Nurullah AKAY |
|
Nice insanlar vardı dünyamızda |
Bu dünya hanında bir süre misafir olduktan sonra göçüp giden insanları düşünüyorum zaman zaman... Bugün dillerimizden düşürmediğimiz, onları rehber etmek için nefsimizle mücadele ettiğimiz insanlar aklıma geldi. Onlar yaratılanların en güzeli sıfatına lâyık insanlardı. Onlar dünyamıza güzelliklerin yok olmaması için çalışmışlardı. Ama onlar da ölüm ile bu dünya hanından ayrılmış başka bir âleme geçmişlerdi. Ölmüş olsalar dahi bugün bedenleri toprağın bağrına emanet edilen nice insanların şanı hâlen dünyamızda devam etmektedir. Bizler de defalarca şahit olmadık mı ölüm denen gerçeğe? Koca vücutların birden bire hareketsiz kaldığını, ayakların yürümez, ellerin kıpırdanmaz, gözlerin açılmaz, kulakların duyulmaz olduğu anları hangimiz görmedik ki? Göz yaşları, çırpınmalar, ağıtlar, ölen hiç kimseyi tekrar geri getiremedi. Çünkü ölüm hayatın vazgeçilmez bir kuralıydı. Hayat varsa ölüm de olacaktı. Çünkü bu dünyadaki ölüm olmasaydı, gerçekler âlemindeki ölümsüzlüğe de kavuşmamız mümkün olmayacaktı. İnsanlık bu dünya hanına geldiğinden beri süregelen bir gerçeğe duyarsız kalmak, onu önemsememek ne kadar doğru olabilir, diye düşünüyorum şimdi... İlk insan Hz. Âdem (as) babamız bin yıldan fazla misafir kalmıştı bu dünyada. Ama sonunda ölümle bu dünya misafirhanesinden ayrıldı. Yüzyıllarca bu dünyada yaşayan insanların hiçbiri ölüm gerçeğinden kaçamamış. Bir çırpıda ne kadar da çok ölümle bu dünyadan ayrılan büyük insan ismi söyleyebiliriz... Onlar insanların en değerlisi olmuşlardı. Onlar insanlığı karanlıklardan kurtarmak için büyük çaba göstermişlerdi. Ama sonunda cansız bedenleri toprağın bağrına verilmişti. O insanlığın medar-ı iftiharı olan insanları da bu dünya hayatından alan ölüm güzel bir şey olmalı. Çünkü eğer kötü olsaydı, iyi insanlara musallat edilmezdi. Ölüm güzel bir şeydir ki, Kâinat Yaratıcısının en sevdiği insan olan Hz. Muhammed’i (asm) bile alıp bir yerlere götürdü. Elbette o yerler güzel yerlerdir. Elbette o yerler dünyamızdan çok daha üstün aydınlıklara ve güzelliklere sahip olacaktır... Misafiriz. Tıpkı ikamet ettiğimiz yerden birkaç günlüğüne gittiğimiz yerlerdeki hâlimiz gibidir dünya hayatımız. Şöyle geriye dönüp baktığımız zaman, zamanın bir rüya gibi geçtiğini görebileceğiz. Sahi nasıl geçti onca yıl?.. Yıllar gittikçe bedenimizi eskitmektedir. Pek yakında ruhumuz eskiyen yuvasından çıkmak isteyecek. Ayaklar vücudu taşımakta zorluk çekmeye başlayınca, gözler güzellikleri görmekte zorlanınca, kulaklar duyamaz hale gelince ruhlarımız da artık bedenimizi beğenmez hale gelecektir. Ölümün keşif kolları etrafımızda cirit atmağa başlamıştır çoktan. Sermayeleri iyi değerlendirip kârlı bir ticaret yapamadık galiba. Hangimiz geçen günlerimize yanmıyoruz ki?.. O boş geçen günlerin ağırlığı altında eziliyoruz. Bu gidişle yollar bizim için çok uzun ve meşakkatli olacak. Toparlanıp kendimize gelmezsek gelecek pek de aydınlık görünmeyecek. Evet bize görünen yönüyle herkes neredeyse aynı şartlarda ölümü karşılamaktadır. Ama gerçekte ölüm herkese aynı davranmamakta, kimisine dost, kimisine düşman muamelesi yapmaktadır. Çoğu zaman dünyadaki görüntü çok farklı olabilmekte, bu dünyadan büyük törenlerle uğurlananlar hiç de iyi bir şekilde karşılanmayabilmektedir. Bazen bu dünyadan garip bir şekilde gidenler, öte tarafta çok daha güzel karşılama merasimleriyle karşılanmaktadır. Dünyada “Paşa” olanlar ahirette geda olabildiği gibi, burada garip olanlar orada en güzel, en değerli dostlar gibi karşılanabilmektedir. Ölüm en önemli gündemimiz olması gerekirken, araya başka perdeler girmekte ve gelip geçici şeyler güzelim zamanlarımızı meşgul edebilmektedir. Günlerimizi zulmetlerle alûde eden karartılardan kurtulmalıyız. Nefis ve şeytanlar ne yaparlarsa yapsınlar, insanlığın en önemli meselesi, ölümle bu dünyadan ayrılmak ve sonraki âlemde yeni bir hayatla yüzleşmektir. Yeni bir hayatta nelerle karşılaşacağımız meselesini basite almak, akıl ve kalb gibi değerleri dumura uğratmak demektir. Akıl düşünmek ve gerçekleri bulmak için verilmiş bir âlettir. Kalb kâinattaki sevgilerin farkına varmak için insanoğluna verilmiştir. Akıl düşünmeli kalb da sevmelidir hayattaki güzellikleri. İşte akıl düşünecek ki, bu ölüm, ölümsüz bir dünya için vardır. Kalb de sevgi dünyasına ölümü almalı ve onu en güzel baş köşeye oturtmalıdır... Bu duygularla, ani vefatıyla bizleri müteessir eden çok muhterem ağabeyim Şaban Döğen’e Cenâb-ı Hak’tan rahmet ve mağfiret, ailesi ve sevenlerine sabr-ı cemil niyaz eder, taziyetlerimi sunarım. Ruhu şad, mekânı Cennet olsun. 10.11.2009 E-Posta: [email protected] |