17 Kasım 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Lahika

Âyet-i Kerime Meâli

Yazıklar olsun o kimselere ki, az bir dünya menfaati uğruna kendi elleriyle âyetler yazıp, sonra da “Bu Allah katındandır” derler.

Bakara Sûresi: 79

17.11.2009


Ölmüş gitmiş bir adamın şahsına itiraz

[Mahkeme-i Kübrâ’ya Şekvâ ve

Müdafaatın bir Haşiyesidir.]

Aziz, sıddık kardeşlerim,

u mealde adaletperver Demokratlara istida yazabilirsiniz. Hastayım, siz nasıl münasipse öyle yapınız. Avukatımızdan, bir gün evvel aldığımız mektupta “Kitaplarımızın suç mevzuu olan ve olmayanlarını tefrik etmeye çalışıyorlar” diye haber verdi. Şimdiye kadar yaptıkları gibi, yine hiçbir kanuna uymayan bir tarzda, binler kelime içinde bir risâlede birtek kelimeyi bahane edip suç mevzuu yapmak, o risâleyi vermemek sûretiyle Nurların intişarına garazkârâne mâni olmak fikriyle, hem kararnamelerini Mahkeme-i Temyizce bütün bütün bozan o kararnamede suç mevzuu gösterdikleri, bizim aleyhimizde olmadığı halde müddeiumumînin iddianamesine karşı hatâ-savap cetvelinde seksen bir hatâsını ve garazkârlığını kat’î ispat ettiğimiz halde, şimdi aynı garazkârlıkla dört yüz sayfa Zülfikar risâlesini, birkaç satır tesettür ve irsiyet hakkındaki, yüz bin tefsirin aynı mânâyı söylediklerine binâen otuz kırk sene evvel yazılan cümlelerini suç mevzuu yapıp o mecmua-yı azîmeyi müsadere edip bize vermemek, dünyada hangi kanun buna müsaade eder?

Hem Afyon Mahkemesindeki eserler—tekrârât-ı Kur’âniye ve melekler hakkındaki iki parçacık müstesna olarak—bütün eserler iki sene ellerinde kalarak hem Denizli, hem Ankara Ağır Ceza Mahkemesi beraatine karar vererek içinde suç mevzuu bulamadıkları ve bize iade etmeye karar verdikleri ve aynı eserler Isparta hükûmetinin bir vakit müsadere ile tamamen eline geçtiği halde, tamamıyla sahiplerine iade ettikleri ve sonra da Zülfikar’la Asâ-yı Mûsâ’yı ruhsatsız eski yazıyla neşir bahanesiyle dört seneden beri müsadere edip aynen hiçbiri zayi olmadan yüz yetmiş adet mecmuada bir suç mevzuu bulamadıkları için bizlere tamamen iade ettikleri ve bizim en mühim suçumuz olarak gösterdikleri eski partinin bir kısım şeflerine hakikat namına itirazımızın yüz misli ziyade şimdiki dinî mecmualar, resmî cerideler aynı itirazı şiddetle vurdukları halde, Risâle-i Nur’un bir mahrem parçası, şimdiki zaman tamamıyla tayin ettiği bir hadisin hakikatini tefsir bahsinde şeflerin başı Lozan Muahedesinde hiçbir zaman hiçbir Müslüman hakikî Türkü, hiçbir Nasraniyete ve Yahudiliğe ve başka dine girmeyen ve İslâm kahramanları olan Türkleri Protestan yapmaya malûm Hahambaşı ile ittifak ederek rey veren o adam, bütün ulemâ-yı İslâmın “Cevazı yok” diye ittifakan hükmettikleri halde, on cihetle kanunlarla onu bütün bu vatandaki mâsum Müslümanlara cebren giydirdiği ve tarih-i beşerde bu çeşit mânâsız acip bir cebr-i umumî yapmak ve hiçbir kanuna uymayan keyfî kanun namına kanunla onu bu millet-i İslâmiyeye cebren giydirmek; elbette o adama, o Lozan Muahedesinde verdiği dehşetli fikrini ispat etmiş ki, din-i İslâma gayet muzır olarak hadisin haber verdiği adam bu zamanda o şeftir.

