Nurullah AKAY |
|
Ölçümüz ve yolumuz |
Bu dünya hayatında yaşamak için uygulamamız gereken kurallar elbette olacaktır. Dünyamızda, çevremizde meydana gelen hadiselere bakış açımızı belirleyecek, bizi yanlışlara sürüklemekten koruyacak önceliklerimizin olması gerekir. Bizler sadece kendi aklımızla doğruları bulamayız. Kendi aklımıza güvenirsek birçok yanlışlara düşebiliriz. Bu durumda, insan olmamızın gereği olarak yaşamamız gereken hayat tarzına ulaşmamız mümkün olmayacaktır. Bu hâl, bütün insanlar için geçerlidir. Bu sebeple insanlık her zaman kendisi için bazı kurtarıcılar ve önderler aramıştır. Bazıları kendi insanlık cevherine uygun yolu bulmuş olmakla birlikte bir kısım insanlar da kendisini karanlık âlemlere sürükleyecek sahte kurtarıcılar seçmişlerdir. Şüphesiz insanlar bu dünyada seçimlerinde serbest bırakılmışlardır. Fikirleri seçmede, hayat tarzları belirlemede bir zorluğa başvurulmamıştır. Ama gerçeğe varılmak için lâzım gelen bütün ışıklar yakılmış ve insanlık kendi yaratılışına uygun doğru bir tercihe çağırılmıştır. Kâinatın Yaratıcısı yaratılan bütün varlıkların içinde insanları imtiyazlı kılmış, bunun bedeli olarak onu imtihana tabi tutmuştur. İnsanlardan istenilenler, Resullerle ve Kitaplarla belirlenerek insanların düşünce ve tercihlerine sunulmuş ama bir zorlamada bulunulmamıştır. Biz Müslümanlar da kendi cüz’î irademizi kullanarak İslâm’ı kendimize bir hayat tarzı seçmiş bulunmaktayız. İnsan olarak Hz. Muhammed’i (asm) önder, kitap olarak Kur’ân-ı Kerim’i de rehber olarak seçmişizdir. Hiç şüphe yok ki, seçimimizi en güzel bir şekilde yaptığımıza inanıyoruz. Bu sebeple kendimizi bahtiyar biliyoruz. Bu duruma göre bizim temel hedefimiz, Rabbimizi razı etmek olacaktır. Yaşantımızı O’nun kanunlarına göre sürdürmemiz gerekir. Bunun için önümüzde hem örnek bir yaşantı var, hem de her an temel vazifelerimizi öğrenebileceğimiz bir kaynak bulunmaktadır. Bundan sonrası bizi bağlar. Yani hem “Müslümanım” deyip hem de gayr-i İslâmî bir hayat yaşamamızın haklı bir gerekçesi bulunmayacaktır bizim için. Gece olsun gündüz olsun günlerimizin her dakikasında uymamız gereken kurallar vaaz edilmiştir. Hem Hâlık-ı Rahimimiz olan Rabbimizi razı etmek, hem de dünyamızı imar etme imkânımız bulunmaktadır. Belirlenen İlâhî kaideler çerçevesinde hareket ettiğimiz takdirde aynı zamanda dünya işlerimizde de muvaffak olmanın önemli adımlarını atmış olacağız. Çünkü bizim inancımızda din ve dünya işleri iç içedir. Meselâ hem dünya işlerimizi yerine getirip hem de Allah’ın rızasını kazanmak mümkündür. İnsanlığın medar-ı iftiharı Peygamberimizin (asm) hayatı ve bu şerefli insanın yolundan giden büyük insanların yaşama tarzları bu konuda bize birer örnektir. Zira bu yolda Allah’ın emirleri istikametinde gidilecek, şeytanın telkin ettiği yıkıcı yaklaşımlar olmayacak; muhabbet asıl olacak, düşmanlıktan kaçınılacaktır. Yakmak, yıkmak, vurmak, kırmak, gururlanmak, kin beslemek, üstün görünmeye çalışmak olmayacak; tamir etmek, sevgi ile yaklaşmak, konuşarak anlaşmak, gönül kazanmak, mütevazi olmak asıl olacaktır. Eğer Rabbimizin bize ihsan ettiği İslâm nimetinden tam olarak istifade etmeğe muvaffak olabilirsek, hayatımızı güzellikler çevreleyecek, şeytanlar yol bulup dünyamıza giremeyecektir. Bizim “Asr-ı Saadet”lere ihtiyacımız bulunmaktadır. Kur’ân’ın nuru dışındaki ışıklar ateş böceğinden öte bir güce sahip olamamaktadırlar. Ölçümüz Kur’ân ve Kur’ân’ın dünyada en güzel bir şekilde yaşama şekli olan Muhammedî (asm) bir hayat olmalıdır. Bu çerçevede her zaman muhasebe içinde bulunmalıyız. Unutmayalım ki, nefis ve şeytanın en önemli mücadelesi İslâmî sınırlar içinde yaşayan Müslümanlarla olmaktadır. Allah’ın inayetine başvurmak, her an O’na sığınmak, O’ndan yardım istemek temel hedefimiz olursa, Allah’ın bize ihsanı olan İslâm nimetinden tam olarak faydalanma imkânımız olabilir. Rabbim bizleri, “Yolu Kur’ân, rehberi Muhammed (asm)” olanlardan etsin... 17.11.2009 E-Posta: [email protected] |