Hüseyin GÜLTEKİN |
|
Bazı hassasiyetlerimizi muhafaza edelim |
Hata ve kusurlar bize mahsus; günahlara girmek de beşer olmamızın bir gereği... Bilhassa günümüzde, bilerek veya bilmeyerek kusur, günah işlemeyen insan yok. Kaldı ki ne kadar mükemmel olursa olsun, ne derece dindar ve müttaki olursa olsun her insan, hata yapabilir, günah işleyebilir. Kulunun bu yapısını, bu özelliğini nazara alan Yüce Allah, kulunun işlediği kusur ve günahlardan temizlenip, kurtuluşa ermesi için istiğfar ve istiâze yolunu açık tutmuş. İsteyerek veya istemeyerek işlediği hata ve günahlarından pişmanlık duyup istiğfarda bulunan kulunun bu nedametini kabul edip, günahlarını affediyor. Yeter ki kusurlarımızın farkında olalım, kusur ve günahlarda ısrarcı olmayalım, pişman olup, kusurlarımızı itiraf edip, Allah’tan affımızı dileyelim. Bu noktada Bediüzzaman’ın; “Nefsini itham eden, kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder. İstiğfar eden, istiâze eder. İstiâze eden, şeytanın şerrinden kurtulur” (Lem’alar, s. 138) tesbiti, kusur ve günahlardan temizlenmenin kısa ve etkili yolunu gösteriyor. Bütün mesele işlediğimiz hata ve kusurlardan pişmanlık duyup, üzüntü çekip çekmediğimiz meselesidir. Bilerek veya bilmeyerek yaptığımız günah ve kusurlarımızdan dolayı iç dünyamızda bir rahatsızlık, bir vicdan azabı çekiyorsak, bu hâl bir nev’î pişmanlık ve nedamet işaretidir ve eninde sonunda bizi istiğfara götürerek affımıza vesile olabilir. İşlediğimiz kusur ve yanlışlarımızdan ötürü herhangi bir rahatsızlık hissetmiyorsak, herhangi bir pişmanlık ve üzüntü duymuyorsak, işte o zaman bizim için tehlike çanları çalıyor demektir. Bu demektir ki yaptığımız hatalarımızı göremiyor, işlediğimiz günahları hafife alıyor ve dolayısıyla işlediğimiz günahları ve suçları itiraf etmek aklımıza gelmiyor. Ve bunun bir sonucu olarak istiğfar edip Allah’tan affımızı dilemek de aklımıza gelmiyor. Bu mânada Bediüzzaman’ın; “Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar. İtiraf etse affa müstahak olur” (Lem’alar, s. 138) teşhis ve tesbitini iyi okuyup, yaşamakta fayda var. Ortada acı fakat gerçek bir durum vardır ki, bazı hassasiyetlerimiz kırıldı. Ehl-i din olarak çok duyarlı, çok hassas olmamız gereken konularda dahi, olması gerekli dikkati ve titizliği gösterme noktasında üzerimize düşeni yapamaz hâle geldik. Dünyanın çekiciliği, modernizm ve maddiyât, ehl-i din olarak çoğumuzu sarstı ve sarsmaya devam ediyor. Çabuk toparlanıp, silkinip üzerimize sinen bu ülfet ve gaflet tozunu, pasını söküp atmazsak, dünyevî ve uhrevî hayatımızı tehdit eden bu tehlike daha da büyüyecek gibi görünüyor. Avâm-ı ehl-i dinin nümûne-i imtisâl olarak bildiği ve benimsediği, rehber insan olarak tanımlanan insanlarda dahi dînî yaşantılarda müşahede edilen keyfemâyeşâ haller ve lâkaytlıklar hiç şüphesiz hayra alâmet olmayan durumlar olsa gerek. Toplum olarak günah ve hataları işlemekteki ülfet ve alışkanlıkların zamanla gafletlere dönüşerek, akıl almaz duyarsızlıklara ve oradan da işlenilen suç ve günahları savunmaya kadar götürmesi, gerçekten günümüz ehl-i dini adına acı ve ürkütücü bir hâldir. Mü’minin hâli böyle mi olmalıdır? Bu duyarsızlığa, bu lâkaytlığa nereden geldik, nasıl düştük? İyi ve doğru bir muhasebenin yapılıp, silkinip yeniden kendimize gelmemiz lâzım. Efendimizin (asm), “Kâfir, fâcir, günahını burnundan geçen bir sinek gibi hafif görürken; mü’min, dağ üzerine düşecekmişçesine korku ve endişe içerisinde olur” hadis-i şerifini iyi okuyup, doğru tahlil edip, nefis muhasebemizi yeniden yapmakta fayda var. Ayrıca Bediüzzaman’ın; “İnkâr etmemek başkadır, iman etmek bütün bütün başkadır” tesbitindeki derin mânâyı da tefekkür etmekte zarûret var. Yine bu meyanda Bediüzzaman’ın; “İman etmek, Kur’ân-ı Azimüşşan’ın ders verdiği gibi, O Hâlıkı, sıfatlarıyla, isimleriyle, umum kâinatın şehadetine istinaden kalben tasdik etmek; ve elçileriyle gönderdiği emirleri tanımak; ve günah ve emre muhalefet ettiği vakit, kalben tevbe ve nedamet etmek iledir. Yoksa, büyük günahları serbest işleyip istiğfar etmemek ve aldırmamak, o imandan hissesi olmadığına delildir” (Emirdağ Lâhikası, s. 177) teşhis ve tesbitini de çok iyi tahlil edip değerlendirmek gerekir. 15.11.2009 E-Posta: [email protected] |