Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Göz boyama |
Hissedarları arasında İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın da bulunduğu araştırma şirketi ANAR’ın Genel Müdürü Dr. İbrahim Uzun, iktidar partisinin bunca krize rağmen oy oranını koruduğunu savunurken, bunu, takip edilen “çok başarılı siyasî strateji”ye ve AKP’nin gündem belirlemedeki ustalığına bağlamış. Uzun’a göre, bir sürü gündemin olması hükümetin işine yarıyor. Bir olayın olumlu etkisi, bir başka olayın olumsuz etkisini bir anda yok edebiliyor. İktidar, Kürt açılımı ve Azerbaycan’la yaşanan sorunlarla yitirdiği prestiji, İsrail’e rest çekerek, Suriye’ye vizeyi kaldırarak geri kazanıyor. Bu yorumlar üzerinde biraz durmak lâzım. Ama önce, bu gündemlerde hükümetin ne ölçüde inisiyatif ve dahlinin bulunduğunu tesbit etmek gerekiyor. Meselâ “demokratik açılım”ın bir “devlet projesi” olduğu ve süreci koordine etme görevinin MGK kararıyla Atalay’a verildiği, bizzat kendileri tarafından defaatle söylendi. Bu projenin, Obama’nın Türkiye ziyaretinden kısa süre sonra gündeme gelmesi ayrı bir bahis. Aynı şekilde, “Ermeni açılımı,” Suriye’ye vizenin kalkması ve ortak kabine toplantıları yapılması, Bağdat’la da benzer bir yakınlaşmaya girilmesi, Kuzey Irak’ın ilk kez bakan düzeyinde ziyaret edilmesi, Afganistan’a takviye asker gönderip Kâbil’de komutayı tekrar üstlenmemizin arefesinde Pakistan ve İran’a gidilmesi, İsrail’e yönelik Gazze eksenli çıkışların sürdürülmesi de. Buna karşılık konu AB ile ilişkilere geldiğinde o cenahta böyle bir hareketliliğin olmaması da. Ortaya çıkan görüntü, Batıdaki kimi çevrelerde “Türkiye yüzünü doğuya mı dönüyor?” eksenli sorgulamalara yol açarken, çoktandır alttan alta seslendirilen “yeni Osmanlı” projesinin yürürlüğe konulduğu yorumunu yapanlar da var. Başbakan bu gelişmeler için “Türkiye büyük bir ülkedir, kendi kararlarını kendisi verir” diyerek, dış telkin ve yönlendirme iddialarını reddediyorsa da, Dışişleri Bakanının “Dış politika hedeflerimiz Obama’nın stratejisiyle örtüşüyor” sözü, yaşananları çok daha iyi ifade ediyor gibi. Bilhassa İsrail’e yönelik çıkışların, Gazze’de olup bitenleri BM adına ortaya koyup İsrail’i savaş suçu işlemekle itham eden Goldstone raporuyla eşzamanlı olarak sürdürülmesi enteresan. Ancak bu söylemler daha ziyade Gazze eksenli olarak sürdürülürken, Mescid-i Aksa’da büyük gerginliklere yol açan siyonist provokasyonların üzerinde pek durulmuyor ve İsrail’e yönelik eleştirilerin arasına “Özü sağlam olan ilişkilerde bir kopma yok, yürüyen işlerimiz aynen devam ediyor” mesajlarının sıkıştırılması ihmal edilmiyor. Konya’daki hava tatbikatının İsrail’in de katıldığı uluslararası bölümünü tehir kararının, ABD başta olmak üzere ilgili tarafların ortak mutabakatıyla alındığını bizzat Başbakan ifade ediyor. Aynı günlerde patlak veren “Ayrılık” dizisi krizinin yine İsrail’de tetiklediği tepkiler, TRT’den sorumlu Devlet Bakanı Arınç’ın, kendisini ziyaret eden İsrail Büyükelçisine verdiği güvencenin ardından, dizinin sonraki bölümlerine Filistinlileri de cinayetle suçlayıp bu defa Filistin’i kızdıran sahneler eklenmek suretiyle teskin ediliyor. Böylece İsrail’in öfkesi yatıştırılıyor, ama Filistin’in benzer tepkisi kimsenin umurunda olmuyor ve bu durum da sessiz sedasız geçiştiriliyor. Sonuçta, gelişmeleri bu detaylarıyla takip etmeyenlerin zihninde, “Ayrılık” dizisindeki “çocuk öldüren İsrail askeri” sahnesi kalıcı olarak yer ederken, dizinin “Filistin’i satan” bölümlerinden pek kimsenin haberi olmuyor ve bu durum “İsrail’e kafa tutan AKP” defterine yazılıyor. Yani, burada da bir göz boyama söz konusu. “İsrail’e rest” görüntüsüyle AKP’ye içeride siyasî rant sağlanıp bu partiyi İslâm dünyasına da model olarak gösterme planı tahkim edilirken, bu restin, ilişkilerin özünü zedeleyip bölge için öngörülen yeni dizaynın ana çerçevesini aşmasına izin vermeyecek ince bir strateji uygulanıyor. Bakalım, bu işin sonu nerelere varacak? 04.11.2009 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (01.11.2009) - Kedilerin mesajı (28.10.2009) - “Cuntalı demokrasi” |