Aile-Sağlık |
Kendi hikâyemizi sevmek ‘Her yaşın ayrı bir güzelliği var’ diyor şarkılar... Oysa biz, içinde bulunduğumuz yaşı değil de, ya geçmişteki çocukluk zamanlarını ya da geleceğin henüz gelmemiş günlerini hayal edip, içinde bulunduğumuz ânın farkına bile varamıyoruz. Hep bir şeyleri beklerken, geçen zamana da ömür diyoruz sanırım. Arada geçen vakitler, hayatımıza uğrayan insanlar ve olaylar, bu kayıp zamanların garip yolcuları olarak belli belirsiz çekip, gidiyorlar... Oysaki, her verilen ve her gelen kendi hikâyesiyle geliyor, kendi kaderiyle uzaklaşıyor hayatımızdan... Çoğunu fark edemiyoruz bile, biz dertlenip, şikâyet ederken ne gelişlerini, ne de gidişlerini görebiliyoruz... Farkındalık genellikle ikinci yarıda başlıyor. Kum saatinin tersine dönmesiyle, tekrar süre veriliyor. Otuz ile başlayan yaşlarda, adeta hayata bakış açın, duyguların, korkuların ve hayallerin değişiyor. Bir geç kalmışlık paniği yaşıyorsun, yüreğinin ta dibinde... Yetiştirmen gereken ne çok şey var aslında... Her şey eksik ve yarım gibi geliyor. Oysa ne çok şey öğrendin, hikâyen tam da okunacak kıvama geldi. Belki eskisi kadar güçlü ve cesur değilsin, karar almak o kadar da kolay gelmiyor sana, ama yüreğin daha iyi seçiyor iyi ve kötüyü, kokusunu çok uzaklardan alıyorsun masumiyetin ve iyiliğin... Sen adını koymasan da, yüreğin hissediyor, alacağın yarayı da, yaşayacağı acıyı da... Artık daha bilerek, daha görerek yaşıyorsun hayatı. Kendini daha az kandırıyorsun, bir karar aldığında yürüyeceğin yolu, en azından eskisinden daha iyi seçebiliyorsun. Önündeki çukura düştüğünde ya bilerek düşüyorsun ya da oradan çıkman artık yıllarını almıyor... Kendine daha çok gülüyorsun, arızalı taraflarını daha çok seviyorsun, her halin daha sevimli geliyor sana. Kendinle savaşmayı bırakıp, ona karşıdan değil, yakından bakmayı öğreniyorsun. Tanıdık bir ses gibi, eskiden kalma bir dost gibi; güvenilir, samimî ve daha gerçek olduğunu hissediyorsun. İçindeki sesi susturmak yerine, onunla tanışmayı, onu dinlemeyi ve anlamayı öğreniyorsun... Üstünü örttüğün, sıkıca kapattığın duyguların ve düşüncelerin, eskisi kadar korkutmuyor seni... Tabiî halinle ve hesapsızca kendin olabildiğinde, kaybetme korkusu olmadan duygularını söylemenin inanılmaz hafifliğini yaşıyorsun. Kendini eskisinden daha değerli, daha özel hissediyorsun... Yaradanla baş başa olduğunu, nazının ancak O’na geçtiğini ve O’nun seni çok sevdiğini, hiç yalnız bırakmadığını, senden hiç vazgeçmediğini fark ediyorsun... Gerçektende her yaşın ayrı bir güzelliği var. Yaşadığımız her anın, o anda yanımızda olan sevdiğimiz insanların, konuştuğumuz konuların ve kurduğumuz hayallerin hepsi çok değerli. İnşallah bunu fark edenlerden, kendi hikâyesini bilerek, severek yaşayanlardan oluruz.
