Ali FERŞADOĞLU |
|
Hoca, şeyh, tarikat ve cemaatleri de satın alabilirler! |
Son zamanlarda kendi içinde tırmanan gerginlik görüntüsü, artık Meclisin, Türkiye’nin meselelerini taşıyamayacağı işaretleri sayılıyor. Meteoroloji, havanın soğuyacağını söylerken; siyasî meteorologlar, siyasî havanın ısınmaya başladığına dikkat çekiyor. Seçim şimdilik uzakta gibi görünse de, hava birdenbire değişebilir. Türkiye gibi, hassas bir coğrafya ve stratejik bir konumda bulunan ülkelerde bir hafta bile uzun bir zaman dilimidir. Ki, kitle iletişim vasıtaları, “ehl-i dünyanın hafiyeleri/ajanları ve propagandacıları”nın elinde olduğundan, siyasî hayatı çalkalayıp, toplumu manipüle edebilir, kolaylıkla yönlendirebilirler. Öte yandan; kişiler, hocalar, şeyhler, tarikatler, cemaatler de siyaset veya sistem tarafından pekâla satın alınabilirler. Kimi hubb-u cah (makam-mevki, şöhret sevgisi), kimi tamahkârlık (açgözlülük) ile, kimi maaş ile... Bediüzzaman, “Hücumat-ı Sitte” isimli eserinde, “3. Desise-i şeytaniye”de buna dikkat çeker: “Ehl-i dünya, hususan ehl-i dalâlet, parasını ucuz vermez, pek pahalı satar. Bir senelik hayat-ı dünyevîyeye bir derece yardım edecek bir mala mukabil, hadsiz bir hayat-ı ebediyeyi tahrip etmeye bazen vesile olur. O pis hırsla, gazab-ı İlâhîyi kendine celb eder ve ehl-i dalâletin rızasını celbe çalışır... Bahusus size verilen o gayr-ı meşrû para, sizden, ona mukabil bin kat fazla fiyat isteyecek. Hem her saati size ebedî bir hazineyi açabilir olan hizmet-i Kur’âniyeye sed çekebilir veya fütur verir. Bu öyle bir zarar ve boşluktur ki, her ay binler maaş verilse, yerini dolduramaz.”1 Bugün, bir kısım tarikat ve cemaatler sistem tarafından desteklendi, holdingleştirildi... Halbuki Bediüzzaman, İhlâs Risâlesi’nde, paraya, pula, makam ve mevkiye itibar edilmemesi gerektiği dersini verir. Şöyle ki: Bu dünyada, özellikle ahirete yönelik hizmetlerde en mühim bir esas, ihlâstır. En büyük bir kuvvet, ihlâstır. En makbul bir şefaatçi, ihlâstır. En metin bir istinat noktası, ihlâstır. En kısa hakikat yolu, ihlâstır. En makbul manevî bir duâ, ihlâstır. Maksatlara ulaşmada en kerâmetli (harika) vesile, ihlâstır. En yüksek bir haslet, ihlastır. En safi kulluk, ihlâstır.2 Nur Talebeleri, “desise-i şeytaniyelere, ehl-i dünyanın ajan ve propagandacılarına” dikkat etmek durumunda. Ve halkı aydınlatmak, ikaz etmek mecburiyetinde. Aldanmamaları için Hücumât-ı Sitte’yi okumaları gerekir. Yalnız Allah rızasını esas maksat yapmalıdırlar. Yoksa, siyasî çıkarlar, çevrenin baskısı, indî veya nefsî bakış açıları ve uygulamaları, helâkete atabilir. Bazı insanlara göre, “güç-iktidar ve kontrol” olmaksızın inandıkları değerler ve güzellikleri hayata taşımak imkânsızdır. Hayat bir mücadeledir ve bu, “güç, kontrol ve iktidarı” elinde tutanlarla tutmak isteyenler arasında geçmektedir. Bu anlayışa göre; “iktidar, güç ve kontrol” bir araç olmaktan çıkıp gaye/amaç olur. Ve bu ”amaç” uğruna, nice ilkeler, değerler gider! İşte bu durumlara karşı ihlâs en büyük bir ilaç ve denge unsurudur. Çünkü “en büyük kuvvet, en büyük bir haslet, vasıf ve fazilet,” ihlâstır. Başta Asr-ı Saadet olmak üzere İslâm tarihi boyunca birinci planda “güç, iktidar ve kontrol”ün değil, yalnızca ihlâsın olduğu fiilen de görülür. Yalnızca Yüce Yaratıcı’nın emirlerini ihlâsla yerine getirmek ve iman esaslarına yapışmak vardır. Peygamberimiz (asm) yalnız başınadır. Herhangi bir hanedana mensup değildir. Yetimdir, yalnız başınadır. Teklif edilen “reisliği/iktidarı, malı mülkü” reddetmiştir. Mücedditler halkası, müçtehitler kervanı da aynı metodu izlemişlerdir. Asla “güç, iktidar ve kontrol” endeksli hizmet yürütmemişlerdir. Bilâkis reddetmiş, ellerinin tersiyle itmişlerdir. Yani, satın alınamamışlardır. İmam-ı A’zam’ın kadılığı, Bediüzzaman’ın milyarlarca lira maaş, milletvekilliği ve köşkü reddetmesi gibi...3 Hatta Bediüzzaman, iktidarın bir aracı olan siyaseti, “İslâmiyetin yüzde biri siyasete bakar! Siyasetten ve şeytandan Allah’a sığınırım!” diyerek en geri plana itmiştir. “Hem madem dünyevî dostlar ve rütbeler kabir kapısına kadardır, elbette en bahtiyar odur ki, dünya için ahireti unutmasın, ahiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyevîye için bozmasın, malayani şeylerle ömrünü telef etmesin, kendini misafir telâkki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin, selâmetle kabir kapısını açıp saadet-i ebediyeye girsin…”4
Dipnotlar :
1- Mektubat, s. 406-407.; 2- Lem’alar, s. 163.; 3- Tarihçe-i Hayatı, s. 195.; 4- Şuâlar, s. 406. 21.11.2009 E-Posta: [email protected] [email protected] |