Ahmet ÖZDEMİR |
|
Dinsiz bir millet yaşayamaz |
Din fıtrîdir. Yani insanlar bir dine meyilli olarak dünyaya gelirler. Zamanla bu meyillerine göre bir din seçerler. Bu insanlar hakkı ararken bazen ellerine batıl geçer. Bir süre onunla oyalanır veya zorlanır. Sonra tekrar eski yoluna devam eder. Bu durum kişiler için olduğu kadar toplum için de geçerli olmuştur. Tarih boyunca aksi durumlar–-ne kadar zulümler, baskılar olsa da—kalıcı ve sürekli olmamıştır. Bunların örneklerini dün olduğu gibi bugün de görmemiz mümkündür. Bir hadis-i şeriflerinde Resûl-i Ekrem (asm) Efendimiz, “Her çocuk fıtrat üzerine doğar” buyurur ve sonra da “Şu âyeti okuyun” der: “Yüzünü hak din olan İslâm’a çevir. O fıtrat dini ki, Allah insanları o fıtrat üzerine yaratmıştır. Allah yaratışını değiştirecek değildir; siz de Allah’ın yarattığını değiştirmeyin. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.”1 Sonra Resûlullah (asm) sözünü şöyle tamamlar: “Çocuğu anne ve babası Yahudileştirir veya Hıristiyanlaştırır veya Mecusileştirir. Tıpkı hayvanın doğurunca, azaları tam olarak yavru doğurması gibi. Siz kesmezden önce, kulağı kesik olarak doğmuş hayvana rastlar mısınız?” Bediüzzaman Said Nursî’nin en son dersinde dikkat çektiği bir konu da dinsiz bir milletin yaşayamayacağı şeklinde idi. Geçen asrın başlarında başlayan dinsizlik hareketi komünistlik olarak devam etti. Zaman geldi, dünyayı tehdit etmeye başladı. Sovyetler ve Çin bunun en bilinen örnekleridir. Şimdi komünizm tehdit olmaktan çıktı. Aldığımız haberlere göre Rusya’da Müslümanların ve camilerin sayısı her gün artmaktadır. Başta Kur’ân-ı Kerim ve onun tefsiri olan Risâle-i Nurlar insanların büyük teveccühlerine mazhar olmuştur. Eskiden küfrün merkezi olan Moskova’da bugün dünya çapında dinî toplantılar yapılmaktadır. Çünkü Kur’ân’ın “rahmeten lil’âlemîn” olduğunu görüyoruz. Bunun sırrını Said Nursî şöyle açıklamaktadır: “Nasıl Müslümanlara rahmettir; âhirete iman, Allah’a iman ihtimâlini vermesiyle de, bütün dinsizlere ve bütün âleme ve nev-î beşere rahmet olmasına bir nükte, bir işarettir ki, o mânevî cehennemden dünyada da onları bir derece kurtarmış. Hâlbuki şimdi fen ve felsefenin dalâlet kısmı, yani Kur’ân’la barışmayan, yoldan çıkmış, Kur’ân’a muhalefet eden kısmı, küfr-ü mutlakı komünistler tarzında neşre başladılar. Komünistlik perdesinde anarşistliği netice verecek bir surette münafıklar, zındıklar vasıtasıyla ve bazı müfrit dinsiz siyasetçiler vasıtasıyla neşir ile aşılanmaya başlandığı için, şimdiki hayat, dinsiz olarak kabil değildir, yaşamaz. ‘Dinsiz bir millet yaşamaz’ hükmü bu noktaya işarettir. Küfr-ü mutlak olduğu zaman, hakikat-i hâlde yaşanmaz.”2 Kur’ân’ın rahmet olması, insanların ahiret hayatını kurtardığı gibi, dünya hayatını da kurtarmaktadır. Eskiden dinsizlik cehaletten geliyordu. Sonra fen ve felsefeden gelmeye başladı. Şimdi o da kırılmaya başladı. Onun için, Kur’ân-ı Hakîm, bu asırda mânevî bir mu'cizesi olarak Risâle-i Nur Talebelerine yukarıdaki dersi vermiş ki, küfr-ü mutlaka, anarşistliğe karşı sed çeksin. Hem de çekmiştir. Geçmişte Çin’i, hem yarı Avrupa’yı ve Balkanları istilâ eden bu dinsizlik ve komünistlik cereyanına karşı bizi muhafaza eden Kur’ân-ı Hakîm’in bu dersidir ki, o hücuma karşı sed çekmiş, bu sûretle o tehlikeye karşı çare bulmuştur. Dünya İslâm’a koşarken Müslümanların onlara yardımcı olması gerekmez mi? Özetle bir Müslüman’ın başka bir dine girip Hıristiyan, Yahudi, özellikle komünist gibi olması da mümkün değildir. “Çünkü bir İsevî, Müslüman olsa, İsâ Aleyhisselâmı daha çok sever. Bir Mûsevî, Müslüman olsa, Mûsâ’yı Aleyhisselâmı daha çok sever. Fakat bir Müslüman, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın zincirinden çıksa, dinini bıraksa, daha hiçbir dine girmez, anarşist olur; ruhunda kemâlâta medar hiçbir hâlet kalmaz. Vicdanı tefessüh eder, hayat-ı içtimaîiyeye bir zehir olur.”3 NOT: Merhum Şaban Döğen Ağabey, yazıları ve kitapları ile dinsiz bir milletin yaşayamayacağını anlatmıştı. Ölümüyle de aynı hakikati bir kere daha gösterdi. Hayatta iken yüzünden tebessüm hiç eksik olmamıştı. Merhum hakkında çok şeyler yazıldı ve söylendi. Muhterem Şaban Döğen Hocayı bu vesile ile bir kez daha rahmetle anıyorum. Arkasından yapılan duâların hepsine âmin diyorum.
Dipnotlar:
1- Rum Sûresi, 30. 2- Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, s. 874-875. 3- Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, s. 875. 14.11.2009 E-Posta: [email protected] |