BANU YAŞAR / Psikolog&Psikoterapist |
15.11.2009 |
Damar yırtılması vak'alarında artış SÜLEYMAN Demirel Üniversitesi (SDÜ) Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Hüseyin Okutan, tanısı son derece güç olan ve sinsice ortaya çıkarak ölümcül sonuçlar doğuran ana damar yırtılması rahatsızlığının son dönemlerde sık sık görülmeye başlandığını belirtti. Doç. Dr. Okutan, ana damar yırtılmasının gerek vatandaşlar gerekse hekimler tarafından yaygın olarak bilinmediğini söyledi. Hastalığın son dönemlerde Isparta ve çevresinde artış gösterdiğini anlatan Okutan, sonuçların dünya ve Türkiye ortalamasının da üzerinde olduğunu bildirdi. Hastalığın sinsice ortaya çıktığını ifade eden Okutan, ‘’Son dönemlerde sık karşılaştığımız ana damar yırtılması vak'ası, ani ölümler, felç ve kangren gibi sonuçları doğruyor’’ dedi. Vücudun ana damar ile beslendiğini belirten Okutan, kalp çıkışı sonrası vücudun çeşitli bölgelerine yönelik ana damara bağlı kollar oluştuğunu bu kolların vücudun her bir organına göre yönlendiğini dile getirerek, şu bilgileri verdi: ‘’Kalbin çıkış noktasında ana damarda çeşitli sebeplerden dolayı yırtılma oluşur. Yırtılma nedeniyle kan gitmesi gereken bölgeye değil farklı bölgelere kayar. Bu durumda ise hasta ya aniden hayatını kaybeder ya da felç, kangren gibi sonuçlarla karşı karşıya kalır.’’ Ana damarın yırtılmasında hipertansiyon ve damar sertliğinin etken olduğuna işaret eden Doç. Dr. Okutan, ana damarda yırtılma meydana geldiğinde kişinin sırtında bıçak batar gibi bir ağrı oluştuğuna dikkati çekerek, ‘’Bir çok kimse ana damarının yırtıldığını fark etmez. Sırtının ağrıdığını düşünür. Kan dolaşımı olmadığından ötürü çıkan rahatsızlıklara odaklanır. Bazı durumlarda hekim arkadaşlarımız da tanı koymakta güçlük çeker’’ diye konuştu. Hastalığın sinsice ortaya çıkması sebebiyle hastalar kadar aile hekimleri ve acil servis hekimlerinin de dikkatli olmaları gerektiğini ifade eden Okutan, bu tür vak'aların vakit kaybedilmeden kalp merkezine yönlendirilmesi gerektiğini söyledi. Isparta’da yıl içinde 9 kişiyi bu tür şikâyetten ötürü ameliyat ettiklerini hatırlatan Okutan, altı kişinin sağlığına kavuştuğunu ancak üç hastanın gecikmeli olarak kendilerine gelmesinden ötürü vefat ettiklerini söyledi. Ana damar yırtılması vak'asında hastanın vakit kaybetmeden hekime ulaşması gerektiğine dikkati çeken Doç. Dr. Hüseyin Okutan, ‘’Vücuttaki organlar, damarlardan besleniyor, damarlara da ana damardan kan veriliyor. Böyle bir yırtılmada organlar kansız kalabiliyor. Ölümcül sonucu bulunan bu rahatsızlık ancak erken tanı ile tedavi edilebiliyor’’ dedi. |
15.11.2009 |
Abur cubur bağımlılık yapıyor BİLİM adamları abur cubur gıdalar tüketmenin, uyuşturucu maddeler kadar bağımlılık yaptığı konusunda uyarıda bulundular. Eğer siz de bu yiyecekleri tüketiyorsanız maalesef bağımlılar arasındasınız. The Daily Express gazetesinde yer alan habere göre, araştırmacılar düzenli olarak hamburger, patates cipsi, çikolatalı kek ve fast-food tarzı yiyecekler yemenin insanda uyuşturucu kadar bağımlılık yaptığını tesbit ettiler. Nörobilimciler bu sonuçlara ulaşabilmek için, fareler üzerinde testler yaptılar. Araştırma, çok yağlı ve çok şekerli gıdaların ne kadar tehlikeli olabileceğini gösterdi. Bu yiyecekleri yediğinizde kontrolünüzü kaybettiğinizi söyleyen araştırmacılar, bunun da bağımlılığın işareti olduğunu belirttiler. |
15.11.2009 |
