Fatma Nur ZENGİN |
|
“Kavga edersem sakın karışma, annadın mı?” |
Bizim insanımıza asabî denir hep. Bu bir yafta gibi yapışmıştır üzerimize her nedense, dünyanın hangi köşesine gidersek gidelim atamayız üstümüzden. Asabî, agresif, inatçı, katı gibi bir sürü sıfatı bölgelere göre değişen sıfatların yanında hep duyarız. Bu durum beni çok rahatsız ediyordu. Aslında hâlâ da ediyor zaman zaman. Önyargıların ülkeler ve o ülkenin insanları açısından yanlış bir tanıtım olduğunu biliyorum. Tabiî Türkler asabî diye Türkiye’ye gelme planını değiştirmiyor bir insan, ama bir iş yapacağınız zaman, bir iş görüşmesine gittiğinizde, okul başvurunuzda yahut benzer başka bir durumda bu önünüze bazen bir engel olarak çıkabilir. İnatçı ve de agresif olmamama rağmen (Mısır’da hayat her ne kadar biraz agresifleştirse de insanı), bana Kahire’de “demir beyinli” derlerdi, inatçı ve agresif sıfatlarını bir tanımda birleştirircesine. Daha sonradan bir hocam, Türk olan babaannesi için de hep aynı tabiri kullandıklarını belirtmişti. Bir yandan da insanın hoşuna gitmiyor değil, ilginç bir sıfat yakıştırması. Ama neyse, asıl konumuza dönelim. Bugün, şu Ankara hayatımın neredeyse dördüncü haftasına girmişken, çok az gülen yüzler, ciddiyet, sürü psikolojisi v.s. gibi şehri ve insanlarını genellememe sebep olan durumlar şöyle dursun; agresiflik, asabiyet, inatçılık gibi bütün nahoş sıfatlarımızı doğrulayan görüntülere de her gün tanıklık eder oldum. Sokakta ve trafikte bağrışanlar, ufacık bir mesele yüzünden saç saça baş başa kavga edenler… Bunu Ramazan’da da görmüştüm: herkese sinirlenen otobüs şoförleri, yolcularla aralarında yaşanan huzursuzluklar, trafikte insanların birbirine yol vermeyişleri v.s. Ama hiçbiri bugünkü kadar “kavgaya hazır” ve “sabah evden çıkmadan kavga etmeye niyetli “olan bir toplum olduğumuzu olanca açıklığıyla göstermemişti bana… Hiç sevmediğim ve mümkün oldukça kullanmadığım toplu taşıma aracı olan minibüse binmek zorunda kaldım bugün. “Ne de olsa gideceğim mesafe az” düşüncesiyle, koltuğun kenarına ilişiverdim. Bir yandan dehşet bir şekilde arabayı kullanan şoföre de dalıyordu gözlerim. Onun o aşırı asabî hallerinden fazla rahatsız oldum ve akabinde bunda haksız da olmadığımı anladım. Şoför beyimiz, yanında yeni çalışmaya başlayan gence “Kavga edersem sakın karışma, annadın mı Gökhan” diye nasihatte bulunuyordu işin inceliklerini öğretirken. Yani “Ben her sabah evden kavga etmeye ayarlı çıkarım,” “Biz minibüsçüler kavga etmezsek olmaz, işin prensibidir bu” mesajlarını bu gence aşılıyordu bir bir. “Türk milletiyiz, doğruyuz, asabiyiz, agresifiz” yakıştırmalarını doğrularcasına. “Fişavi’nin fıstıkçılarına ve Kahire’ye dair” türlü zenginlikleri içine misafir eden yazım aklıma gelirken, “Ankara’nın minibüsçüleri ve agresif Türk insanına dair” bir yazı mı yazmış oldum diye düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. Sabah evden sinirlenmemeye programlı çıkıp, olumsuz bir durum karşısında “Aman ne olacak ki sanki” demeye kendimizi bir gün bile ayarlarsak, çok şey değişebileceği kanaatindeyim. İrademizden dolayı “demir beyinli” diye anılıp, güler yüzümüzden dolayı “melek gibi” sıfatını hak edenlerden olalım artık. Bu bizim elimizde. 15.11.2009 E-Posta: [email protected] |