İşte hakikat böyleyken Afyon Mahkemesi, adalet namına değil, belki o ölmüş adamın muhabbeti taassubu namına, eski harfle de neşredilen kararnamenin âhirinde bizi mahkûm etmek için en mühim sebep, savcının garazkârlığı sebebiyle, mahkeme heyeti demişler ki: “Said ve arkadaşları, Mustafa Kemal’e ‘din yıkıcı, süfyan’ demişler ve kalblerdeki sevgisini bozmaya çalışmışlar. Onun için mahkûm ediyoruz.”

Acaba, ölmüş gitmiş bir adamın şahsına karşı bin defa böyle itiraz da olsa şahsî bir dâvâ oluyor. Mahkeme-i adalet buna dair böyle bir hükmü vermek, elbette pek acip bir mânâ, iş içinde vardır.

Emirdağ Lâhikası, s. 285, (yeni tanzim, s. 554) LÜGATÇE: adaletperver: adâleti isteyen. istida: dilekçe. tefrik: ayırma, ayırt etme. intişar: yayılma, neşrolma. garazkârâne: Garaz edercesine, kin besleyerek. müddeiumumî: Savcı. irsiyet: Aslından gelen benzerlik, soya çekme. müsadere: Toplatma, elden alma. ceride: gazete. Nasraniyet: Hıristiyanlık. cebr-i umumî: Genel zorlama.

17.11.2009


Sebeplerin gücü / güçsüzlüğü

Kâinatta bulunan tüm varlıklar ve meydana gelen tüm hadiseler, sebepler zincirine takılarak, bir sel gibi akar gider.

Bu sebepler zincirinde her zincire takılan nimetlerin sayısı o kadar çoktur ki, bunları saymaya kalksak, Hz. Yusuf (as) zamanından rivâyet edilen “bitmeyen hikâye” misâli uzar gider. Ahalisine bitmeyen bir hikâye anlatmasını isteyen ve bunu başaracak kişiye paha biçilmez hediyeler vereceğini vaad eden bir sultana, bir bilge kişi Hz. Yusuf (as) döneminde kıtlığın olduğu ilk yedi senede buğdayların depolandığı ambarlardan birinde bulunan küçük bir delikten girerek buğday ambarlarına musallat olan bir karınca ordusunun hikâyesini anlatarak, hikâyeyi “Karıncalardan biri o delikten girip bir buğday tanesi alıp çıktı; sonra bir başka karınca aynı delikten girip bir buğday tanesi alıp çıktı, sonra bir başka karınca…“ şeklinde hikâyeyi anlatmaya devam edince, günler ve haftalar boyunca hikâyenin bitmediğini gören sultan en sonunda vaad ettiği hediyeyi bilge kişiye vermek zorunda kalır.

Evet, sebepler zinciri içerisinde şecere-i kâinatın en uç dalına takılan insan meyvesi; bitmeyen hikâyedeki gibi geniş dairelerde Yed-i Kudretçe sebepler zincirine takılan sayılamayacak kadar hadsiz nimetleri, ruhlar âleminden başlayarak, anne karnında, dünyaya gelişte, çocuklukta, gençlikte, ihtiyarlıkta, ölümde, kabirde, berzahta, kıyamette, haşirde, mizanda, sıratta, kısacası ruhlar âleminden başlayıp cennet ve Cemalullah’a uzanan sürecin her saniyesinde ve her anında, lâyık olduğu ölçüde, sofrasında hazır bulur.

Yüce Rabbimiz, Rahman Sûresi’nde 31 kez tekrar edilen “Febieyyi a’lâi Rabbikümâ tükezzibân” âyetinde “Rabbinizin size verdiği nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?” hükmüyle verilen nimetlere dikkat çekerken, diğer bir sûrede ise meâlen “Rabbinizin size verdiği hesapsız nimetleri saymaya kalksanız aciz kalırsınız” diyerek de sebeplere takılan nimetlerin sayılamayacağını anlatmaktadır.