Antiviral ve jel satışlarında patlama BÜTÜN dünyada salgına yol açan domuz gribi, Türkiye’de antiviral ilaç, koruyucu ürün ve aşı satışlarında patlamaya yol açtı. TEB Genel Sekreteri Özgür Özel, piyasada yoğun talep gören zatürre ve grip aşılarının tükendiğini bildirdi. Türkiye’de 5 yaş üzeri çocuklarla yetişkinler için ‘’Pneumo 23’’ ve 0-5 yaş için ‘’Prevenar’’ isimli 2 farklı zatürre, Fluarix, Vaxigrip ve İnfluuvac isimli de 3 farklı grip aşısı bulunduğunu belirten Özel, ‘’Çok büyük talep olan zatürre aşısı piyasada bulunmuyor. Sırada bekleyen çok hasta var. Mevsimsel grip aşısı talebinde de artış var ancak piyasada aşı yok’’ dedi. Özel, uluslararası sağlık kuruluşu IMS’nin verilerine göre, Türkiye’de bu yıl 2 milyon kutu grip aşısı satıldığını, geçen yılki toplam satışla bu yılın 10 aylık dönemi arasında kutu bazında yüzde 4, Türk lirası bazında ise yüzde 10’luk bir artış tesbit edildiğini bildirdi. Antiviral satışlarında da patlama yaşandığını belirten Özel, geçen yıl 122 bin, bu yıl ise sadece kasıma kadar 260 bin Tamiflu satıldığını, kutu bazındaki artışın yüzde 113, Türk lirası bazındaki artışın ise yüzde 120 olduğunu söyledi. Steril el temizleyicilerine, son aylarda, özellikle de Ekim ayında büyük talep olduğunu ve yüksek miktarda satış kaydedildiğini ifade eden Özel, bu yılın 8 aylık dönemindeki toplam satış miktarına göre, sadece Ekim ayında yaklaşık yüzde 900’lük bir artış yaşandığını belirtti. Özel, ‘’Üretici firmalar siparişleri karşılayamıyor. Yeterince ürün temin edilebilse, eczanelerden gelen talepler doğrultusunda satışların şu anki değerlerin 10 katına kadar ulaşacağını tahmin ediyoruz’’ diye konuştu. |
15.11.2009 |
Şeker hastalığına kök hücre umudu Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Osman İlhan, harabiyeti şeker hastalığına yol açan, pankreasta insülin yapan beta hücresinin yeniden üretilmesine yönelik kök hücre çalışmalarının umut verdiğini bildirdi. Dünya Diyabet Günü dolayısıyla Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji Binası’nda düzenlenen toplantıda, ‘’Diyabet Tedavisinde Kök Hücre Çalışmaları’’ konulu bir konferans veren İlhan, şeker hastalığının, pankreasta insülin yapan beta hücresinin harabiyetinden kaynaklandığını, bu sebeple hastalığın tedavisi için ya beta hücresinin yeniden yapılması ya da korunması gerektiğini söyledi. IPS hücresinin beta hücresi haline getirilmeye çalışıldığını bildiren İlhan, ‘’Bu, şu anda laboratuvarda yapılabiliyor. 200 gün yaşayabilen beta hücresi üretildi. Araştırmalar, bu beta hücresinden insülin elde edilebilmesine yönelik devam ediyor. Bunun çok kısa zamanda başarılacağı tahmin ediliyor’’ dedi. Şeker hastalığının tedavisinde beta hücresinin korunmasına yönelik kemik iliğinde bulunan, çok çabuk elde edilip çoğalabilen ‘’mezankimal kök hücre’’nin kullanılması yolunda önemli çalışmaların sürdüğünü ifade eden İlhan, ‘’Bu yöntemle bağışıklık sistemi kontrol edilip insülin yapan beta hücresi korunabilecek, bozulması engellenecek’’ şeklinde konuştu. İlhan, şeker hastalığının kök hücreyle tedavisine yönelik çalışmaların henüz araştırma safhasında olduğunu ama bunun yakın bir gelecekte uygulamaya geçeceği umudu taşıdıklarını söyledi. |
15.11.2009 |
Aşı, gribe karşı oldukça etkili İNÖNÜ Üniversitesi Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Kızılay, toplumda domuz gribi aşısına karşı ön yargı olduğunu belirterek, ‘’Oysa aşı gribe karşı etkili’’ dedi. Prof. Dr. Ahmet Kızılay, Bilgi Yolu Eğitim Kültür ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (BİLSAM) tarafından düzenlenen konferansta yaptığı konuşmada, Dünya Sağlık Örgütü’nün son 3 haftanın içinde boğaz ağrısı, ağız kuruluğu, halsizlik, ateş, öksürük belirtileri gösteren herkesin domuz gribi kabul edilmesi gerektiğini önerdiğini hatırlattı. Gribin, aşıyla önlenebilir bir hastalık olduğunu ifade eden Kızılay, ‘’Malatya’da çok sayıda insan domuz gribi geçirdi ve hala geçirmeye devam ediyor. Grip, en fazla okul çağındaki çocuklarda görülüyor. Yaşla bu risk daha da azalıyor. Orta hafif ve ağır seyredebilen grip aşıyla önlenebiliyor’’ diye konuştu. Gribin önlenmesi için aşının etkili bir yöntem olduğuna dikkati çeken Kızılay, ‘’Toplumda aşıya karşı bir ön yargı var. Oysa aşı gribe karşı oldukça etkili, yüzde 70 ile 90 koruyucu bir yöntem. Sadece hafif yan etkileri var’’ dedi. Kızılay, domuz gribinden en basit korunma yöntemin, hijyene dikkat etmek olduğunu dile getirdi. |
15.11.2009 |