Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
10 Kasım ve açılım |
Aylardır sözü edilen, ama içinde nelerin yer aldığı veya alacağı hâlâ bilinmeyen demokratik açılım nihayet Meclis gündemine geliyor; ön görüşme bugün yapılacak. İlk açıklandığı zaman “demokratik açılım” denilen projenin bilâhare farklı isimlerle anıldığı; “kardeşlik ve barış,” “millî birlik” gibi ifadeler kullanıldığı ve değişikliklerin daha sonra da devam ettiği mâlûm. Bununla birlikte kamuoyundaki genel algılamanın “Kürt açılımı” olduğu da. Öte yandan, Başbakanın açılımdan söz ederken, “Güneydoğu-Kürt-terör meselesi”nin yanı sıra, Alevilik, azınlıklar, Ermenistan’la ilişkiler ve hattâ işsizlik konusunu da açılımla çözüm getirilecek sorunlar listesine dahil ettiği de biliniyor. Yine Başbakanın açılım için, “Toplumun tüm kesimlerinden görüş aldık, görüşler bir havuzda birikti, bundan sonra o havuzdakileri peyder pey Meclisin gündemine getireceğiz” dediği de. Bunların içinde kanun ve anayasa değişikliği gerektiren konuların, kısa, orta ve uzun vadelere göre planlanmış şekilde gündeme getirileceğine dair açıklamalar yapıldığını da hatırlamaktayız, Sonra, açılımın bir aşaması ve planın bir parçası olarak gerçekleştiği belirtilen “ilk parti dağdan iniş”in, Habur'da sergilenen şov görüntüleri ile tetiklediği tepki ve karşı provokasyonlar üzerine, arkasının getirilemeyip sürecin askıya alınarak dondurulduğu da mâlûm. Demokratik açılım, böyle bir ortamda Meclis gündemine geliyor. Bakalım, görüşmeler, süreçteki tıkanmanın aşılmasına mı yardımcı olacak, yoksa daha da derinleşmesine mi sebep olacak? Bu noktada, ön görüşme için seçilen günün 10 Kasım olmasına odaklanarak ve bunda özel kasıt arayarak başlatılan tartışmalar yaşanıyor. CHP-MHP ikilisi bu konuda da ağır birliği yaparak, “Cumhuriyetin kurucusunun ölüm yıldönümünde böyle bir konunun gündeme getirilmesi anlamlı, bunda başka niyet ve maksatlar var” deyip, çıkardıkları mânâları kendi yaklaşım ve üslûplarınca seslendiriyor. Baykal, “İktidar ‘Artık Atatürk aramızdan ayrıldı, bunları yapabiliriz’ mi demek istiyor?” gibi provokatif beyanlarla, açılımı Atatürkçülük adına hırpalamaya çalışırken, açılımı ve dağdan inişleri “ihanet planı”nın parçaları olarak yaftalayan Bahçeli de aynı paralelde giderek sertleşen çıkışlar yapmayı sürdürüyor. Bu meyanda, Kandil’den de benzer şekilde “Türkiye toplumunun yas tuttuğu bir günde Meclis nasıl Kürt sorununu ve demoratikleşmeyi konuşabilir?” gibi eleştiriler gelmesi enteresan. Demokratik açılımın 10 Kasım’da görüşülmesine muhalefette CHP, MHP, PKK birleşiyor... Buna karşı, öteden beri “En hakikî ve öz Atatürkçü biziz” söylemini devam ettiregelen AKP, açılımı da yine M. Kemal’e dayandırarak, görüşme gününün 10 Kasım olarak belirlenmesine bu çerçevede özel anlamlar yükleme çabasında ve DTP de ona destek veriyor. Velhasıl, referansı M. Kemal olarak gösterilen bütün tartışmalarda olduğu gibi, bu konuda da herşey iyiden iyiye birbirine karışmış durumda. Yüzde yüz farklı ve birbiriyle çatışan tavır ve duruş sahiplerinin, konuşlandıkları yeri, aynı referansa yaslanarak açıklayıp savunmaya çalıştıkları bir başka örnek, dünyanın neresinde var? Hatırlanacağı gibi, Atatürkçülüğü korumak ve tahkim etmek üzere gerçekleştirilen 28 Şubat postmodern müdahalesinin görünürdeki ilk siyasî hedefi, “Atatürk hayatta olsaydı partimizde olurdu” lâfını hiç dilinden düşürmeyen ve tek parti dönemine yönelik eleştirilerini 1938 sonrasıyla sınırlayıp, öncesiyle herhangi bir problemleri bulunmadığını açıkça ısrarla ve defaatle vurgulamış olan Erbakan’dı. Şimdi de, hakkındaki “Yaptıklarıyla Atatürk’e benziyor” iltifatlarından onur duyduğunu söyleyip, “Hedefimiz Atatürk ilke ve inkılâplarını toplumun ortak paydası haline getirmektir” diyen Erdoğan, benzer şekilde CHP-MHP Atatürkçüleri tarafından “Atatürk’e ihanet”le suçlanıyor. Buna karşılık kimileri de “Erdoğan Kürt sorununu çözerse Atatürk’ten sonra en büyük lider olarak tarihe geçer” diye gaz vermeyi sürdürüyor. Böyle bir “açılım”dan sonuç çıkar mı sizce? 10.11.2009 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (08.11.2009) - İmanla kabre girmek (07.11.2009) - Manzara-i umumiye (06.11.2009) - İslâm birliği ve barış |