Bu mânâdaki nimetlerden olarak Rabbimiz bir damla suya insanı taktığı gibi, zehirli bir sineğe balı, elsiz bir böceğe ipeği, insani ve hayvani validelerin sinesine sütü, bir kuru çubuğa üzümü, binler çeşit ağaçlara binler çeşit meyveleri, şuursuz bulutlara yağmur ve rahmeti ve göğün yüzüne güneşi ve hakeza… takarak imtihan sırrı gereği kudret eline sebepleri perde etmiştir. Çünkü izzet ve azamet-i İlâhiye bunu iktiza etmektedir.

Kâinat kitabındaki vahdet ve ehadiyet sırlarının açıklanarak tevhidin 33 bin delilinin 33 pencereden gösterildiği 33. Söz’ün 27. Penceresi’nde, Zümer Sûresi’nin 63. âyeti olan “Allahu haliku külli şey’in ve hüve alâ külli şey’in vekil” âyetinin tefsirinde, kâinattaki esbap ve müsebbebâta bakıldığında en âlâ bir sebebin, en adi bir müsebbebe gücü yetmediği, sebeple müsebbep arasında dağlar büyüklüğünde bir farklılık ve başkalık bulunduğu, sebeplerin bir perde olduğu, müsebbepleri yapanın ise, Müsebbebü’l-Esbab olan Cenâb-ı Hak olduğu belirtilir ve bu hakikat çeşitli misâllerle genişletilerek, küçük bir çocuğun dahi anlayacağı üslupla ifade edilerek; en başta insan başına takılan ve içine kütüphaneler kadar bilgiler alan ve bunları muhafaza eden hardal tanesi küçüklüğündeki hafıza nazara verilerek kuvve-i hafıza misâl bütün çekirdeklerin, tohumların ve yumurtaların birbirine benzediği halde içinde taşıdığı milyarlarca farklı ve muntazam programlara dikkat çekilir.

27. Pencere’deki son bakışta ise Bediüzzaman: “Elhâsıl; sebep gayet âdî, aciz ve ona isnad edilen müsebbeb ise gayet sanatlı ve kıymetli olduğundan, sebebi azleder“ diyerek, bütün müsebbeblerin yüzündeki harika tezyinât ve maharetlerin, kendi kudretini zîşuurlara bildirmek isteyen ve kendini sevdirmek arzu eden bir Sani-i Hakim’e işaret ettiğini belirterek: “Ey esbabperest bîçare! (...) Sen nasıl kendini kandırabilirsin? Aklın varsa esbab perdesini yırt, ‘Vahdehu lâ şerikeleh’ de, hadsiz evhamdan kurtul” diyerek binler pencereden bir Sani-i Hakim’i, kör olmayana gösterir.

27. Pencere’den ilham alarak yazdığım

“şiire benzer” satırları sizlerle paylaşırken

bir başka muhaverede görüşmek temennisiyle Allah’a emanet olun.

Damlada boğulan ey gafil insan,

Damlayı insana tebdil eden kim?

Deryanın dibinden aldığın taşın

Karnında kurtçuğa yaprak veren kim?

Karıncalar yıkar koca sarayı

Karun’u yer altına gark eden kim?

Bir sinek, kartalı yerle bir eder

Nemrud’u sineğe geberttiren kim?

Şuursuz varlıklar şuurlu yaşar

Arının zehrine balı takan kim?

Sultanlar giyerler ipekten libas

Böcekten ipeği imal eden kim?

Hakkın kudretinde cılız bir nokta

Noktanın içinde âlem yazan kim?

Çarklar devrediyor hep Onun için

Varlık âlemine insan takan kim?

İnsan olan insan Rabbini bilir

İnsanı kâinat yapanı bilir

Bütün teşekküller ona yönelir

Şükür lisanına cennet takan kim?

17.11.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.