Faruk ÇAKIR |
|
Çocuklarımız tehlikede |
Adına ‘sanal âlem’ deniyor, ama zararı ‘gerçek’ olan internet dünyasına dalan çocuklarımız boğulmak üzere. “Teknoloji gelişip insanların hayatını kolaylaştırıyor” diye seviniyoruz, ama beraberinde getirdiği zararların farkında değiliz. Belki şaka gibi gelecek; ama artık ‘alkol bağımlısı’ benzeri ‘internet bağımlısı/hastası’ çocuklardan bahsediliyor ki, gerekli tedbirler bugün alınmayacak olursa çok geç kalmış olacağız. Hâli hazırda, İstanbul’daki bir hastahanede ‘internet bağımlılığı olan çocuklara tedavi’ uygulanmaya bile başlanmış. Bağımlılık Psikiyatrisi Derneği kurucusu Doç. Dr. Özkan Pektaş konuyla ilgili olarak şöyle demiş: “(ilgili birime) Başvurular özellikle 12-18 yaş grubundan. Çocuklar, online oyununu bırakmamak için okula gitmek istemiyor. Gece de uyanık oldukları için ders başarıları düşüyor. Aileler bize ‘Çocuğumuzu bilgisayar başından alamıyoruz’ şikâyetiyle geliyorlar. Saatlerce hareketsiz kaldıkları için obezite olanların sayısı da çok fazla.” (Haber Turk g., 5 Temmuz 2009) Başbakanlık Sosyal Araştırmalar Genel Müdürü Ayşen Gürcan da çocukların internette oynadıkları şiddet muhtevalı oyunlarla cinayet işlemeyi öğrendiklerini hatırlatmış. Gürcan’a göre işin en düşündürücü yönü, çocukların ‘dünya barışı için’ öldürme hakkına sahip olduklarına inandırılması. Gerçekten de ‘oyun’ların büyük bölümü şiddet içeriyor. Görebildiğimiz kadarıyla şiddet içermeyen bir oyun yok. Çocuklar ve gençler o hale getirildi ki, yanlışlıkla şiddet içermeyen bir oyun piyasaya sürülse belki de ilgi görmeyecek... Çünkü mevcut oyunlardaki ‘şiddet’ neredeyse ‘şiddet’ olarak kabul edilmiyor. Alkol bağımlılarının sürekli daha fazla ‘alkol’ alma istemesi gibi, çocuklarımız da daha fazla ‘şiddet’ talep eder hâle geldi. Elbette çocuklarımız suçlayıp kendimizi temize çıkaramayız. Tek başına yasaklamak çare olmadığı gibi, suçu çocuklara ve gençlere atmak da çare değil. Hadiseye doğru teşhis koymak ve uygun çareler aramak durumundayız. Aileler olarak bizim birinci kabahatimiz, çocuklarımızla yeteri kadar (yoksa, ‘hiç’ mi?) iletişim ve diyalog kuramamış olmamızdır. “Benim böyle problemim yok” diyenlere sözümüz yok ve ayrıca böyle diyenlerin sayılarının artmasına da cidden duâcıyız. Ama bu konunun ciddî bir problem olarak önümüzde durduğunun farkına varmalıyız. En başta aile büyükleri olarak biz, TV esâretinden kurtulabilmeliyiz. Ki çocuklarımızın internete esir olmasına mani olalım. Biz ‘baş köşe’de duran TV’ye teslim olur ve “Oğlum, bilgisayar başında fazla vakit geçirme. Şunu kapamayı da bil” demeyi sürdürürsek inandırıcılığımız olmaz. “İyi de, TV’yi kapatıp hanımla, çocuklarla ‘kavga’ mı edelim? Böyle hayat olur mu?” diyenler olursa, şunu hatırlatmak isteriz: Sus pus olup, TV’nin emirlerini dinlemektense ara sıra ‘kavga’ etmek belki de daha fayalıdır. Hem belki de ‘kavga’ ede ede; kavga etmeden iletişim kurmayı da öğrenebiliriz... TV izlemek yerine kitap okumayı denemeye ne dersiniz? 04.11.2009 E-Posta: [email protected] |