M. Latif SALİHOĞLU |
|
Şeflik devrinin "Dersim Kànunu" |
Tıpkı "yağmurdan kaçarken doluya tutulma" misâli gibi, "Kürt açılımı"ndan kaçan CHP, yakıcı "Dersim ateşi"nin tam orta yerine düştü. Meclis'te partisi adına konuşan Baykal'ın yardımcısı Onur Öymen, 1937'deki "Dersim hadisesi"yle ilgili olarak öyle bir lâf etti ki, buna gâf demek bile çok, ama çok hafif kalır. Bugünkü terörle mücadele için, o tarihte yapılan katliâma varan "devlet terörü"nü kıyas–ı misâli şeklinde nazara veren Öymen'in düştüğü azim hata, öyle görünüyor ki, Dersim (Tunceli) bölgesi başta olmak üzere, Türkiye'deki tüm Alevî kesimleri açısından CHP'nin sonunu getirmiştir. Tuncelililer, dedelerini teröristlerle bir tutan Öymen'i Hitler'e benzetmişler. Öymen'in söylediklerine alkış tutan, dolayısıyla "karizmayı çizdiren" Kemal Kılıçdaroğlu'na gösterdikleri tepkiler de çığ gibi büyüyor. Dikkat edin, bu fevkalâde bir gelişmedir. Elli sene müddetle Halk Partisine destek verme hatasına düşen Aleviler, bundan böyle muhtemelen çok farklı bir kulvarda siyaset yapmak durumunda kalacaklar. Dersim mıntıkasında 1937 yılı baharında (Mart–Nisan) devlet kuvvetleri ile Alevî aşiretleri arasında başlayan ve aylarca devam eden kanlı çarpışmalar, yakın tarihimizin çok hazin ve bir o kadar da ibret verici safhasını teşkil ediyor. Üst yönetim kadrosu tarafından "Vergilerini vermiyorlar. Devlete karşı geliyorlar. Bunlar zaten Rafizi–Kızılbaş..." denilerek harekete geçirilen devlet kuvvetleri eliyle, bölge halkının üzerine topyekûn bir taarruz harekâtı başlatıldı. Savaş uçakları, ilk dahilî bombalamayı Tunceli'de yaptı. Sabiha Gökçe'nin kullandığı uçaktan halkın üzerine—suçlu suçsuz ayrımı yapılmadan—bomba yağdırıldı. Bunun adı elbette ki "katliâm"dır. Keza, Bediüzzaman'ın talebesi Albay Hulusî Beyin şehadetiyle, yukarıdan gelen emir "Canlı namına birşey bırakılmasın; tamamı imha edilsin!" şeklinde olmuştur. Hele, "isyancıların elebaşılarından" diye tutuklanan Seyit Rıza ve oğlunun idam edilmesi esnasında yaşananlar, insanlık adına cidden utanç verici şeyler. Seyyit olduklarını, Evlâd–ı Resûl, Evlâd–ı Kerbelâ olduklarını söylemiş, ancak bunun hiçbir tesiri olmamış, taşlaşmış kalplerde. Dahası, "Hiç olmazsa, oğlumu benden sonra asın. Onun idamını görme bahtsızlığını yaşatmayın bana" demiş Seyit Rıza. Demiş ama, zalimler bu dediğinin tam tersini yapmışlar. Babanın kahredici bakışları arasında oğlunu asmışlar, ardından da onu darağacında sallandırmışlar. Öyle anlaşılıyor ki, Öymen ve Kılıçdaroğlu gibi, Şeflik devrinin mirasçısı Halk Partisi mensuplarının çoğu Dersim hadisesinin mahiyetini de, Tunceli Kànunun ne anlama geldiğini de bilmiyor. Göreceksiniz, bundan sonra sadece Halkçılar değil, herkes bilecek, bilmek zorunda kalacak Şeflik devrinde Dersim'de neler olup bittiğini...
Tarihin yorumu 13/14 Kasım 1960
Cunta, 14'leri tasfiye etti
On yıllık Demokrat Parti hükümetini silâh zoruyla devirerek ülke yönetimine el koyan askerî cunta üyeleri, aradan daha altı ay bile geçmeden bu kez birbirlerine düştü. 13/14 Kasım (1960) gecesi, cunta üyelerinin yarısına yakını tasfiye edilerek hudut haricine sürüldü. Kendilerini "Millî Birlik Komitesi" diye isimlendiren bu karmaşık cunta, toplam 38 kişiden oluşuyordu. Aralarında sadece bir tek orgeneral (Cemal Gürsel) vardı. O da emekliye sevk edildiği halde son anda cuntaya monte edilmişti. Geriye kalanlar ise, iki tuğgeneral ile bir tek korgeneral dışındakilerin tamamı albay, binbaşı ve yüzbaşı rütbeli subaylardı. Bu düşük rütbeli cuntacılar, kendilerini generallerin üstünde görüyor, hatta canları sıkıldığında üstlerine küfredip tokat atabiliyorlardı. Nitekim, darbe mağduru Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun Paşaya bile iğrenç muamelede bulunmaktan çekinmediler. Birlik halinde Said Nursî'nin mezarını bir meçhûle naklettikten ve Demokratları da Yassıada cehennemine sevk ettikten sonra, kendi aralarında anlaşmazlığa düşen cunta üyeleri arasında ciddi bir tasfiye hadisesi yaşandı. İsmet Paşa, askerlerin bir an evvel Demokratların işini bitirerek iktidarı kendisine devretmelerini istiyordu. Gürsel ve Madanoğlu'nun tercihi de bu yöndeydi. Bu sebeple, iktidarın daha uzun süre cuntanın elinde olması gerektiğini savunan sağcı–Türkçü kanattakiler ile aralarında anlaşmazlık çıktı. Akıl hocaları İsmet Paşanın tavrından da cesaret alan sol kanat, bir gecede Türkeş'in başını çektiği 14'lerin işini bitiren bir karar aldı. Cuntanın başında görünen Gürsel, MBK'nın aldığı kararı açıklayan bir bildiriyi okudu ve 14'lerin dış ülkelere "hükümet müşaviri" sıfatıyla gönderildiklerini söyledi. Cuntanın solcu üyeleri ise, bilâhare "tabiî senatörlük"le ödüllendirildi. 14.11.2009 E-Posta: [email protected] |