlerinden Mehmet Özçelik Yeni Asya gazetesi alıp geminin salonuna bırakıyordu. Paydos zamanlarında ben de okuyordum ve gazeteyi almaya karar verdim. Demokrat bir aileden geldiğimiz için 27 Mayıs ihtilâlinde evimiz aranıp zulme maruz kalmıştık. Bu vaziyetimiz gazetenin savunduğu demokrat misyon ile tevafuk ettiği için çelişki yaşamadım. Ben gazeteyi almaya başlayınca Nur Talebeleri ile tanıştım. Gazete, benim nurları tanımama vesile oldu. Mehmet Özçelik‘in teşviki ile ilk derse “Pınar apartmanı”nda katıldım. Kırk yıla yakın bir zaman geçtiği halde o gün “Onuncu Söz”den haşirle ilgili okunan konuyu unutmuyorum. Çünkü ders çok ilgimi çekmişti. “Dünya öküz ve balık üzerinde duruyormuş” diye hadislerin olduğunu işitmiştim. Bu, okulda öğrendiğimiz bilgilerle çeliştiği için “nasıl olur bu, mümkün mü?” diye aklımı meşgul ediyordu. Gazete almak için Deniz Kitapevine uğradım. Faik Cengiz Ağabey merak ettiğim konuyu bir yüzbaşıya izah ederken dinledim. Aradığım soruların cevabını bulmuştum ve derslere devam etme kararımda, dinlediğim bu meselede etkili oldu. 1970 yılından sonra köyümüzde ders yapılmaya başladı. Gölcük’ten her hafta arkadaşlar gelirlerdi. Babam ev yaparken ben, “yola çok yakın oluyor” diye itiraz ettim. “Oğlum ben bunu misafirhane niyetiyle yapıyorum” dedi. Hakikaten bu yerimizi babamın vefatından sonra vakıf olarak verdik, on beş yıldır okuma programları yapılıyor. Bu zamana kadar yüzlerce kişiyi misafir ettik.
Daha geniş katılımlı programların yapılması için genişçe bir arsa vermişsiniz, Allah hayrınızı kabul etsin.
Bu arsayı ailemizin bütün fertleri adına verdik. Amel defterimizi kapatmayan “sadaka-i cariye”miz olsun istiyoruz ve Risâle-i Nur hizmeti için her şeyimizi hizmetkâr etmeliyiz diye düşünüyorum. Çünkü bu asır nurun asrıdır.
Yeni Asya’yı uzun yıllar okumaya devam etmeyi neye borçlusunuz?
Gazetemiz hiçbir zaman bizleri içtimaî meselelerde yanıltmadı. Daima demokrat düşünceyi savundu. Müsbet hareket etmeyi hayatımızın vazgeçilmez prensibi haline getirdi ve binlerce okuyucusuyla tanışıp kaynaşmamızı sağladı. Risâle-i Nur ve onun açılımı mahiyetinde yüzlerce kitabı kütüphanelerimize hediye etti.
Yeni Asya size ve ailenize neler kazandırdı?
Biri erkek beş çocuğum var. Hepsi Risâle-i Nurları okuyup istifadeye çalışıyor. Ve ailece dinin emirlerini yaşama gayretinde. Sıra şimdi torunlarımda. Onlar da aynı geleneği devam ettirecek inşallah. Yeni Asya ve Risâle-i Nur ailemizde dünyada ahiret saadetini yaşattırdı.
Bir hatıranızı bizimle paylaşır mısınız?
1980 ihtilâlinde bir kısım arkadaşlar özellikle resmî vazifesi olanlar kitaplarını evimize tedbir için getirdiler ve muhafaza ettik. Bir akşam Kemal Ağabeyim bize geldi. Kendisi siyasî olarak da MSP’yi destekliyordu. “Bu kadar kitapla seni yakalasalar idam ederler yarısını bana gönder” dedi. Kendisi Seka Kâğıt Fabrikasında çalışıyordu. Orada kâğıt yapılmak için gelen Risâleleri görmüş ve zayi olmasın diye saklamış. Bana da bir adet “Asay-ı Musa” kitabını getirdi. Her halde müsadere edilen kitaplardır diye tahmin ediyorum. Ağabeyimin bu sahibiyetini Rabbimiz zayi etmedi, onun çocukları, kızlar ve gelinleri bugün Risâle-i Nur derslerine devam ediyorlar.
Fabrikada çalıştığınız zamanlarda gazete, dergi ve neşriyat hizmetleri yaptığınızı duyduk. Bu tür çalışmalarınızı anlatır mısınız?
Bunu tahdis-i nimet olarak anlatmak isterim: Buranın yerlisi olduğum için işyerinde tanıdıklarım çoktu. Onları ziyaret ederek abone yapıyordum. 35-40 adet Can Kardeş dergisi abonemiz vardı. Her yıl 150 kadar takvim alanlar olurdu, Yeni Asya Yayınlarından da bir hayli alan oldu.
Yeni Asya hakkında geleceğe ait temenni ve düşünceleriniz neler olabilir?
Gelecek asırların da müceddidiyetini temsil eden Risâle-i Nur hakikatlerinin ilânını en büyük gaye edinen Yeni Asya’nın bu hizmetini istikametten sapmadan şimdiye kadar olduğu gibi kıyamete kadar devam ettirmesini ve Risâle-i Nurla Kur’ân’a hizmeti gaye edinenlerin ona sahip çıkmasını arzu ve duâ ediyorum. |
12.11.2009 |
Önceki 40. Yıl Röportajları |